28 Temmuz 2012 Cumartesi

Her yasta dogumgünü çocuguyum...

Bugun benim dogumgunum.
Ve her yasimda dogumgunu cocuguyum...
15'imi de kutladim, 85'imi de kutlayacagim...
Boyleyim ben, hayata bagliyim, dogdugum andan beri mutluyum.
Dogumgunu cocuguyum....
Es geçemem, o da her gun gibi bir gun diyemem...
Cunku degil...
Bugun benim gunum, benim icin yilin en ozel gunu. 28 temmuz...
Her yil tekrar tekrar yeniden dogarim...
28 temmuzlarda gune bir baska baslarim.
Kanim bile bir baska dolasir bugun benim. Bilirim...
Icim icime sigmaz, bir enerji bombasi olurum ki sormayin, patlar patlar kendimi sarj ederim, aldigim her yeni dogumgunu kutlamasiyla yeniden patlarim, durulur durulur patlarim.
Bombayim...
Hiç olmeyecek gibi hissederim....
Zaman içinde ilerlerim.... Her yasimi cok severim...
Her sene ogrendiklerimle daha iyi birisi oldugumu hissederim.
Daha olgun degil. Daha agirbasli degil. Daha oturakli hiç degil.
Belki kendisine daha hakim, her yil daha guclu...
Kendisini daha iyi anlayan, tutkuyla yasayan, hayati her gun daha cazip hale getiren, sevdiklerimin hayatinda da arti deger yaratan,
yasami ertelemeyen birisi...
Dogumgunum bugun benim....
Sansli biriyim.
Hayatta muazzam insanlarla, harika dostluklarla cevriliyim...
Kim bilir kaç kutlama alacagim, kaç defa cosup cosup kendimden tasacagim...
Kac kisinin gonlune kaziliyim asagi yukari bilirim.
Kim muhakkak arayacak, mesaj atacak, beni asla unutmayacak bilirim.
Olmazsa olmazlarim da var benim.
Onlardan ses gelmezse gunu tamamlanmamis sayacagim...
Beklemedigim halde arayip beni sasirtan insanlar da olacak...
Butun gun bekledigim halde aramayip içimi buranlar da...
Kimin dogumgunu tarihimi ezbere bildigini de bilirim,
Kimin dogumgunumu 25 ekim sanip, telefonuna kayitli oldugum icin beni arayacagini da...
Hepsi paketin icinde. Dogumgunum bugun benim...
Kutladigim her dogumgununu hatirlarim.
Bazilarini daha fazla...
Annecigimin, kucukken hazirladigi efsane dogumgunu partilerim...
30. yasgunum.. Kusadasi'nda, denizin dibinde, kumun uzerinde, gunbatimina karsi, sahane mezelerle donatilmis bir masa ve bana ozel hazirlanan aksam yemegi...
Sampanyalar, yalinayak ve mutlu insanlar, kardesim, Unzile'm...
Hayatimda iz birakan bir diger dogumgunum Fantasyland...
Ask ve mesk icinde, cocuklar gibi sen sakrak, bir oyuncaktan digerine atlayarak, bir cubuk uzerine dizilmis sonra erimis cikolataya bandirilmis cilekleri paylasarak, her anin tadina vararak, ve cok eglenerek gecirdigim gunun aksami da hediyemin, bana ozel hazirlanmis bir define avi seklinde verildigi dogumgunumu de kesinlikle unutamam...
Bir kitap okudum: "Kendi Kutup Yildizini Bul"
Kitapta bir yerde soyle diyor:
Her gun iki kisiyi mutlu edin.
Insanlarin gozunun icine bakarak konusun.
Dogumgunu tarihini ezbere bildiginiz birileri olsun.
Haydi soyleyin, kaç kisinin dogumgunu tarihini ezbere biliyorsunuz?
Ben mesela...
5 nisani, o takmaz, ben takarim...
2 araligin her anini bizzat kendim hazirlarim...
15 temmuzu, neden bir kere bile beraber kutlayamadik diye sorarim...
4 Agustos'ta "iyi ki dogdun" un her harfini her bir hucremde yasarim...
5 Agustos'ta, onu dusunur, durup durup aglarim...
14 agustos'u, o bildigimi bilmez, ben onu mutlaka anarim.
21 nisan'i bilirim, 4 subat'i, 25 ocak'i, 5 eylulu bilirim...
Daha bilirim de bilirim...
Bu aksam, sevdiklerim gelecek...
Sampanyalar patlayacak...
Dogumgunu pastami da kesecegim, hediye paketlerimi de acacagim...
Dedim ya
Dogumgunu cocuguyum...

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Memleketimin Sofralari Bambaska...

Dunyanin bir numarali mutfaginin kalbinden geliyorum.
Fransiz mutfagini cok iyi bilirim.
Evelallah, elimden de cok iyi gelir, sahane Fransiz yemekleri yaparim.

Ama...
Memleketimde yemek yemenin tadi bambaska...
Kiyas kabul etmez.

Her yenilen seyin bir ritueli var, bir mazisi, bir hikayesi var.

Babaannemin bahcesinin agacindan toplanmis incirler var. Incir mi bardacik mi? Farki nedir, hala bilmiyorum.

 Ramazan ayinda kapis kapis giden sicacik susamli pideler var.
 
Biricik kardesimin cocuklugundan beri olmazsa olmazi, uzerine erimis kasar peynirli sucugu var. 

Yayil ayrani var mesela, offf içtikçe içesi gelir insanin... Bir tane zaten hiç kesmez.


Su pidelere bakar misiniz? Bunlar bir porsiyon sadece. Biri ispanakli kasarli, biri kusbasili... Yedikçe yersin... Hele su yayik ayranla da bir guzel gider...




Soyle domatesin kokusunu taaa mutfaktan duydugunuz çoban salatasi var bunun. Cobanlar da agzinin tadini biliyormus haaaa....



Kuçukken, annemin daha mixeri yokken, elinde suzguyle kasik kasik ezdigi en sevdigin çorba mercimek çorbasi var...


Sabahi, aksami olmayan, memleketin içilme rekorlarini her donem kiran rakipsiz çayimiz var...
Bir de su yanindaki gumus çay kasigina bayildimmmm. Ben de istiyorum aynisindan.

 
Bunun yaprak sarmasi var, mantisi var, revanisi, sambalisi, baklavasi, peynirli kunefesi var.
Sokaklarda gezen bozacisi, cekirdekcisi, daricisi var.
Eskiden sadece Izmir Kemeralti'nda buldugumuz, sokakta ayakta ictigimiz karadut suyu var.
Tursucusu, tursu suyu var.  Pastirmasi var.
Sokakta dokulen, herkesin bir tabak icin siraya girdigi lokmasi var.
Turk kahvesi var bunun...
Rahmetli babaannemin asuresi var...
Deniz kenari sehirlerinin efsane yiyecegi midyecisi var. Midye dolma...
Iskembe corbasi, ezogelin corbasi, kose basinda satilan kokoreci var.
Annemin malzemesi bol ve temiz olsun diye evde hazirlayip firina yaptirdigi pidesi var.
Ramazan pidesi var. Lavasi var. Boyle sisman... bol susamli...
Evde yapilan, yeme de yaninda yat cinsinden yogurdu var...

Yogurt demisken...


Bakar misiniz, su arabayla giderken yol ustunde durup ettigimiz koy kahvaltisina...
O kahvaltidan aldigim zevki Istanbul bogazina nazir luxe bir mekanda almadim. Ciddiyim.
Her lokmanin, vucudumdaki mutluluk hormonlarini harekete gecirdigini hissede hissede yedim.
Sadece yediklerimiz degil, tam eski usul yol kenari mola yerleri olmasi itibariyle de cezbetti beni.
Tahta sandalyeleri ve masasiyla, kenarda saril saril akan suyu, ortada biten agaci, cicegi, bocegiyle harikaydi...
Hele hele su ortadaki yogurt... Abartmiyorum, tadi hafizamda kayitli, zira bir daha oyle lezzetli bir yogurt yiyebilecek miyim? Bilmiyorum.
Umuyorum...

Bir de oldurucu mezelerimiz var bizim. Deniz borulcesi, ahtapot, kalamar, patlican, semizotu salatasi...


Ben bir de lagos yedim, baligimi kendim sectim, Marmaris Selimiye'de, denizin dibinde hatta denizin ustunde, iskelede...

Doku taslarim bu tadlar benim

Peynirin anavataninda yasiyorum
Ama hicbiri beyaz ve tulum peynirinin yerini tutmuyor, olmuyor.
Dunya mutfaginda tatmadigim lezzet kalmadi diyebilirim.
Ammma....
 
Doku taslarim bu tadlar benim...

Her birinin ayri hikayesi var.
Bazi yiyeceklerle ozdeslesen insanlar var aklimda...
Bir takim yemeklerle butunlesen olaylar, bayramlar seyranlar, kutlamalar var.
Her bir lokmada canlaniyor, beni ben yapan her guzel hatira...

Damak tadi denilen seyin bir hafizasi var.
Silinmiyor, unutulmuyor.
 
Memleketimin sofralari, yemekleri bambaska....

22 Temmuz 2012 Pazar

Ankara Günlükleri (3)

ODTU'lü olmak bu memlekette başıma gelebilecek en iyi ikinci şey.
Birincisi, kimse kusura bakmasın: lisem.

ODTU'de tanıdım kendimi, orda öğrendim dünyayı sorgulamayı;
Bilgiyi filtre edebilmeyi, yeni girdileri süzebilmeyi,
kendi bünyeme dahil edebilmeyi,
her öğrendiğim yeni şeyle her gün yeni birisi olabilmeyi...
Öğrenmeye aç olmayı;
doğru bildiğim yolda yalnız yürümeyi;
dünya insanı olmayı, evreni bütünüyle kavramayı;
herşeyin insanlara dair olduğunu bilip hiçbirşeye şaşırmamayı....

ODTU'de öğrendim.

Ve 10 yıl sonra bir pazar günü ODTU'ye keyif yapmaya geldim.
Pelin'im de yanımdaydı, Alfa'm da...
Geldik, Sun Shine'a kurulduk. Kahvaltıya ODTU'deyiz...
ODTU'de tatildeyiz.. ODTU Tatil köyünde...
İnanamıyorum buralar neye dönüşmüş böyle!! Bizim zamanımızda böyle miydi?
Bildiğin öğrenci kafetaryasıydı, ama şimdi, işler büyümüş, yemekler değişmiş, güzelleşmiş, personel artmış...
Yola yakın bir yere yerleştik Pelin'imle. Başladık sohbete...

Doyamadığım kadınlar

Doyamadığım kadınlar var benim.
Onunlayken zaman akmasın dursun istediğim...
Her hali güzel, biricik arkadaşım Pelin'im bu kadınlarımdan...
Hiç yaşlanmayan, yıllar geçtikçe güzelleşen, güçlenen, hayatı özümsemiş, "tecrübeyle sabit" dedikleri türden bilgiler edinmiş, ne istediğini bilen, yaşam haritasını çizerken ona yön verebilen kadınlardan...
Eski dostlar böyle birşey, kaldığımız yerden tam hız devam...
7. vitese taksak o bile yetmez, bize zaman yetmez, konularımız asla bitmez. Sun Shine 3 kez doldu boşaldı biz yerimizden kıpırdamadık, gözlerimizi kırpmadık...

Birbirimize doymaya çalıştık...
Doyamadık...

EURO 2012 İtalya-İspanya

Akşam maça yine Ankara'dayız.
Ama maçı izleyecek yer bulamıyoruz. Bilkent'in içindeki Ankuva'da yaz akşamı hayat yok.
O kadar güzel yerler, mekanlar var, böyle önemli bir maçı veren bir tek yer yok.
Avrupa'da olsa dedik, her yer dolup tasar, boyle bir meydan da boş kalmaz. Yer bulamadık.
Kalktık Ankra merkeze indik. Arkadaşları rezervasyon yaptırmış.
North Shields bilir bu işi dedik teslim ettik kendimizi...
Bayıldığım şeylerden birisi; tek bir tabak alıp beraber yemek...
Orda da öyle yaptık.
Samimiyet göstergelerinden biridir değil mi, yakın olduğunuz birinin tabağından yemek, hesapsızca sormadan bir lokma bişey almak?
Ahhh ne tatlıdır o lokma...
İşte tek bir tabak alıp paylaşmak ondan da keyifli...
Bira sevmem ben, içmem.
Ama sevdiğiniz birinin bardağından içilen biranın tadı bile bambaşka...

Şampanyaya denk...

Ankara Gunlukleri (1)
Ankara Gunlukleri (2)
Ankara Gunlukleri (3)




21 Temmuz 2012 Cumartesi

Ankara Günlükleri (2)

Doyamadıgım kadınlar...

Doyamadıgım kadınlar var benim....
Onun oldugu bir ortamda ondan başkasını goremedigim, kilitlendigim, nefes almayı vakit kaybı saydıgım, benim olsun diye alıp içime sokmak istedigim kadınlar var...
Saatlerce, gunlerce vakit geçirsek te bize yetmez, derinligimiz eksilmez, çıtamızın boyu düşmez, bizim konularımız bitmez, eğlencemiz, kahkahamız dinmez, ateşimiz hiç sonmez...

Yetenek... mucizevi bir hazine...

Bana Latin dansları ve Arjantin Tango'yu ogreten canım arkadaşım Mine geldi Vişnelik tesislerine.
Tutkusunu işe dönüştürebilen insanlara olağanüstü bir saygı duyuyorum.
Bence bundan daha üstün bir başarı öyküsü olamaz. Mucizevi...
Üzerine para bile vererek yapmaya hazır oldugun, gece gündüz sadece onu yapmak istedigin bir activiteden, bir spordan, bir muzikten, bir resimden, yani yetenekten bir hayat kurmak...
Mine'm bunu başarabilenlerden...
Shine Dans Studyosu, Ankara'nın en eski dans studyolarından.
Latin danslari ve Arjantin Tango dedin mi bu işi en iyi Mine bilir.
Onu Tango yaparken izlemek bir ayrıcalıktır.
Hala dansa yatırım yapar, danstan geleni dansa harcar, bildigiyle, yapabildigiyle yetinmez, yurt dışına çıkar, en iyi hocaları bulur, onlardan dersler alır, yeni birseye el atar. Gyrotonic öğrenicem der, atlar Roma'ya gider, hiç durmaz, kendini geliştirir, hep yeniler.
Gelir ogrendiklerini ogretir. Comerttir.
Bilgiyi paylaşır, kendisine saklamaz.
O yukselirken, yanındakini de yukseltir.
Ne var ki kendi degerini bilmez o. Kendisini takdir etmez. Mütevazidir. İnanılmaz işler yapar, normal sayar, kimsenin gözüne sokmaz,  kendi gözünde büyütmez.

Degeri de burdan gelir, bilen bilir...

Siyah Beyaz Ankara

Vişnelik'teki yemekten sonra Siyah Beyaz diye bir mekana gittik.
Aslında dans edebilecegimiz bir yer arıyorduk ama burası oldu. Bir de çok ünlü bir yermiş burası, biz birşeye benzetemedik ama... Yaş ortalaması düsündüğümüzden yüksek. Elvis Presley donemi şarkıları soyleyen bir grubun çıktıgtı bir mekan. Girince önce pek begenmedik, burda bu yaslılarla nasıl eğlenicez dedik. Ama bir ara canli muzik susunca, DJ guzel parçalar koyunca orayı kendi çizgimize getirdik, bizim istedigimiz mekana çevirdik. Alfa'nın da mekana dair hayalkırıklıgını biraz unutup eğlenebildigini gördüğümde ben daha bir coştum. Kendimi müziğe teslim ettim...
Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun meselesi...
Mekan ne olursa olsun çıktıgımızda kimse, "eglenemedik" demiyordu...

Siyah Beyaz'dan çıktık.

Bitmez bu memlekette keyif, sürer sürebildigi kadar...

Gözünü seveyim bu milletin eğlence anlayışını.
Biliyor, yemesini, içmesini, eglenmesini, zevkin, keyfin, sefanın dibine vurmasını...
Mekandan çıkınca ayrılmayız biz hemencecik bu ülkede.
Çorbacılara gideriz, köftecilere gideriz, köşe başında kokoriç yeriz.
O saatte sarımsakli işkembe çorbası içeriz, parmaklarımızdan yaglar damlar, köşe başındaki satıcıdan ekmek arası kokoriç alırız, yeriz.

Boyledir....
Gözümüzden uyku akar, bitmez burda keyif, sürer sürebildigi kadar...

Ankara Gunlukleri (1)
Ankara Gunlukleri (2)
Ankara Gunlukleri (3)

20 Temmuz 2012 Cuma

Ankara Günlükleri (1)

10 yıl oldu Ankara'ya gelmeyeli.
Ozledim dersem yalan olur.
Ama bu okul, bu ODTU eşsiz, efsane, sahane...
Daha da ozeli bu sefer Ankara'ya gitme sebebim.
Beni saran insanlar... O birbirinden ozel kişiler...
Madalya toreni olacakmiş, okula varır varmaz bölümüne gittik.
Bunlar ne kadar ozel cocuklar böyle... ilk 500'müş bunlar.
Memleketi ileri taşıyacak, hatta dunyayı degiştirecek insanlar bunlar.
Kafalar tıkır tıkır, gozler pırıl pırıl...

Nerde o eski ogrenciler...
Bolumunun önündeki o hocayı ve ona bakışını unutmayacagım.
O nasıl bir özlemdi onunkisi...
Sadece şahsa degil, koca bir doneme dair duydugu ozlem okunuyordu gozlerinden...
Belli ki daha parlak, daha çalışkandi eski öğrenciler...
Daha pragmatik, belki daha hırslı...
Belki daha fazla almak ve daha fazla vermek istiyorlardı.
Ona sarıldı. Bence onu 10 yıl sonra ilk defa görüyordu.
"Seni cok severim, biliyorsun degil mi?" dedi...
Ona dokundu mu bu laflar bilmiyorum ama bana çok dokundu.
O kadar içten, o kadar samimi...gurur verici...

Mühendis kafası boyle birşey.
Her sürecin bir anlamı var, fonksiyonu var..
Elektronik bölümünden bir ders alıyorlarmıs. Dersin zorlugu, karısıklıgı bir yana cocukların sorguladığı işlevi, neden o dersi gordukleri. Önlerine verilen herseyi kabul etmiyorlar.
Pragmatik bir işleyişi var kafalarının.
Dedi, ben olsam 3 ders boyunca endustri muhendisliginin bu dersi almaya neden ihtiyacı oldugunu açıklarım.
Ve sonra case study'lerle işlerim dersi. Ortak işlevi olan örnekler veririm, once onları buna ikna ederim sonra teoriye, formullere, teknige girerim dedi. O böyle işte. Çözüm odaklı düsünen bir kafası var. Takılmak istemez hiçbir seye, düğüm sevmez, kabul etmez. Onunla tıkanmaz hiçbir mesele. Yolunu bulur, bilir ve acar.
Hızlı düsünür, anında üretir, söylediklerinin alt yapısı da saglam olur, sanki uzun zaman düsünülmüs gibidir ama oyle degildir cogu zaman.
O ne dese dogrudur, guvenilirdir.

Bıraktigimiz yerden devam...

Eski dostlukların en guzel yanı bu.
Şak diye, küt diye bıraktıgın yerden devam edebiliyorsun.
Araya yıllar girmis, yollar girmis, ayrılıklar girmis, baska baska hayatlar girmiş, konular degişmiş, bildigin hikayeler gündemden düşmüs, gündem hepten degişmiş... Fark etmiyor...
"Ben senin özünü biliyorum" durumu var.
Degişen ne olursa olsun ben seni biliyorum...
Bu derinlik o kadar kıymetli ki... 6 yıl görüşmezsin yılların ozlemi 6 dakikada silinir. Dun gorusmus gibiyizdir.
Bıraktıgımız yerden devam...
Güçlü arkadaslıklar bunlar, tutkulu aşklar gibi...
Aradaki bağ sıradan degil, kopacak gibi hiç degil.. Sapasaglam.
Havuç'um da boyle, guzel dans hocam da boyle, Alfa'm da boyle...

Bazen kuçuk bir an için ömür bile verilir

Biz boyleyiz...
Aylarca, yıllarca goruşmeyiz. Pause'a basarız.
Görüştügümüz anda filmi yeniden başlatırız.
Zamanı dondurmusuzdur. Ne başı var ne sonu...
Zaman kavramı da yok aslında.
Sadece bu an var, hepsi o kadar. Ama...
"Bazen kuçuk bir an için ömür bile verilir" dedikleri turden anlar...

Vişnelik Tesislerinde akşam yemegi

Guzel bir organizasyondu, butun mezunlar gelmiş, havuzun kenarında masalar, herkeste bir can ciger kuzu sarması durumu.
Özlem degil belki ama geçmişle gelecegi muazzam bir noktada paylasabildikleri bir platform.
Biraz da show...
Ben şu oldum, ben bu oldum, ben bunları bunları başardım showu...
Kendini gerçekleştirme kulvarındaki çıtalarının boyunun showu...
Başarılarının, ürettiklerinin showu.
Varsın show olsun, bütün showlar böyle olsun.
Ulke kalkınır, dunya kalkınır...

Ankara Gunlukleri (1)
Ankara Gunlukleri (2)
Ankara Gunlukleri (3)

















13 Temmuz 2012 Cuma

Neden Yazıyorsun?

"Neden yazıyorsun?" diye sordu bana.
Afalladım. Verecek cevabım yoktu.
Birseyler geveledim. Olmadı. Neden onlar degildi.
O anda fark ettim. Neden yazıyorum ben, bilmiyordum.
Sonra dusundum.
Cevabı derinliklerimde aramaya başladım.
Belki buldum, belki bulamadım...

Yazıyorum...

Cunku kendi hayatıma sıgmıyorum ben, tasıyorum.

Bir hayat içinde bin hayat yasamak, bir kimlik içinde bin kişi olmak istiyorum...
Sıgmıyorum, tasıyorum...
Tasıp baska hayatlara, baska dunyalara, baska diyarlara akıyorum.
Sıgmıyorum...
Benden tasanlar yazılarda vucut buluyor, hayat buluyor.

Yazıyorum...

Çünkü yasamaya degiyorsa yazmaya değer.

Hayatı "zoom"luyorum.
Bir an geliyor, bir soz geliyor, bir goz geliyor, içime degiyor.
Degip birseyleri hareket ettiriyor.
O anın fotografını cekiyorum ben. Kelimelerimle...
O kareyi buyutuyorum. Ölümsüz yapıyorum.
Cünkü yasamaya degiyorsa, yazmaya değer...
Yazılmadıklarında eksik kalmaz ama,
Yazıldıklarında değerleri katlanıyor...

Yazıyorum...

Çünkü bana dokunan hersey yazmaya değer.

Hayat o kadar zengin ve degerli ki...
Bunun farkına varanlardanım...
Her anın tadını çıkaranlardan...
Değerli benim hayatım, zamanım, payıma dusen zamanda dokunmaya deger bulduklarım...
Bana dokunan her yeri, her kişiyi, her duyguyu, dusunceyi yazarım.
Üzerlerine spot ışıkları tutarım, parlatır yazarım...

Sadece gozlerimle gördüğüm değil,
Gözlerinin içine bakarak konuştuğum insanları yazarım.

Yazıyorum...
Kendimle başbaşa kalmasını seviyorum.
Hayatta ögrendiklerimin saglamasını yapmayı, kendime belgeler bırakmayı seviyorum.

İlaçtır yazmak...

Murathan Mungan'ın dediği gibi : "yaz geçer"
Yazınca geçiyor sahiden de...
Hüzün, keder hiçbirşey kalmıyor... Cumlelere akıp dağılıyor.

Yeni bir sayfa açmak yani...
Iste, yaz, geçsin ve çevir sayfayi.










8 Temmuz 2012 Pazar

Road Trip (d): Monument Valley

Arizona'nın kafamdaki izdüşümü aynı filmlerde gördüğüm gibi...
Böyle kovboylu, kızılderili, atlı, çizmeli insanların bölgesi.
Navajo kızılderilileri. Upuzun dümdüz saçlı, örgülü, kendine has yüz hatları olan insanlar. Genetik olarak yok olmamışlar.

Navajo dili de kaybolmamış, hala konuşuluyor. Amerikalılar tarafindan, ikinci dünya savaşı sırasında Japonlara karşı kodlama yaptıkları dil olarak kullanılmış.
Bu bölgedeki marketlerde, restaurantlarda, kendi kabile topraklarındaki national parklarda hep yerliler çalışıyor. Ve aralarında hep kendi dillerini konuşuyorlar.

Tom Page`den Monument Valley`e gitmek üzere yola çıkıyoruz.
Kayenta Bölgesine doğru dönüyorduk ki yol kenarinda iki yerli kadın görüyoruz. Barbeku ekmek arası pirzola yapıyor. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yer burası. Açsan hiç düşünme, dal.
Bir sonraki medeniyet çok çok uzakta olabilir.


BEN BU KAYAYI TANIYORUM

İnsanin beynine kazınmış bazı resimler, bazı kareler, imajlar vardır.
National Geografik dergisinin kapağındaki o yeşil gözlü kız çocuğu mesela.
Dünyanın hafızasına kazınmış bir resimdir, değil mi?

Kayenta'dan 163 numaralı yola sapıyoruz. Ve işte tam bu tarz bir kare görüyorum tüm ihtişamıyla karşımda; aniden arabadan iniyorum.
Diyorum:
Yahu ben bu kayayı bir yerden taniyorum; bu o kaya değil mi?
Evet, o.

Siz hiç küçükken pazar sabahları televizyonunuzun karşısında, kahvaltı masasında, sıcak, kakaolu sütünüzü yudumlarken, o bir zamanların "pazar sabahı sineması" nı izlemediniz mi hiç?
Film başlamadan önce bir aslan vardır, başını şöyle bir o yana bir bu yana sallarken kükrer.
Ya da bir kaya çıkar karşınıza, bir anda üstü yıldızlarla dolar.
Hatırladınız mı?
Lütfen dikkatli bakın aşağıya.
Bu o kayaya benzemiyor mu?. Yıldızlı kaya.

Bütün görkemiyle orada duruyor. Heyecanlanıyorum. Bir film yıldızı görmüş gibiyim. Ama daha cok çocukluğuma gitmiş gibiyim.
Beynime bu kadar güçlü kazınan bu kayanın görüntüsü o kadar olağanüstüydü ki hatta belki de gerçek bile degildi.
Gözlerine inanamamak böyle birşey olmalı.
Gerçekten var olduğunu düşünmediğiniz birşeyi görmek...



Monument Valley, yeryüzünün, erozyon veya volkanik, 600 yıllık hareketleri sonucu, devasa kaya parçalarından oluşan bir vadi. Vadi bir çöl. Bomboş ve kocaman bir arazi, kırmızı toprağın üzerinde birbirinden değişik ve güzel kaya parçaları.

KOVBOY FİLMERİNDEN KARELER

1930 yillarinda Hollywood film endüstrisi tarafindan keşfedilmiş bu arazi ve bu eşsiz kaya görüntüleri özellikle western kovboy filmlerinde önemli bir öğe olarak kullanılmaya başlanmış.






Bu gezinin en zor yanı, çamurlu, tepecikli, düz olmayan ve 17 miles yani 30 km uzunluğundaki bu zor yoldan arabayla geçmekti.

Yol boyunca, arabayla aralarında dolaşarak, tabiatin mükemmel bir şekilde sihirli değneğini değdirdiği bu kaya parçaları müzesini gezmek mükemmel birşeydi.

Ancak, biz vardığımızda, yağmur henüz durmuş olduğu için, ve o kırmızı toprak yol bayaa bayaa çamurlu olduğu icin, ve eğer jeep kullanmıyorsanız hiç te tavsiye edilmeyen, küçük chevrolet arabamızda bir hayli zorlandık.

Özellikle bir derin su birikintisi vardi ki oradan geçemedik bir müddet ve hic geçemeyeceğimizi sandik, biraz panik olduk. Araba çamura battı, inanilmaz kirlendi ve hatta biraz yiprandi. Özellikle kiralik araba sirketlerinin geçmeye izin vermediği bir arazi burasi. Herseye rağmen söz dinlemedik. Değdi mi? Kesinlikle evet...

Las Vegas´a döndüğümüzde arabayı yıkatmaya verecegiz. Umuyoruz ciddi bir hasar yoktur.








A / Zion Canyon
B / Bryce Canyon
C / Antelope Canyon
D / Monument Valley 
E / Grand Canyon
F / Death Valley
G / YOSEMITE
Yosemite Devam

Bu gece arabada uyuyacagiz 

Las Vegas'ta az kalsin hapse giriyorduk

Dunya Turu (9) : JAPONYA

Dunya Turu (8) HAWAII

Dunya Turu (7) LOS ANGELES

Dunya Turu (6) SAN FRANCISCO

Dunya Turu (5) ROAD TRIP ( Grand Canyon, Zion Canyon, Bryce Canyon Monument Valley, Yosemite...)

Dunya Turu (4) LAS VEGAS

Dunya Turu (3) BAHAMAS

Dunya Turu (2) MIAMI

Dunya Turu (1) Balayi