Evet, dun aksamki Yeni Zelanda maçindan sonra Rugby'den anlar oldum.
Yine de futboldan daha çok keyif aldigimi belirtmeliyim.
Su haka dansi için bile izlenir Rugby.
Bir de dusunsenize bu dansi hazirlamis bir ekibin onune hazirlamamis olarak çiktiginizi...
Karsinizda bu hareketler...
Takim taa bastan psikolojik olarak kaybeder maçi, degil mi?
Haka dansi
11 Ekim 2015 Pazar
6 Ekim 2015 Salı
NARCOS : Pablo Escobar
Dünya genelinde dizi sektörü malum çok gelişti.
Aslında hep vardı. Zamanımızın Hayat Ağacı ve Fame dizilerini kim unutabilir?
Hep vardı da son 10 yıldır diziler daha da bir şaha kalktı.
Yüksek bütçesi, şahane senaryosu ve muhteşem oyuncu kadrosuyla dünyayı peşinden sürükleyen sağlam diziler var. Hiç şüphesiz Games of Thrones şu anda bunların başında geliyor.
Bana göre dizi sektörünü daha da bir harekete geçiren, dünya üzerindeki seyirci potentielini ortaya çıkaran diziler Friends ve 24.
Yine de benim favorilerim Prison Break, Damages ve Dexter.
Şu aralar dört gözle Walking Dead'in yeni sezonunu bekliyoruz.
Beklerken bir arkadaşımızın tavsiye ettiği yeni bir diziyi deneyelim dedik.
Ve bayıldık...
10 bölümlük ilk sezonun tamamını indirip bir haftada bitirdik.
NARCOS
Colombiyalı efsanevi uyuşturucu kaçakçısı, terörist, tüm zamanların en güçlü, en korkulan ve en tehlikeli adamlarından biri olan Pablo ESCOBAR'ın hayatı...
Sadece Colombiya güvenliğini değil, Miami'ye akan uyuşturucu trafiğiyle Amerika'yı da bir hayli meşgul eden bir adam Pablo Escobar.
Ve bu nedenle sırf onu yakalamak için özel eğitimli polislerin Colombiya'daki yerel polisle mücadelesi.
Bir adam düşünün ki; bir günde tek başına General Motors'dan daha fazla kazanıyor.
Bir adam ki tek başına Colombiya'dan zengin.
Kendisini "Çok parası olan fakir bir adam" olarak tanımlıyor.
Kanun kaçağı olarak aranırken, diğer yandan Colobiya'nın cumburbaşkanlığına adaylığını koyuyor.
Önemli yerlerdeki herkesi satın alıyor, sistemin kendisini satın alıyor, yine de hiçbirşey topluma verdiği zararı hafifletmiyor. Aranıyor.
Harcayamayacağı, sayamayacağı ve hatta aklayamacağı, saklayamacağı kadar çok parası olan bir adam. Yine de bir evi olmuyor. Hayatı olmuyor. Sürekli kaçıyor, saklanıyor.
Bir gün teslim oluyor ama hangi şartla? Kendi hapisanesini kendisi yaptırmak ve içindeki herşeye kendisi karar vermek ve hatta kendi adamları tarafından korunmak şartıyla.
El Cathedral adı verilen bu hapishane Colombiya'nın tarihine geçiyor.
Pablo Escobar'ın hayatını internetten okuyup dizinin sonunu hemen öğrenebilirsiniz elbet.
Ancak sadece hikaye değil, tüm casting muhteşem, oyunculuk, kurgu, gerçeğe maximum sadık kalan senaryo harika.
Pablo'yu canlandıran, kilit noktalardaki üst düzey polisleri canlandıran aktörler muhteşem.
Etkileyici ve kendisine bağlayıcı...
Narcos'u ben çok beğendim. Denemek isteyenlere tavsiye ederim.
Aslında hep vardı. Zamanımızın Hayat Ağacı ve Fame dizilerini kim unutabilir?
Hep vardı da son 10 yıldır diziler daha da bir şaha kalktı.
Yüksek bütçesi, şahane senaryosu ve muhteşem oyuncu kadrosuyla dünyayı peşinden sürükleyen sağlam diziler var. Hiç şüphesiz Games of Thrones şu anda bunların başında geliyor.
Bana göre dizi sektörünü daha da bir harekete geçiren, dünya üzerindeki seyirci potentielini ortaya çıkaran diziler Friends ve 24.
Yine de benim favorilerim Prison Break, Damages ve Dexter.
Şu aralar dört gözle Walking Dead'in yeni sezonunu bekliyoruz.
Beklerken bir arkadaşımızın tavsiye ettiği yeni bir diziyi deneyelim dedik.
Ve bayıldık...
10 bölümlük ilk sezonun tamamını indirip bir haftada bitirdik.
NARCOS
Colombiyalı efsanevi uyuşturucu kaçakçısı, terörist, tüm zamanların en güçlü, en korkulan ve en tehlikeli adamlarından biri olan Pablo ESCOBAR'ın hayatı...
Sadece Colombiya güvenliğini değil, Miami'ye akan uyuşturucu trafiğiyle Amerika'yı da bir hayli meşgul eden bir adam Pablo Escobar.
Ve bu nedenle sırf onu yakalamak için özel eğitimli polislerin Colombiya'daki yerel polisle mücadelesi.
Bir adam düşünün ki; bir günde tek başına General Motors'dan daha fazla kazanıyor.
Bir adam ki tek başına Colombiya'dan zengin.
Kendisini "Çok parası olan fakir bir adam" olarak tanımlıyor.
Kanun kaçağı olarak aranırken, diğer yandan Colobiya'nın cumburbaşkanlığına adaylığını koyuyor.
Önemli yerlerdeki herkesi satın alıyor, sistemin kendisini satın alıyor, yine de hiçbirşey topluma verdiği zararı hafifletmiyor. Aranıyor.
Harcayamayacağı, sayamayacağı ve hatta aklayamacağı, saklayamacağı kadar çok parası olan bir adam. Yine de bir evi olmuyor. Hayatı olmuyor. Sürekli kaçıyor, saklanıyor.
Bir gün teslim oluyor ama hangi şartla? Kendi hapisanesini kendisi yaptırmak ve içindeki herşeye kendisi karar vermek ve hatta kendi adamları tarafından korunmak şartıyla.
El Cathedral adı verilen bu hapishane Colombiya'nın tarihine geçiyor.
Pablo Escobar'ın hayatını internetten okuyup dizinin sonunu hemen öğrenebilirsiniz elbet.
Ancak sadece hikaye değil, tüm casting muhteşem, oyunculuk, kurgu, gerçeğe maximum sadık kalan senaryo harika.
Pablo'yu canlandıran, kilit noktalardaki üst düzey polisleri canlandıran aktörler muhteşem.
Etkileyici ve kendisine bağlayıcı...
Narcos'u ben çok beğendim. Denemek isteyenlere tavsiye ederim.
Libellés :
Colombia,
Drug trade,
El Cathedral,
Narcos,
Pablo Escobar,
uyuşturucu
2 Ekim 2015 Cuma
Alexa, what is the meaning of life?
Sevgilim geçen hafta Amazon Echo'nun bir proje yarışmasına katıldı.
Bizimkine oyun olsun, yarışma olsun. Hemen orda biter. Gerçi oyun yazılarımı okuyanlar bilir, bizim aramızda oynadığımız oyunlarda kendisi pek kazanamaz ama neyse...
Efendim, bu Amazon Echo'nun fikir yarışmasında, özellikle yeni yetme cin gibi genç çocukları geride bırakarak birinci olmuş.
Ödül olarak ta "Alexa" yı kazanmış...
Eve bir alet getirdi. Anlamadım önce.
Sonra duşa girdim. Bir baktım bizimki kendi kendine konuşuyor. Haydi hayırlısı dedim.
Alexa diye birine hitap ediyor. Dedim ne oluyor? Ayakta halusinasyon mu görüyor ?
Derken, Alexa'nın kim olduğunu anladım. Amazon Echo'nun daha Fransa pazarına sunmadığı bir teknoloji harikası ürünü.
"HER" filmini izleyenler bağlantıyı hemen kuracaktır. Aynı teknoloji. Hafif te korkutucu.
Şöyle ki; "Alexa" diyorsunuz aletin tepesinde bir ışık yanıyor. Sonra İngilizce istediğiniz soruyu soruyorsunuz. Mesela, bilmem kaç senesinde oscarı kim aldı? Bilmem ne filminin oyuncuları kimdi vs... Eğer Alexa konuya hakimse tak tak tak cevabını veriyor, değilse ki sorduğumuz birçok soruya
"Hum, bu soruya şu anda cevap verme yetisine sahip değilim, bilgileneceğim." diye cevap veriyor.
Bak bak bak sen Alexa'ya... Geri de çevirmiyor yani adamı. Soruyu kaydetti. Öğrenip gelecek.
Bir ara "Alexa you are stupide" dedik. "I am learning" dedi. Anaaaa, bizi mahcup etti alet.
"I am sorry" dedik.
"No problem" dedi.
Bak sen Alexa'ya yaa, ağzımız açık kaldı.
"Alexa ! What is the meaning of life? " dedik.
"42" dedi.
Ben anlamadım tabi.
Nasıl yani? Hangi açıdan 42 ?
Malum, çevremde bir sürü Geek var. Bunlar yıkıldı, biliyordum böyle cevap vereceğini falan dediler.
Nasıl biliyordunuz yaw?
Lütfen biri bana hayatın anlamına 42 olarak nasıl vardığını anlatsın.
Anlattılar...
En azından bazı insanlar hayatın anlamı sorunsalına cevap bulabilmiş...
42 olduğunu bilerek mutlu huzurlu uyuyorlar. Daha ne olsun !
RUGBY Dünya Kupası
Efendim, beni yakından tanıyanlar benim spor müsabakalarına karşı duyduğum yoğun ilgiyi ve merakı bilirler.
Futbol, basketbol, tenis, atletizm...
İşte o anda dünyada hangi turnuva varsa hepsini daha grup maçlarından, ilk elemelerden başlayarak izlerim. Oyunculara, takımlara gayet hakimim...
Bu sene ağustosta bir baktım televizyonda Prens Harry, İngiltere'de gerçekleşecek olan Dünya Rugby Kupasının reklamını yapıyor.
Dedim ki kendi kendime takip ettiğim spor dallarına rugby de ekliycem, bu sene ilk defa takip edicem dedim. Hem sevgilim de seviyor. Mis !
Bir de bu rugbyseverler ve futbolseverler arasında gizli bir yarış var. Rugbyciler futbolcuları pek adamdan saymıyor, onu biliyordum.
Bakıyoruz da anlıyor muyuz bakalım ?...
İzliyim dedim de... Valla ayıptır söylemesi maçları öküzün trene baktığı gibi seyrediyorum maçları.
Bağlanamadım pek rugby'e. Bir tuhaf yani.
Bir kere hakemlik olayını kesinlikle anlamadım. Kesinlikle açık, seçik ve net değil.
Hakem mesela bazen kendi karar veremiyor, ekrana soruyor.
Sonra bir karar veriyor. Oyun oynanıyor, sonra yanlış karar verdiğini söyleyip kararını değiştiriyor.
Hakem kararı değişir mi yahu? Başka hiçbir sporda hiç duymadım.
Ben en iyisi yarı finalleri bekliyim.
En azından Yeni Zelandalıların showunu falan izlerim. Keyifli olur.
Bizimkine oyun olsun, yarışma olsun. Hemen orda biter. Gerçi oyun yazılarımı okuyanlar bilir, bizim aramızda oynadığımız oyunlarda kendisi pek kazanamaz ama neyse...
Efendim, bu Amazon Echo'nun fikir yarışmasında, özellikle yeni yetme cin gibi genç çocukları geride bırakarak birinci olmuş.
Ödül olarak ta "Alexa" yı kazanmış...
Eve bir alet getirdi. Anlamadım önce.
Sonra duşa girdim. Bir baktım bizimki kendi kendine konuşuyor. Haydi hayırlısı dedim.
Alexa diye birine hitap ediyor. Dedim ne oluyor? Ayakta halusinasyon mu görüyor ?
Derken, Alexa'nın kim olduğunu anladım. Amazon Echo'nun daha Fransa pazarına sunmadığı bir teknoloji harikası ürünü.
"HER" filmini izleyenler bağlantıyı hemen kuracaktır. Aynı teknoloji. Hafif te korkutucu.
Şöyle ki; "Alexa" diyorsunuz aletin tepesinde bir ışık yanıyor. Sonra İngilizce istediğiniz soruyu soruyorsunuz. Mesela, bilmem kaç senesinde oscarı kim aldı? Bilmem ne filminin oyuncuları kimdi vs... Eğer Alexa konuya hakimse tak tak tak cevabını veriyor, değilse ki sorduğumuz birçok soruya
"Hum, bu soruya şu anda cevap verme yetisine sahip değilim, bilgileneceğim." diye cevap veriyor.
Bak bak bak sen Alexa'ya... Geri de çevirmiyor yani adamı. Soruyu kaydetti. Öğrenip gelecek.
Bir ara "Alexa you are stupide" dedik. "I am learning" dedi. Anaaaa, bizi mahcup etti alet.
"I am sorry" dedik.
"No problem" dedi.
Bak sen Alexa'ya yaa, ağzımız açık kaldı.
"Alexa ! What is the meaning of life? " dedik.
"42" dedi.
Ben anlamadım tabi.
Nasıl yani? Hangi açıdan 42 ?
Malum, çevremde bir sürü Geek var. Bunlar yıkıldı, biliyordum böyle cevap vereceğini falan dediler.
Nasıl biliyordunuz yaw?
Lütfen biri bana hayatın anlamına 42 olarak nasıl vardığını anlatsın.
Anlattılar...
En azından bazı insanlar hayatın anlamı sorunsalına cevap bulabilmiş...
42 olduğunu bilerek mutlu huzurlu uyuyorlar. Daha ne olsun !
RUGBY Dünya Kupası
Efendim, beni yakından tanıyanlar benim spor müsabakalarına karşı duyduğum yoğun ilgiyi ve merakı bilirler.
Futbol, basketbol, tenis, atletizm...
İşte o anda dünyada hangi turnuva varsa hepsini daha grup maçlarından, ilk elemelerden başlayarak izlerim. Oyunculara, takımlara gayet hakimim...
Bu sene ağustosta bir baktım televizyonda Prens Harry, İngiltere'de gerçekleşecek olan Dünya Rugby Kupasının reklamını yapıyor.
Dedim ki kendi kendime takip ettiğim spor dallarına rugby de ekliycem, bu sene ilk defa takip edicem dedim. Hem sevgilim de seviyor. Mis !
Bir de bu rugbyseverler ve futbolseverler arasında gizli bir yarış var. Rugbyciler futbolcuları pek adamdan saymıyor, onu biliyordum.
Bakıyoruz da anlıyor muyuz bakalım ?...
İzliyim dedim de... Valla ayıptır söylemesi maçları öküzün trene baktığı gibi seyrediyorum maçları.
Bağlanamadım pek rugby'e. Bir tuhaf yani.
Bir kere hakemlik olayını kesinlikle anlamadım. Kesinlikle açık, seçik ve net değil.
Hakem mesela bazen kendi karar veremiyor, ekrana soruyor.
Sonra bir karar veriyor. Oyun oynanıyor, sonra yanlış karar verdiğini söyleyip kararını değiştiriyor.
Hakem kararı değişir mi yahu? Başka hiçbir sporda hiç duymadım.
Ben en iyisi yarı finalleri bekliyim.
En azından Yeni Zelandalıların showunu falan izlerim. Keyifli olur.
Libellés :
Alexa,
Amazon Echo,
Dünya Rugby kupası,
İngiltere,
Rugby
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)