bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2018 Perşembe

Dogmus bebege mektuplar

Her zaman günlük yazdim.
Ortaokulda, lisede, universitede, yazma araligim giderek acilsa da hayatimin her safhasinda hep yazdım.
Günlük insanin kendi kendine yazdigi mektuplar gibidir.
O olayi, veya herhangi bir seyin sizde yarattigi, biraktigi etkiyi yillar sonra aynen hatirlasaniz dahi, o andaki ruh halinizi asla tekrar yasayamazsiniz.

Iste ikinci defa yıkanamayacağınız nehir tam olarak orasidir.

Blog bir günlük degildir.
Blog tribunlere oynadiginiz bir yerdir. Günlük ise soyunma odasi...

Ne tuhaf ! Hakkinda hemen her seyi bildiginizi sandiginiz bir insan bile neredeyse kirk yil sonra, daha once aranizda hiç bahsi geçmemis çok çarpici bir hikayeyle gelebiliyor.
Annem.

Anne tarafimin kadinlari uzun yasamalariyla unludur. Neredeyse hepsi sapasaglam sekilde 90'i geçmistir ve hatta 100'u goren de çoktur. Birisi hariç. Anneannem...
Birakin beni, annem bile anneannemi tanima firsatina çok fazla erisememis.
Anneannecigim, annem daha 8 yasindayken, annemin adini kesinlikle zirkretmedigi o malum hastaliga yenik dusmus daha 30'lu yaslarinin basinda, kendi annesi 104'u bulurken...

Bu hastalikla mucadele ettigi surec içinde bir gunluk tutmus.
Aslinda gunlukten çok, anneme ve abisine hitaben yazdigi mektuplar gibiymis.
Olecegini bildigi için, ileride çocuklarina kendisini hatirlatacak bir seyler birakmak amaciyla, onlari ne kadar çok sevdigini, onlara hiç mi hiç doyamadigini, doyasiya opup koklayamadigini anlatan, duygusal dengemiz için elzem olan ve ancak bir annenin agzindan duyabilecegimiz o sefkat dolu sozleri barindiran bir gunlukmus bu.
Sonra o beklenen gun gelmis. Anneannem veda etmis hayata... Gunluge ne mi olmus?
Annelerinden kalan tek yadigar bu gunluk, onu saklasin, korusun diye 12 yasindaki abisine verilmis annemin... Ne buyuk hata!!! Ve elbette gunluk yillar içinde onun ellerinde kaybolmus.
Halbuki anneme verselerdi o gunlugu, ahhh annecigime verselerdi o kiymetli gunlugu...
Leon filmindeki Mathilde'in, olum kalim savasi verirken, o incecik cizgide yururken bile elinden birakmadigi, gozu gibi baktigi o saksidaki çiçek gibi bakardi annem o gunluge.
Oldum olasi anneannesi olan arkadaslarima ozenmisimdir. Bence anneanne muazzam bir ayricalik.
Bu hikayeyi ogrendigimde o kadar uzuldum, o kadar hayal kirikligina ugradim ki...
Ahhh anneannecigimin o kiymetli gunlugu... Kendisine olmasa da bir parça yuregine dokunabilirdim oysa anneannemin. Dunyada yazilmis butun eserlerden daha çok isterdim onu okumayi.
Kim bilir nerede çurudu, nerede sarardi yapraklari, nerede nem dustu uzerine birbirine karisti murekkebi...

Ben bu hikayeyi Boris'e anlattim sonra. O son derece rasyonel adam bile çok duygulandi.
Bebegimiz dogunca çok enteresan bir sey yapti. Ona bir e-mail adresi aldi.
Ve duzenli olarak kizimiza mektup yazmaya basladi. Elektronik posta yani.
Neler yaziyorsun? Birkaçini okuyabilir miyim diyorum? Hayir diyor.
Yalniz aramizda kalsin, kizimiz hakkinda sohbet ederken benim fikirlerimi çaliyor da ondan okumami istemiyor, kesin eminim. Yoksa nerden o kadar datasi olacak onun !
Neyse...
Ben hala old school, bebek gunlugume devam ediyorum. El yazisi kadar kiymetli degil e-postalar.

Ama belki ben de e-posta yazmaliyim.
Sanal dunyanin sonsuzlugunda guvenli bir sekilde asili kalir yazdiklarim...




10 Kasım 2013 Pazar

Evrenin Mucizelerine Ortak Olmak

Hiç unutmam, soguk bir kis gunu, ODTU Esli Danslar Toplulugu'nun studyosunda Latin danslarina baslamak uzere dans hocamizi bekliyoruz.
Içeriye ayaginda postallariyla fazla birseye benzetemedigim bir kiz giriyor. Ayakkabilarini giyiyor ve dans etmeye basliyor. Iste o zaman gozlerimi ondan alamiyorum. Az onceki kisi olduguna inanamiyorum. Buyuleniyorum. Ve onun dans derslerini her zaman iple çekiyorum...

Yillar geçiyor, Ekin'le arkadasligimiz Ankara'daki dans etkinliklerinden tasiyor.
O da askin pesinden gitmis, hayatini Yeni Zelenda'da kurmus cesur bir kadin.

Yillar sonra ilk kez geçen sene gorusuyoruz Ekin'le. Paris'e geliyor. Yalniz degil, bebegiyle..
Ekin'in annelik hallerini gozlemliyorum. Nasil bu kadar mukemmel bir anne olunabilir? Her hareketi, her soyledigi, her tutumu, her davranisi ornek. Bu gune dek gordugum, gozlemledigim en iyi anne.

Yaptiklarini bir bir not almak istedim, o derece yani...

Ekin çok yonlu bir kadin. O bir mimar. Onunla bir sehir gezmek, bildiginizi sandiginiz sehri yeniden kesfetmek gibi birsey. Tarihi yapisi olan bir sehri onunla gezmek tarifsiz bir keyif. Sirf bu yuzden, kendi kafama gore "Ekin, bundan sonra seninle her sene Avrupa'nin baska bir sehrinde bulusup gorusuyoruz. Bu bizim yillik rituelimiz olsun." gibi birsey uydurdum. Caktirmayin. Bir tasla uç kus. Uçuncu kus ta bebegi tabi ki. Cunku o sahiden çok ozel bir bebek...

Ekin'e dedim ki, bana bir yazi yaz, içinde annelik olsun.
Ne anlatirsan, nasil anlatirsan anlat, çunku boyle bir annenin kaleminden annelik okunur.

P.S. Ekin'cim mimarliginla gelecekteki muhtemel bir yazinin yolunu yapiyorum...

P.S. 2 Ekin'cim, izninle bu yaziyi, birkaç ay sonra anne olacak çok sevdigim arkadasim Bahar Balewski'ye armagan ediyorum.

Buyrun çok degerli arkadasim Ekin'in kaleminden bebegin nasil bir mucize oldugunu okuyalim.

 
                                                         ***********************


EVRENIN MUCIZELERINE ORTAK OLMAK
 

Bu yazi cikacak mi cikmayacak mi? Haftalardir bogusuyorum. O fikir bu fikir, bundan mi soz etsem sundan mi. Ben boyle debelenedururken, bir arkadasim kalkmis soyle yazmis:
“Sevmek fiilinin bütün sınırlarını yaşadığını zannediyorsun. Sonra bir gün çocuğun oluyor. Tam bir ezber bozan.”
Eh oyle dondum kaldim tabii. Catladim kiskancliktan. Artik benim de yazmam lazim.
Cocugu olmak. Cocugunu hele de dogurmak. Evrenin mucizesine ortak olmak. Ortak olmak dedigime bakmayin. Aslinda ortada ortaklik falan yok. Dogrudan vucudum evren tarafindan ele gecirildi, icinde bir mucize olustu. Hani bazi filmlerde uzaylilar insanlarin bedenine girer ya, aynen oyle bir sey. Guya hersey benim bedenimde oldu ama o karnim burnumun onune kadar gunden gune buyurken bile olaya akil erdiremedim ben. Sonra o icimde buyuyen mucize yine ayrica mucizevi bir sekilde disari cikti, nefes alip veren bir canli olarak uzerime kondu. Minicik eller, parmaklar, tirnagina kadar her sey tamam. Akil almaz. Ustelik bu daha baslangic.
 
Daha o baslangic mucizesinin sarhoslugunda kafama dank etmeye basladi birer birer annemin babamin, zora gelince ‘cocugun olunca anlarsin’ deyip gecmeleri, cocuklu es dost akrabanin ‘hadi yap artik bir tane’ israrlari. Oyle diyorlar cunku bunu anlatmak, betimlemek cok zor is. Ancak bana da yaptiracaklar ki; anlayayim. Cocuklular birbirlerini sip diye anliyorlar nasilsa, anlatmaya gerek kalmiyor.
Dogumu yaptik bitti, evren ve mucizeleri kismini atlattim sanmistim, yanilmisim tabii ki. Evren ve mucizeleri bu kez de bebegin bedeninden goz kirpmaya basladii. Gozumun onunde bir canli dunyayla tanisiyor, her nefeste dunya deneyimlerine yavas yavas alisiyor. Ben de onun her nefesiyle yeniden tanisiyorum dunyayla, seslerle, dokularla, kokularla. Bir de ustumde yeni bir bilinc var tabii. Bir sure bu minik evren mucizesinin dunyasinin en onemli kismi benim. Ben. Anne. Ben bir anneyim. Anne ne demek? Anne bu yeni canli icin her sey demek. Yeni geldigi hayatta kalmak demek. Yiyecek demek, huzur demek, guven demek. Bir yandan yeni tanimlarima alisirken bir yandan da ‘Aman tanrim, ben kendi annem babam icin ne kadar onemliymisim. ‘ diye geciriyorum aklimdan.



Bir yandan boyle sarip sarmalayaci duygular dusunceler var bir taraftan da yeni duruma alismak lazim. Dogumdan sonra bir dusa girip cikiyorum. Agrilara sizilara konsantre olmusum, banyodan cikarken az once dogum yaptigimi artik bir bebegim oldugunu unutmusum bile. Yatagin yaninda uyuyan bebegi gorunce bir sasiriyorum. A, diyorum, insallah bir daha unutmam. Unutmuyorum da... Hatta o gunden sonraki bir bucuk yil boyunca yeni asik olmus, aski aklindan bir an bile cikmayan genc kizim.  

   
Sonra bebegi sarip sarmalayip eve goturuyoruz. Bebek kucakta koltuga oturuyoruz. Huzurlu bir sessizlik.  Eee, diyoruz, simdi ne olacak? Bizim su anda cok stresli, cok yorgun, derbeder bir halde olmamiz gerekmiyor muydu? Niye bu kadar rahat ve huzurluyuz? 
Meger bazen huzur ve bebek birbirine cok yakisirmis.





Gunler aylar o huzurla devam ediyor. Evrenin mucizelerini bebek uzerinden takip ediyoruz. Ne yapacagini bilmeyen parmaklar, eller yavas yavas, once sans eseri sonra bilerek etraftaki objelere carpiyor, carpmalar tutmalara donusuyor, tutmalar yakalamalara, yakalamalar atmalara. Sans eseri diye bir sey olmadigini o zaman anliyorum. Ayni zamanda her seyin sans eseri oldugunu.  

Bebegimi hic yalniz birakmiyorum, birakamiyorum. O da istemiyor zaten ayrilmak. Deprem bolgesinde oldugumuzu o da biliyor sanki. Ya biz ayri odalardayken deprem olursa. Beraber dans ediyoruz. Beraber seyahat ediyoruz. 























 
Evren mucizelerine devam ediyor. Bebek gulumsuyor, gulumsemekle kalmayip kikirdiyor. Etrafinda kimse kikirdamamis halbuki. Bu bebek kikirdamayi nereden ogrenmis? Bebek bizi taniyor, sarkilara tepki veriyor, bir gun golgeleri fark ediyor, bir gun elini uzatip elimdeki elmayi agzina goturuyor. Durdugu yerde devrilip devrilip dururken, bir gun dengeli oturuyor, iki objeyi birbirine vuruyor. Onundeki kitabin sayfalarini cevirmeye calisiyor. Etrafa tutunup ayaga kalkiyor, bir yerlere ulasmaya calisip ulasamayinca morali bozuluyor, bir gun yine morali bozulmus aglarken gobusunu kaldiriverip emekliyor. Baska bir gun emeklerken ellerini yerden kaldiriyor. Popo ustu  oturuyor, sonra bir daha deniyor, bir daha, bir daha. Hıc sikilmadan, yorulmadan denemeye devam. Bir gun ayaga kalkiyor. O yilmadan denemelerin icinde demek ki bunu yapabileceginin bilgisi var. Sarhos gemici gibi yururken bir bakiyoruz kosmus, bir bakiyoruz ziplamayi ogrenmis. Calan muzigi taniyor, sevdigi muzisyeni ismiyle istiyor. Benim demeyi ogreniyor, sonra paylasmayi. Uzulene gidip sariliyor, kendisi sefkat istiyorsa dizim aciyor deyip belli belirsiz eski bir dusmeden kalan izi opturuyor. Cok mutluyum diyor, yuregimizi eritiyor. Hadi gel perdeleri kapatalim diyorum, donup babasina, babaa, perdeyi kapat diyor. Gozumuzun onunde insanoglu sekilleniyor, ogreniyor, ogretiyor. Ben disaridan herhalde siradan gorunen bir hayatin icinde bir mucizeden digerine hayretler icinde derinliklere iniyorum.
 
Daha ne diyeyim, cocugunuz olunca anlarsiniz. ;)
Ekin Sakin, Christchurch 2013 – fotograflar:  Rima Herber, anne, baba ilk alinti: Ilgaz Kaynar Gormez

Special Dedicace: Tum anne adaylarina ve anne olmak isteyenlere...

21 Ekim 2012 Pazar

Cocuk ta yapmadim, kariyer de...

Cocuk yapman lazim diyor annem.
Yapmam lazim mi sahiden de?

Annelik içgudusu diye birsey varmis. Biolojikmis, benden oteymis, toplumsal bir kurgu oldugunu dusunuyorum ama degilmis, kadinca bir meseleymis. Hani boyle gumbur gumbur gelirmis içinden dogurmak... Benim neden gelmiyor?

Baska bir sey koymak için yerine degistigim birsey de yok.
Bir kariyer yapiyor degilim, hayatimda radikal degisiklikler yapacak degilim, oraya buraya kosturuyor, hiçbir seye vakit bulamiyor, aman aman isler yetismiyor modunda yasiyor degilim.

Yine de, reddediyorum o statuyu, nedensiz, bilinçsiz, hatta belki de kifayetsiz. "Anne"olarak goremiyorum kendimi.

Anne olmadan, kadinin anne olanina atfedilen sifatlardan yoksun yasasam, sadece kadin olarak kalsam, hiçbir yere ait olmasam...
Kok salmasam...

Her an basimi alip gidebilecek, kafama estiginde çantami alip çikabilecek, kimseye de hesap vermeyecek bir vaziyette olsam...

Bu serseri ruhumu hiç birakmasam, onumdeki butun kapilarin onunde dursam ve istedigim vakit istedigim kapiyi açabilecegim seçenegini hep cebimde bulundursam...

Bu mutlak ozgurlukten nasil vazgeçilir?

Ozgurluk bir yana, anne olmanin sorumluluklari bir yana...

Ozgurluk hâyâllere sahip olmaktir. Henuz sahip olmadigin, belki de hiç olmayacagin bir hayati kurgulamaktir kafanda.. Hâyâl dedigin, sahip oldugun ozgurlugun bile sinirlarini zorlar.
Hâyâl kurmaktan nasil vazgeçilir?

Hiçbirseyden vazgeçmek zorunda degilsin diyor babam.
Hersey bir arada olabilir. Yapabilirsin.

Kariyer de yaparim çocuk ta takimi gibi mi yani?
Oyleyse ben "çocuk ta yapmadim kariyer de..." Buyrun, boylesi de var.

Oyuncak bebek ailinirdi hemen kiz çocuklarina. Anne olmaya hazirlanirdik daha biz kuçuklukten.
Anne olmak ogretiliyor. Içten içten sinsice... Biliyor musunuz? Benim bir tane oyuncak bebegim oldu, çok iyi hatirliyorum adi da Zeynep'ti, siyah orgu saçlari vardi, kirmizi bir de elbisesi. Bir gun annemin anneannesini ziyarete Tire'ye gidiyorduk annemle, otobusteydik, inerken otobus koltuklarinin onunde unuttum bebegi. Indikten sonra bebegi kaybettigimi anladigimda uzulmedim, bir eksiklik hissetmedim, hatta Zeynep bebege hiç duskun olmadigimi fark ettim. bir daha da oyuncak bebegim olmadi. Hayatimda da hiçbir sey degismedi.

Cocuk dogurmaktan korkuyorum saniyorlar.
Sevgilim rusvet bile veriyor. Dogum kilolarimi verinceye kadar bana ozel coaching odeyecekmis.
Ben o kilolardan bir an bile korkmuyorum. 6 ay içinde eskisi gibi olacagimi, aha bunlar da karin kaslarim gorun diyecegimi biliyorum.

Cocuk dogurmak degil ki sorun, beni geren anne olmak.

Bagimli olmak... Artik birine bir soz vermis, bir sey vaadetmis olmak. Ben her zaman burdayim, seninleyim, yanindayim demis olmak.
Ya yerine getiremezsem?
Ya kendimi degersiz hissedersem?
Ya bosluga dusersem, hiçlik duygusu yasarsam?
Arkasinda duramayacagim, boyumu asan bir isin altina girmissem?
Ve çikamazsam?
Altindan kalkamazsam?...

Ne zor bir karar...ve hâlâ vermedim, veremedim...
Emin degilim ne istedigimden...
Ve emin de degilim emin olmak istedigimden.

Bu nedir? Bencillik midir? Iki kisilikli olmak midir? Dengesiz olmak midir? Ne istedigini bilmiyor olmak midir?
Yoksa hepsi birden ve bunlarin daha fazlasi midir?

Içimden gelmiyor diyorum ama, elimin terisiyle de itip, bu konu kapanmistir diyemiyorum.

Bir gun gelecek belki de...

Ben, ne kendi hayatima, ne kendi bedenime sigmayacgim.

"Anne" olmadan, anne olacagim. Gozumde buyutmeyecegim, degerleri fazla sisirmeyecegim, uydurma rollerin hiçbirini teker teker giymeyecegim.

"En iyi anne" madalyasina talip olmayacagim. Hersey amatorce. Hersey oldugu kadar...

Hersey kendimce...