Içeriye ayaginda postallariyla fazla birseye benzetemedigim bir kiz giriyor. Ayakkabilarini giyiyor ve dans etmeye basliyor. Iste o zaman gozlerimi ondan alamiyorum. Az onceki kisi olduguna inanamiyorum. Buyuleniyorum. Ve onun dans derslerini her zaman iple çekiyorum...
Yillar geçiyor, Ekin'le arkadasligimiz Ankara'daki dans etkinliklerinden tasiyor.
O da askin pesinden gitmis, hayatini Yeni Zelenda'da kurmus cesur bir kadin.
Yillar sonra ilk kez geçen sene gorusuyoruz Ekin'le. Paris'e geliyor. Yalniz degil, bebegiyle..
Ekin'in annelik hallerini gozlemliyorum. Nasil bu kadar mukemmel bir anne olunabilir? Her hareketi, her soyledigi, her tutumu, her davranisi ornek. Bu gune dek gordugum, gozlemledigim en iyi anne.
Yaptiklarini bir bir not almak istedim, o derece yani...
Ekin çok yonlu bir kadin. O bir mimar. Onunla bir sehir gezmek, bildiginizi sandiginiz sehri yeniden kesfetmek gibi birsey. Tarihi yapisi olan bir sehri onunla gezmek tarifsiz bir keyif. Sirf bu yuzden, kendi kafama gore "Ekin, bundan sonra seninle her sene Avrupa'nin baska bir sehrinde bulusup gorusuyoruz. Bu bizim yillik rituelimiz olsun." gibi birsey uydurdum. Caktirmayin. Bir tasla uç kus. Uçuncu kus ta bebegi tabi ki. Cunku o sahiden çok ozel bir bebek...
Ekin'e dedim ki, bana bir yazi yaz, içinde annelik olsun.
Ne anlatirsan, nasil anlatirsan anlat, çunku boyle bir annenin kaleminden annelik okunur.
P.S. Ekin'cim mimarliginla gelecekteki muhtemel bir yazinin yolunu yapiyorum...
P.S. 2 Ekin'cim, izninle bu yaziyi, birkaç ay sonra anne olacak çok sevdigim arkadasim Bahar Balewski'ye armagan ediyorum.
Buyrun çok degerli arkadasim Ekin'in kaleminden bebegin nasil bir mucize oldugunu okuyalim.
***********************
EVRENIN MUCIZELERINE ORTAK OLMAK
Bu yazi cikacak
mi cikmayacak mi? Haftalardir bogusuyorum. O fikir bu fikir, bundan mi soz
etsem sundan mi. Ben boyle debelenedururken,
bir arkadasim kalkmis soyle yazmis:
“Sevmek fiilinin bütün sınırlarını yaşadığını zannediyorsun. Sonra bir gün
çocuğun oluyor. Tam bir ezber bozan.”
Eh oyle dondum kaldim tabii. Catladim kiskancliktan. Artik benim de yazmam
lazim.
Cocugu olmak. Cocugunu hele de dogurmak. Evrenin mucizesine ortak olmak.
Ortak olmak dedigime bakmayin. Aslinda ortada ortaklik falan yok. Dogrudan
vucudum evren tarafindan ele gecirildi, icinde bir mucize olustu. Hani bazi
filmlerde uzaylilar insanlarin bedenine girer ya, aynen oyle bir sey. Guya hersey benim bedenimde oldu ama o karnim burnumun onune kadar gunden gune buyurken
bile olaya akil erdiremedim ben. Sonra o icimde buyuyen mucize yine ayrica
mucizevi bir sekilde disari cikti, nefes alip veren bir canli olarak uzerime
kondu. Minicik eller, parmaklar, tirnagina kadar her sey tamam. Akil almaz. Ustelik
bu daha baslangic.
Daha o baslangic mucizesinin sarhoslugunda kafama dank etmeye basladi birer
birer annemin babamin, zora gelince ‘cocugun olunca anlarsin’ deyip gecmeleri,
cocuklu es dost akrabanin ‘hadi yap artik bir tane’ israrlari. Oyle diyorlar
cunku bunu anlatmak, betimlemek cok zor is. Ancak bana da yaptiracaklar ki;
anlayayim. Cocuklular birbirlerini sip diye anliyorlar nasilsa, anlatmaya gerek
kalmiyor.
Dogumu yaptik bitti, evren ve mucizeleri kismini atlattim sanmistim,
yanilmisim tabii ki. Evren ve mucizeleri bu kez de bebegin bedeninden goz
kirpmaya basladii. Gozumun onunde bir canli dunyayla tanisiyor, her nefeste
dunya deneyimlerine yavas yavas alisiyor. Ben de onun her nefesiyle yeniden
tanisiyorum dunyayla, seslerle, dokularla, kokularla. Bir de ustumde yeni bir
bilinc var tabii. Bir sure bu minik evren mucizesinin dunyasinin en onemli
kismi benim. Ben. Anne. Ben bir anneyim. Anne ne demek? Anne bu yeni canli icin
her sey demek. Yeni geldigi hayatta kalmak demek. Yiyecek demek, huzur demek,
guven demek. Bir yandan yeni tanimlarima alisirken bir yandan da ‘Aman tanrim,
ben kendi annem babam icin ne kadar onemliymisim. ‘ diye geciriyorum aklimdan.
Bir yandan boyle sarip sarmalayaci duygular dusunceler var bir taraftan da
yeni duruma alismak lazim. Dogumdan sonra bir dusa girip cikiyorum. Agrilara
sizilara konsantre olmusum, banyodan cikarken az once dogum yaptigimi artik bir
bebegim oldugunu unutmusum bile. Yatagin yaninda uyuyan bebegi gorunce bir
sasiriyorum. A, diyorum, insallah bir daha unutmam. Unutmuyorum da... Hatta o
gunden sonraki bir bucuk yil boyunca yeni asik olmus, aski aklindan bir an bile
cikmayan genc kizim.
Sonra bebegi sarip sarmalayip
eve goturuyoruz. Bebek kucakta koltuga oturuyoruz. Huzurlu bir sessizlik. Eee, diyoruz, simdi ne olacak? Bizim su
anda cok stresli, cok yorgun, derbeder bir halde olmamiz gerekmiyor muydu? Niye
bu kadar rahat ve huzurluyuz?
Meger bazen huzur ve bebek birbirine cok
yakisirmis.
Gunler aylar o huzurla devam ediyor. Evrenin mucizelerini bebek uzerinden takip ediyoruz. Ne yapacagini bilmeyen parmaklar, eller yavas yavas, once sans eseri sonra bilerek etraftaki objelere carpiyor, carpmalar tutmalara donusuyor, tutmalar yakalamalara, yakalamalar atmalara. Sans eseri diye bir sey olmadigini o zaman anliyorum. Ayni zamanda her seyin sans eseri oldugunu.
Bebegimi hic yalniz birakmiyorum, birakamiyorum. O da istemiyor zaten ayrilmak. Deprem bolgesinde oldugumuzu o da biliyor sanki. Ya biz ayri odalardayken deprem olursa. Beraber dans ediyoruz. Beraber seyahat ediyoruz.
Evren mucizelerine devam ediyor. Bebek gulumsuyor, gulumsemekle kalmayip
kikirdiyor. Etrafinda kimse kikirdamamis halbuki. Bu bebek kikirdamayi nereden
ogrenmis? Bebek bizi taniyor, sarkilara tepki veriyor, bir gun golgeleri fark
ediyor, bir gun elini uzatip elimdeki elmayi agzina goturuyor. Durdugu yerde
devrilip devrilip dururken, bir gun dengeli oturuyor, iki objeyi birbirine
vuruyor. Onundeki kitabin sayfalarini cevirmeye calisiyor. Etrafa tutunup ayaga
kalkiyor, bir yerlere ulasmaya calisip ulasamayinca morali bozuluyor, bir gun
yine morali bozulmus aglarken gobusunu kaldiriverip emekliyor. Baska bir gun
emeklerken ellerini yerden kaldiriyor. Popo ustu oturuyor, sonra bir daha deniyor, bir daha, bir daha. Hıc
sikilmadan, yorulmadan denemeye devam. Bir gun ayaga kalkiyor. O yilmadan
denemelerin icinde demek ki bunu yapabileceginin bilgisi var. Sarhos gemici
gibi yururken bir bakiyoruz kosmus, bir bakiyoruz ziplamayi ogrenmis. Calan
muzigi taniyor, sevdigi muzisyeni ismiyle istiyor. Benim demeyi ogreniyor,
sonra paylasmayi. Uzulene gidip sariliyor, kendisi sefkat istiyorsa dizim
aciyor deyip belli belirsiz eski bir dusmeden kalan izi opturuyor. Cok mutluyum
diyor, yuregimizi eritiyor. Hadi gel perdeleri kapatalim diyorum, donup
babasina, babaa, perdeyi kapat diyor. Gozumuzun onunde insanoglu sekilleniyor,
ogreniyor, ogretiyor. Ben disaridan herhalde siradan gorunen bir hayatin icinde
bir mucizeden digerine hayretler icinde derinliklere iniyorum.
Daha ne diyeyim, cocugunuz olunca anlarsiniz. ;)
Ekin Sakin, Christchurch 2013 – fotograflar: Rima Herber, anne, baba ilk alinti: Ilgaz Kaynar Gormez
Special Dedicace: Tum anne adaylarina ve anne olmak isteyenlere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder