Lindos'a bayıldım... Bu kadar zengin ve güzel bir bölge beklemiyordum.
Tekrar geleceğim. Tüm civarını karış karış gezeceğim...
Nasıl olsa komşu kapısı.
Mecazî anlamda da değil üstelik. Hakikatten komşu kapısı biz Türkler'e.
Lindos'taki oteli gelmeden ayarlamıştık ancak Rodos'taki otel bir muamma...
Olsun.
Dünya turumuz esnasında, gece Arizona'nın ortasında, sokakta kaldığımız ve başımızın çaresine bakabildiğimiz o geceden beri oteli ayarladıktı ayarlayamadıktı gibi kaygılarım yok.
Buyrun bu da yazısı:
Bu gece arabada uyuyacagiz. Yapacak birsey yok.
Ne diyorduk, evet, Rodos'ta henüz bir otelimiz yok. Aslında Lindos'ta ne kadar kalırız, ne ederiz kestiremedik, önceden planlı hareket etmeyişimizin nedeni bu, spontane yaşamak.
Buna rağmen yine de geniş ve fazla rahat davranıyor ve Lindos'un son ana kadar tadını çıkarmaya karar veriyoruz ve akşam 19 otobüsüyle Rodos'a dönüyoruz.
20.30'a doğru döner dönmez kendimizi Rodos kalesinin içine atıyoruz.
Tatilimizin Lindos ayağının verdiği tatlı yorgunluk yavaş yavaş kendisini "tatlı" sıfatından arındırmaya başlıyor. Vücudumuz "beni artık dinlendir" sinyalleri göndermeye başlıyor.
Diyoruz, atalım kendimizi restoranin birine, düşünelim ne yapacağımızı.
Pardon restorant degil, taverna. Yunanistanda bunun adı taverna.
Kale içinde güzel bir yere oturup siparişimizi veriyoruz. Saat 22, buradan çıkıp sokak sokak otel arayacağız. Gözümüzde de büyümüyor degil hani.
Şu anda Rodos Kalesi'nde, bu akşam kalacak yerimiz olmadığını bilmeyen kalmadı.
Bu Yunan'lilar ayni bizim gibiler dedik ya, diyoruz yemek yedigimiz yere soralim, bildikleri bir otel var miymis diye. Soruyoruz hesabımızı almaya gelen çocuğa.
Siparişimizi alan delikanlı kasadaki kıza soruyor, o bir başkasına, o yanındakine, o yanındakine... Sesli sesli, bağıra çağıra...
Evet şu anda Rodos Kalesi'nde bu aksam için kalacak yerimiz olmadigini bilmeyen kalmadi.
Derken, bir telefon trafiği başlıyor. O onu arıyor, diğeri bilmem kimi arıyor...
Kasadaki, patronun kızı olduğunu tahmin ettiğim kiz yanıma gelip şöyle diyor:
"Birazdan iki çocuk gelicek sizi alıp bir otele götürecekler, tamam mı?"
Dertsiz başımıza dert açıcaz gece gece, haydi bakalım hayırlısı... Tamam diyoruz ama, bu saatte fazla seçeneğimiz olmadığından...
Yahu keşke şöyle kale içinde veya denize nazır düzgün bir otel ayırtsaydım.
Nerden çıktı bu ille de spontane olacak, maceralı olacak...
Zaten hesabi da bir geçirdiler bize. Bayaa bildiğin kaziklandik. Ama bu saatte onu düşünecek halde değiliz. Başımızı sokacak yer bulalim yeter.
10 dakika içinde 10-12 yaslarinda iki çocuk geliyor ve elimizden çantalarımızı alıyor.
Ve birkaç dakika içinde Rodos kalesinin derinliğinde ve karanlığında kayboluyoruz...
Resmen kayboluyoruz... Tepelere doğru tırmanıyoruz. Sağa dönüyoruz, sonra sola dönüyoruz, biraz yürüyoruz, yine tırmanıyoruz, yine bir yere dönüyoruz. Etrafta sokak lambası bile yok. Karanlıkta ne idüğü belirsiz incecik sokaklarda ilerliyoruz.
Rodos kalesinin o cavcavlı tavernalarindan ve gece eğlencelerinden bir hayli uzaklaşmış durumdayız.
Biz nereye gidiyoruz boyle. Gelmedik mi hâlâ? Aklımdan kötü kötü şeyler geçmeye başlıyor. Yani bu bir tuzak olsa, şuracıkta karşımıza bir grup çıksa herşeyimizi alıp kaçsa ne yapabiliriz? Nereye kaçabiliriz? Sokaklar labirent gibi, bağırsak kimse duymaz, ses vermez. Öyle bir yere geldik.
Ben vazgeçmeye meylediyorum.
Çocuktan çantami geri istiyorum. Vermiyor. Bayaa vermiyor yani. Devam ediyor yürümeye. O anda daha gerçek, hafif bir korku yaşıyorum ama belli etmiyorum. Soğukkanlılığımı koruyorum.
Varıyoruz.
Büyük bir konağa giriyoruz. Kapı arkamızdan kilitlense bitti. Kaldık burda. Giriyoruz. Avluya kadar yürüyoruz. Avlunun ortasında hanımağa kılıklı kadınlar sohbet ediyor. Bizi şöyle bir baştan aşağı süzüyorlar. Küçük çocuk onlarla birşey konuşuyor. Sonra dönüp bize fiati söylüyor.
Düşünmemize gerek bile yok, tabi ki bu akşam bu ne idüğü belirsiz konakta kalmayacağız. Biz de doğru düzgün otel sanmıştık.
Burasi çok gürültülü, biz çok yorgunuz hemen uyuyacağız diyoruz.
Çantalarımızı kaptığımiz gibi kendimizi dışarı atıyoruz. Aşağı doğru da yolu tak tak buluyoruz.
Sanki canımızı zor kurtarmışız edalarıyla pek bir gururluyuz ışığa çikabildiğimiz için.
De... hâlâ bir otelimiz yok. İşin kötüsü karşımıza otel de çıkmıyor. Kilitlendik mi ne?
Hani kalenin içi komple oteldi? Biz mi göremiyoruz?
Zaten kale içinde de kalmak istemiyoruz. Soyle duz ayak her yere yakin bir yer olsun.
Kaleden çiktik, yurumeye devam ediyoruz. Karsidan tamamen Rodos'un yerlisi oldugunu tahmin ettiğim iki guzel genç kız geliyor.
Onlara soruyoruz: "Buralarda bildiğiniz iyi bir otel var mi?"
Kizlar da, bunun iki sokak paralelinde oteller var, bakin isterseniz diyor.
Aninda soluğu orda aliyoruz. Saat olmuş 23.30. Mecal kalmamış...
Otel güzel, oda güzel, yeri sahane, kalenin hemen yaninda, benim meşhur her yere otobüs duraklarının hemen altında, limanin hemen üstünde...
Böyle geopolitik konumu önemli bir oteli ben olsam komple yeniler 3 katı fiatına pazarlarım.
Neyse, simdi bunlara kafa yoramayacak kadar uykusuzum...
(Ertesi gun, otelin, Routard'dan ve booking.com'dan da çok iyi notlar aldigini ve aslinda farketmeden gayet te iyi bir otelde kaldigimizi goruyorum. Hele sabah kahvaltısı... Amanın o ne beyaz peynir, o ne zeytinler oyle... Iri iri, yarik, lezzeti hafizamda kayitli o zeytinler... Bir oturuşta yemin ediyorum 15 tane yedim en az. Bir daha Rodos'a gidersem bu otele sırf zeytin yemege gideceğim...)
Çekirge bir sıçrar iki sıçrar...
Gördüğünüz gibi ikinci otelsiz kalma deneyimimde de sokakta kalmadım.
Ama ne demişler, çekirge bir siçrar, iki siçrar, üçüncüde n'oluyordu hatırlamıyorum, bilen var mi?
Hayat... Çok acaip...
Bali'nin en lüks otellerinden birinde, geceliği 400$'lik luxe bir resort'ta da kaldım.
Daha 1.5 ay önce Las Vegas'ta şahane Trump Oteli'nde muhteşem bir suite'te de kaldım.
Ama gerekirse, bu gece Rodos limanına gider sabah kadar bir bankta da uyurdum.
Önemli olan hayattan zevk almak...
Gerisi teferruat...
Basketbol maçi ararken Rodos'u fethettik
RODOS: Kiskirtici bir kadin
LINDOS: Burada hayat durmus...
Rodos'ta bu aksam kalacak yerimiz olmadigini duymayan kalmadi.
Çekirgeyi avlamak istersiniz, bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde dümdüz olur. Deyimin anlamı odur.
YanıtlaSilBen de aydinlatan olacak mi diye bekliyordum. Tesekkur ederim...
YanıtlaSil