31 Mart 2013 Pazar

Hâyâlimde timsahlarla dolu bir Nil vardi...

Kendimizi tehlikeye atmadan yasayamiyoruz.
Yok; illa ki bu karin agrisini bir yasayacagiz...
Yoksa rahat edemiyoruz...

Ogle saatlerinde Kral Mezarlari'ni gezmekten donuyoruz.
Gemimize donmeden Luxor merkezi soyle bir gezelim diyoruz.
Rehberimiz "Gemimiz saat 13.30'da demir alacak. Sakin gecikmeyin." diyor.


Once Luxor tapinaginin etrafinda bir tur atiyoruz, ardindan daliyoruz Luxor souk'larina..

Oryantal ulkelerde buna "souk" diyorlar; bizim Izmir Kemeralti çarsisi yani... Daha da gelismis modeli Kapali Carsi...


Bu çok cici, minik minik, daracik, sevimli sokaklarda kaybolmanin dayanilmaz hafifligini... yasayamiyoruz.
Zira, birden bir agirlik çokuyor ustumuze...

Saat 13 !!!
Rehber 13 mu demisti, 13.30 mu???
Kaldik mi buralarda? Kos, kos kos, gemiyi kaçiricaz. !
Variyoruz limana, saat 13.15... Gemimiz demir almis. Valla...
Yerinde yok.  Nil Nehri'nin ortasinda goruyoruz.
Panik oluyoruz... Daha dogrusu sevgilim oluyor.
Ben; saati yanlis hatirliyor olamam, 13.30 dedi rehber, eminim hesaplarindayim.
Surada bir avuç yolcuyuz, bizi birakip gidecek degiller ya...

Yine de adrenalin hat safhada. Hafif bir tutusma durumu soz konusu...


Yani 13'te geliversen ne olur? Ya da hiç gitmeyiversen, grubu izleyip gemiye herkesle beraber donuversen...?
Yok iste, bunyeye ters.
Kendimizi boyle durumlara sokmadan yasayamiyoruz.

Derken... Bir de bakiyoruz gemimiz yavas yavas yanasiyor.
Meger diger gemiler yola çikacakmis ta, onlara yol vermek için çikmis yerinden. Bizim navigasyon 13.30 olarak planlanmis.
(Yine de karada yolcu olmasa direk devam edebilirdi ya, neyse)
Rahat bir nefes alip gemimize atliyoruz. Istikamet EDFOU...

Nil Nehri'nde artik timsah yokmus. Ne buyuk hâyâlkirikligi...

Misir'i ikiye bolup Akdeniz'e dokuluyor Nil. Bizim oralara yani...

Ogle yemegi esnasinda gemi hareket ediyor.
Guverteye çikip Nil Nehri'ni seyretmek için can atiyorum.


Hâyâlimde hep soyle bir Nil var:

Her taraf timsahlarla dolu. Hatta hepsinin kafasi suyun uzerinde agizlari açik dislerini goruyoruz.
Timsahlara ragmen suyun uzerinde ilerlemeye çalisiyoruz.
Gemide oldugumuz için kendimizi guvende hissediyoruz, ama karaya inerken çok dikkatli olmamiz gerekiyor, zira her taraf timsah kayniyor....

Sen kendini Indiana Jones'ta mi sandin ???

Yokmus arkadaslar. Nil Nehri'nde artik timsah yokmus.
Assuan tarfinda guneyde tek tuk kalmis...

Bir hâyâlkirikligi bende, bir hâyâlkirikligi sormayin gitsin...
Iste, crocolar anca mumyalanmis halde muzelerde sergileniyor artik...


Iyi o halde.
Ben de guverteye çikip salina salina akan Nil Nehri'ni izleye izleye seyahatnameme notlar alirim...
Ya da Nil Nehri'nin kenarindaki guzelliklerin tadini çikaririm...


Sevgilim de kitabini alip yanima geliyor ve soyle diyor:

"Birsey fark ettim. Bugun, kral mezarlarinin orada, saticilarin hepsi birden, gruptaki herkesi ablukaya alip birseyler satmaya çalisirken, senin etrafinda hiçbir zaman kimse yoktu."

Sevgilimin bu yorumuna cevap vermeye gerek var mi acaba?

Beden dili diye birsey var.
Kendisi herseyi biliyor da bunu bilmiyor mu acaba?

Nucleer enerji lafini duyunca kalbi yerinden firlayacak sandim.

Aksam yemegi için yemek salonuna iniyoruz.

Onumuzdeki ilk masaya oturuyoruz. 2 çift daha bulunuyor.
Malum once herkes kendisini tanitiyor. Ne yaparsin hayatta, ne edersin, nereden gelir, nereye gidersin tadinda...

 

Normandiya Bolgesi'nde yasayan ve sirket sahibi olan bir çiftle tanisiyoruz, basari hikayeleri çok etkileyici.
Adam veterinermis, kadin da oyle bir yerde çalisiyormus iste.
Fransa'da kedi-kopek mamasi uretimi yapilmadigini ve hep baska ulkelerden ithal edildigini tespit etmisler.
Ve derhal kendi islerini kurmaya karar vermisler.
Bugun kendileri, milyonlar kazandiran, kedi-kopek mamasi ureten Lanormandise Pet Food sirketinin sahipleri... Sirketin bas CEO'su kadin. (kocasindan daha uzun boylu diye mi acaba?)
Kocasi kendisini teknelere adamis, sirketi karisina ve çocuklarina birakmis tamamen.
Neo-zenginlerden... Biz herseyi sifirdan kurduk, yaptik, buralara geldik diye bir kendini kanitlama içindeler.
Ama çok basarili ve mutlu insanlar. Devamli guluyorlar, her zaman pozitif bir enerji saçiyorlar.
Bence en buyuk basarilari bu: mutlu olmak.

Diger çifte gelince...
Onlar çok aristokrat, her hallerinden belli.
Londra'da yasiyorlar. Paris-Londra arasi mekik dokuyorlar.
Adam ne is yaptigini açikliyor:

Ingiltere'ye satilacak ve Fransa'nin uretecegi nucleer santraller projelerini yonetiyor.

"Nucleer enerji" lafini duyar duymaz sevgilimin gozleri yerinden firliyor, isil isil oluyor, hata kendisinden geçiyor...

Adamin karisini sevmeye baslasam iyi olur.

Cunku ben biliyorum...

Su andan itibaren sevgilim bu adamin onun en iyi arkadasi olmasini istiyor...


Sabah uyandigimizda Edfou'ya varmis olacagiz...

Yunan firavunlari, diger bir deyisle, Ptoleme'ler tarafindan insa edilen,
Misir mitolojisinin en onemli Tanrilarindan Horus'un tapinagi olan,
ve Nil kiyisinin suphesiz en guzel tapinaklarindan birisi olan

Edfou Tapinagi'ni gezmek için sabirsizlaniyorum...



 
Sagi solu belli olmayan kadinlar gibi... : Philae

1 Tapinak 2 Tanri: KOM OMBO

Kalbiniz kus tuyunden hafif olsun...

Champollion'un soyundan gelen adamin hali bir baska oluyor...

Hâyâlimde timsahlarla dolu bir Nil var...

Misir hâyâl edebilecegimizin çok otesinde...



26 Mart 2013 Salı

Mısır: Hâyâl edebileceğimizin çok ötesinde...

Simdi buraya Misir Tarihi diye baslik atsam kimse okumaz değil mi?

Okumaz...

Iyi...

Tarih Hocam Sayin Ayten Acer'e sonsuz hürmetlerimi sunuyorum.

Lisede bir tarih öğretmenimiz vardi.
Öyle bir ders anlatırdı ki...
"Osman Gazi 5000 atlı suvariyle bilmem nereye saldırdı, orayı 2.5 günde ele geçirdi."diye...
"Hocam atları kim saymış?" diye soramazdik. Ayten Hocam diyorsa doğrudur der, kabul ederdik.

Ayten Hoca'm sınav kağıdı okumazdı.
Öğrencinin gözünden anlardı neyi ne kadar bildiğini. Bu nedenle, her biri 10 puan değerinde 10 soruluk tarih sınavlarindan bazen nasil 108 aldığımı sorgulamaya gerek yok....
Hocami kesmemiş, gönlünden kopmuş 8 puan daha, kime ne!!!

Sayin Ayten Hocam, bu yazıyı okur musunuz bilmem, minicik bir okuma ihtimaliniz olduğunu bilmek dahi içimi ısıtıyor...
Hocam, bize o kadar güzel öğretmişsiniz ki herşeyi, Mısır'ı gezerken sesiniz kulaklarımda çınladı.
Hele hele bir tapinakta Türk kavimi Memlüklerin izine rastladigimda, sinifa girip "Kocaman bir başlik atin MEMLUKLER" dediğiniz gün, daha dün gibi aklımda...

Verdiğiniz tüm bilgiler için sonsuz teşekkürler Ayten Hoca'm.

16 Mart cumartesi Nesma Havayollari'yla Luxor'a variyoruz.

Sadece 5 saatlik uçak yolculuğuyla 30°'leri bulmak harikulade...

Mısır'da 2 sene önce baslayan olaylar turizmi fena vurmuş.
Ateş düştüğü yeri yakıyor...

Saatte 2-3 uçağın indiği Luxor Havaalani bomboş...
Bizim uçağin yolcularindan başka kimse yok.
Bir sonraki beklenen uçak bizden 6 saat sonra inecek Kuweit uçaği.
Günde 3 uçak anca iniyor.
Gerçekten içler acisi...

"Fas ve Tunus'ta herseyi gördük diyorsan, Mısır'ı bekle, daha hiçbir şey görmedin" diyor bir arkadasim.

Adamlar yapışkanmış, devamlı birşeyler satmak istiyor veya en ufacik bir hizmette bahşiş istiyor, çok israrci ve can sikici olabiliyormus...

Evet öyleler. Israrcı ve yapışkanlar. Ama nasil olmasinlar?
Ülkede is yok, para yok, turist gelmiyor, gelen de ürkek ürkek dolaşıyor, para harcamıyor, esnaf tam anlamiyla kan ağlıyor...
Damardan girdim. Bu uzun konu, bir ara geri döneceğim...

Havaalanindan gemimize variyoruz LE FAYAN.

Aksam yemeğinin ardindan rehberimiz ertesi günkü gezi planini veriyor.
Ilk duragimiz: KRALLAR VADISI

Günler sabah 6'da basliyor Misir'da.
Günesin, daha o kadar dayanılmaz olmadığı saatlerde gezmek gerekiyor.

Misir, hâyâl edebileceğimizin çok ötesinde...

HERODOTE, Yunan tarihçi, bize ne kadar uzak degil mi?

3500 yil öncelerini düşünürsek, o da, Misir'da gördüklerine duyduğu hayranlik açısından, o yapitlara neredeyse bizim kadar uzak...

Ve diyor ki : Misir, simdiye değin gördüğümüz ve hâyâl edebileceğimiz herseyin çok ötesinde...

MESHUR KRALLAR VADISI

Bombos bir vadi...
Kurak, çorak, uzaktan baktiginda hiçbirseye benzetemez insan.
Buraya neden geldik bile diyebilir...


Meger Krallar Vadisi'nin olayi yukarida degil, yerin altindaymis...

Fotoğraf çekmek yasak ne kelime, Krallar Vadisi'ne fotoğraf makinesiyle girmek bile yasak...

Merak ediyorsan Misir'a kadar gelip kendin göreceksin, yok öyle fotoğraf albümlerinden bakmak.

Krallar Vadisi tam bir Ramses serisi... Böyle 9'a kadar gidiyor.

Misir krallari, yani Firavunlar, tacini giydiği anda başlıyor mezarını kazdırmaya.

Diğer kültürlerde nasıl saraylar, şatolar, katedraller, kiliseler yaptirmaksa marifet, burada da ölümden sonra dirileceğinden gelen inançla mezar yaptırmak güç ve zenginlik göstergesi...

Toprağın taaa derinliklerine kadar kazılıyor. Firavun hayatta oldukça mezarı için yatirim yapıyor.
Daha ihtişamli olsun diye para ödüyor...

Aşağıya dogru upuzun giden ince bir koridor...
Firavun yaşadıkça mezarı kazılmaya devam ediliyor.


Duvarlar tam bir çizgi film...

Duvarlar mezarini hazirlatan firavunun hayati...

Tahta geçtigi andan itibaren olene kadar yaptiklari, yapacaklari, hangi Tanri'yla munasebeti oldugu, oldukten sonra onu hangi Tanri'nin karsilayacagi, neler yapacagi bir bir yaziyor, yani Hieroglif'le yaziliyor ve resimlerle anlatiliyor.

Ne kadar yazik !
Bu kadar emek, is gucu, kimse gelip gormeyecek ki...
Müze veya sergi değil ki burasi...
Firavun ölecek ve mezarının üzerine kilit vurulup kapatılacak...

Dirildikten sonra tekrar gücü eline alacağına inanan firavunlar bütün mal varlığı ve hazinesiyle beraber gömülüyor.

Papirus kağıdıyla sarılmiş tabutlar, mücehverler, öldükten sonra Tanrilar'a sunulacak kıymetli hediyeler hepsi mezarda...


Firavunlari mezara taşıyanlarin üzerine kilit vuruluyor.

Mezarlari kazanlar ve öldükten firavunun tabutunu taşıyanlar genellikle öldürülüyor.

Ya da kör ediliyor, ya da ölen firavunla beraber üzerlerine kilit vuruluyor ve buradan çıkmalarina izin verilmiyor.

Amaç: Mezarin yerini bilen olmaması.

Ne var ki bütün önlemlere rağmen hırsızlıklar önlenemiyor...

Daha Mısır büyük firavunlar döneminin sonlarına varmadan kral mezarlarının çoğunun yağmalandığı biliniyor.

Toutankhamon'un mezari ise içinden hiçbirşey çalınmadan bulunan en son mezar.

1922 yilinda Ingiliz Howard Carter ve onun için çalisan bir ekip sayesinde bulunuyor Touthankamon'un butun hazinesi yer altindan çikariliyor.

Ancak onu yer altindan çikaran herkes 3000 yillik mikroplardan kapiyor ve tedavisi bulunamiyor. 
Hepsi ölüyor...

Avrupa'lilarin çalip çirptiklarina gelince...

BRITISH MUSEUM'da ne varsa hepsi NAPOLEON sayesinde...

1798-1801 yillari arasinda Napoleon Misir isgali sirasinda bir de bakiyor çok zengin topraklar burasi. Krallarin mezarlari, doğal kaynaklar, eserler derken...

Napoleon scientific bir ekip kurduruyor.

Hangi kralin mezari nerde, hangi eser, hangi yapit nerde...
Bir bir bulduruyor ve bir harita yaptiriyor.

Haritayi yapmak Fransizlar'dan, Misir'a gelip yagmalamak Ingiliz ve Italyanlar'dan...

En onemlisi Rosette tasi da bu ekibin buluntularindan biri...
Allah'tan kopyasini kenara koymayi akil ediyor Fransizlar.

Zira bu Rosette tasi daha sonra meshur CHAMPOLLION tarafindan Hieroglif yazisinin çözülmesi demek olacak...

Napoleon'un bu arastirmalari 1809'dan itibaren Avrupa'da yayinlaniyor.

Özellikle Italyanlar'in ve Ingiliz'lerin çok ilgisini çekiyor. Ve akın akın Mısır'a geliyorlar.
Napoleon'un haritasinda tespit edilen bütün zenginlikleri buluyorlar.
Herseyi yağmalıyorlar.

Ingilizler meşhur Rosette taşını bile alıyorlar.
Bu taş bugün British Museum'da sergileniyor.
Dünya tarihinin en önemli bulgularindan biri...

Bugün, Mısır'in zenginlikleri en çok Kahire Muzesi'nde, ardından Torino Muzesi ve Londra'da British Museum'da bulunuyor.

Onun 5 dakika içinde nasil Spartali bir savasçiya dönüşebileceğini görsen aklın hayalin şaşar...

Bu firavun mezarlarindan birini gezmek için merdivenlerden aşaği inmeye başlıyoruz.

Aman Tanri'm kimsecikler yok, bir tek biziz...

Çok hafif bir ışık var, insana afaganlar basar burda, klastrofobik değilsen dahi olursun.

Sanki mezara inecekmissin de bir daha çikamayacakmissin hissi veriyor.

Bir de bakiyorum, mezarin gardiyani elinde fener bizim yanimiza doğru geliyor.

Ama öyle bir gardiyan ki, korku filmlerinden firlamis gibi, bir de onu bir mezarda gorunce tuylerim urperiyor.
Resmen olmasi mümkün olmayacak şeyler geçiyor aklımdan.

Ön dişleri olmayan, tipik Mısır'li, kapkara, uzun elbiseler içinde bu korkunç adam ürkütücü bir gülümsemeyle bize eşlik etmeye çalışıyor.

Bir de diyor ki sevgilime "Sen 2. Ramses. O Nefertari (Ramses'in favori kadini)"...

Sevgilim içinden "Sen onun Nefertari'dan, 5 dakika içinde nasil Spartali bir savaşçiya dönüşebileceğini bilsen aklın şaşar." diyor içinden...
Eminim...

Ben Misir'da yerin derinliklerinde bir mezarda bu korku filmli gardiyanla daha fazla gezemeyecegim.

Ben çıkıyorum, diyorum sevgilime.

Hızlı hızlı yürüyorum, bir yandan da "çabuk yürü" diye kiziyorum ona.

Adam da "Nefertari beni sevmedi" diyor sevgilime...
O baska çesit bir Nefertari diye cevap veriyor...

Baska çesit Nefertari, göstericem ben sana hangi çesit Nefertari olduğumu....
"Hâlâ oyalaniyorsun, biraz daha hizli yürü" diye sesimi yükseltiyorum.

Adam yanindan ayrilmiyor, para istiyor belli ki, bütün bu tantana bu yüzden zaten.
Neyse ki benden çekiniyor adam.
Fazla israr edemiyor.

Sevgilim de mezardan çiktiktan sonra gayet memnun, bana teşekkur ediyor.
"Sen öyle davranmasaydin adam iyice yapışırdı" diyor...

Iyi polis, kötü polis olayı yani.

Malumunuz...

Kötü polis her zaman benim...


 Sagi solu belli olmayan kadinlar gibi... : Philae

1 Tapinak 2 Tanri: KOM OMBO

Kalbiniz kus tuyunden hafif olsun...

Champollion'un soyundan gelen adamin hali bir baska oluyor...

Hâyâlimde timsahlarla dolu bir Nil var...

Misir hâyâl edebilecegimizin çok otesinde...

24 Mart 2013 Pazar

Ayagimin tozuyla MISIR'dan...

Ayagimin tozuyla dun sabah Misir'dan dondum.

O kadar çok bilgiyle ve deneyimle doldum ki nereden baslasam, once ne anlatsam, bilemiyorum...

Kafamdakileri bir siraya koyamiyorum, dizemiyorum...

Boyle bir zenginlik, boyle bir derinlik çok az kulture nasip olur...
 
Sadece kultur degil.

Inanislar... Her birinin gucu ve rolu farkli Tanrilar...


Kendini zaman zaman Tanri zanneden, yasarken, tum mal varligiyla gomulmek uzere ihtisamli mezarlar kazdiran, gun gelecek yeninden dirilecek, yeniden gucu eline alacak sanan (belki de sahiden oyle olan) efsanevî Firavunlar...

7000 yillik bir tarih
3500 yillik sapasaglam dimdik ayakta duran yapitlar, tapinaklar, duvarlardaki yazilar, belgeler...

Agziniz açik kalir...

Boyle ihtisamli yapitlar kimse hayatinda gormemistir, goremez.
Eger Misir'a gelmediyse...

Yil 2004: Ilk defa Londra'ya gidiyorum.
Ve orada BRITISH MUSEUM'u geziyorum.

British Museum, Kahire ve Turin'den sonra en zengin Misir koleksiyonuna sahip olan muze.

Iste ben o gun karar veriyorum.
En kisa zamanda Misir'i gormem lazim...

Muze gezmekten çok zevk alan biriyim. Saatler geçirebilirim.
Hayatima damgasina vuran muzeler var.
Louvre, Pergamon Museum ve British Museum...

British Museum'u gezdigim gunden beri aklimda Misir...
Gitmem lazim, gormem lazim, tanimam lazim, kesfetmem lazim...
Hep uygun bir zaman kolladim. O gun bugunmus...

16 Mart 2013...

Nil Nehri uzerinde bir gemi seyahatine çikmaya karar veriyoruz.

Paris'te bir turlu bitmek bilmeyen kisa, mart ayinda bile yagan kara, dondurucu soguga da artik dayanmiyoruz.

Anlatmaya nereden baslasam...

Her biri ayri karakterde, ayri guçteki Tanrilar'dan, Horus'ten, Isis'ten, Osiris'ten, Ator'dan, Anubis'ten mi,

Boyle bir megolomanlik olamaz dedirten 2. Ramses'ten mi,

Guçlu kadinlardan, Nefertari'den, Nefertiti'den mi,

Birbirinden gorkemli tapinaklardan, oldukten sonra dirileceklerine dair sonsuz inanca sahip firavunlarin bas dondurucu mezarlarindan mi,

Nil Nehri'nin ruya gibi akisindan, etrafindaki manzalaralardan mi,

Her seferinde yeni birsey ogrenecegim engin Misir mitolojisinden mi,

Bugunku Misir halkinin sefalaetinden mi, issizlik, parasizlik, fakirlik basina vurmus çaresiz insanlardan mi, 


Yoksa ayaklarimi yere basip, simdiki masalsi gerçeklige donup, muhtesem gemimiz Le Fayan'dan mi, geminin içinde tanistigimiz birbirinden renkli karakterleden mi baslasam... bilemiyorum...


Biz 120 kisilik muhtesem bir gemide sadece 24 kisiyiz.

SCARABEE grubuyuz.

Scarabée mitolojide mutluluk sembolu demek. O biziz.

Ve hepimiz burada olmaktan mutluyuz, otesi yok...






14 Mart 2013 Perşembe

Dünya Turu Özel : Bir insanin kendisine yapabileceği en büyük iyilik değişmektir.

Sonunda bugünün tarihine gelebildim....
Sonunda dünya turu notlarını yazmayı bitirebildim...

Dünya turumuz 2.5 ay sürdü.
Seyahat notlarımı aktarmak 1 yılımı aldı.

Okuduğunuz, paylaştığınız, üzerine yorumlar yaptığınız, benim yaşadıklarımı aynen kendiniz yaşamış gibi hissettiğinizi söylediğiniz, kısacası dünya turu notlarıma gösterdiğiniz ilgi için hepinize çok tesekkür ederim.

Bence bir insanin kendisine yapabileceği en büyük iyilik değişmektir.

Yaşarsın değişirsin...

Bir yer görürsün değişirsin...
Gözlemlersin değişirsin...
Okursun değişirsin...
Aşık olursun değişirsin...

Yeni biriyle tanışırsın, hiç düşünmediğin 1 cümle eder, yeter.
Değişirsin...

Başına birşeyler gelir:
Boyundan büyükse, taşımayı öğrenirsin.
Seni yerle bir etmişse, kendini birer birer toplayip ayağa kalkmayi öğrenirsin.
Değişirsin...

Her hayatın her insana sunduğu  ihtimaller yelpazesi var.
Senin hayatinin henüz sana sunmadığı, ve zaten sunma ihtimalinin çok yüksek olmadığı, seni bulmayacak bu ihtimalleri başka başka hayatlara karışarak bir parça tadarsin.
Değişirsin...

Her yeni deneyim sonucu değişiriz...

Her deneyimle şekilleniriz. Başka biri oluruz.

Birşeyi "deneyimlemek" kadar zenginleştirici birşey olamaz.

Dünya turumuzun yegane amacıydı bu.

Kendimize, yaşatabileceğimiz kadar çok farklılık yaşatabilmek...

Gündelik hayatta yolumuzun üzerinde olmayan yollar oluşturup, o yollara bir süreliğine de olsa sapabilmek...

Yunuslarla yüzmek
Boynuna bir yılan dolayabilmek
Gayet doğal ve normal bir şekilde bizimle sevişmek istedigini söyleyen Amerikalı çift karşısında afallamak, toparlamak, kıvırmak ve sıvışmak
Cirque de Soleil'in gösterileriyle kendinden geçmek
Vegas'ta bir poker turnuvasinda boy göstermek
Beraber bir Striptease clube gitmek
Bizi hapse atmakla tehdit eden Amerikali polis karşısında sinirlerine hakim olabilmek
Arizona'da bir gece sokakta kalmak
Ve sonunda hiç tanimadığımız insanların odasında uyumak
Denizin ortasinda bir hapishane gezmek, kaçış hikayeleri dinlemek
Gittiğim halde hâlâ rüya gibi gelen Hawaii'de çıplaklar kampına gitmek
Ellerime kelepçe geçirilip hücreye atılıp yemek yemek
Bir gece Japon usulü Love Hôtel'de sevişmek
Önümüzde hızlı adımlarla yürüyen kanlı, canlı efsanevî geishaları görmek...

Ve devamlı ve devamlı başka başka kültürlerden beslenmek...

80'e yakın yazı yazdım.
Dünya Turu'nda geçirdiğimiz gün sayısından fazla...

Ne gördüysem, ne yaşadıysam, ne öğrendiysem hepsini yazdım.

Dünya turu bambaşka bir deneyimmis.

Salt bir tatil değilmis...

2.5 ay boyunca evinden uzak, oradan oraya savrulmak, her gün yeni bir şey öğrenmek, daha sindiremeden bir yenisini daha öğrenmek, bu kadar yüksek adrenaline karşı dengesini bulmaya çalışan sinir sistemimizin sınırlarını zorlamakmış...

Herkesle yapilabilecek birsey değilmis.
Hoşgörü ve tahammül tanımlarının tekrar gözden geçirilmesiymis.

Çekilmeyecek, hatta sevilmeyecek biri olduğumuzda bile aslinda diğerinin sevgisine ne kadar yaslandığımızı bilmekmis...

Az zamanda çok yol almakmış...

Dünya turu kendi kendine meydan okumakmis...
 
Bu dünya turu bana çok iyi geldi.

Avrupa'nin eski, düzenli, oturmus, ağırbaşlı, asil, aristokrat yapısıyla,
Amerikalilar'in açik iletişimini, fazla şikayet etmeyen, yakınmayan, koşullara çabuk adapte olan, herseyi showa dönüştürmesini bilen, seven yapılarını,  bilgi vermekteki müthiş cömertliklerini,
Japonlar'in muazzam dürüstlüğünü, onur ve saygı anlayışlarını, çalışkanlığını, hayattaki düzgün duruşunu,

bir bedende toplayabilsem....

Farkli farkli kültürlerin kendimce özünü bulup çıkardım ben.
Hamuruma kattım.
Kendimi tekrar yoğurdum.

Hücrelerime işlemek...

Ne öğrendim, neyi ıskaladım, neyi teğet geçtim bilmiyorum.

Zaten istediğim de bu.

Ben bilmeden, fark etmeden değişmis olmak.

Bütün gördüklerimin, yaşadıklarımın, tanık olduklarımin hücrelerime ince ince işlemis olmasi...

Hücrelerime işlemiş ve bana yeni ufuklar, yeni bakış açıları, yeni düşünme ve davranış biçimleri kazandırmıi olması...

Hücrelerime işlemek evet...

Çünkü bir deneyim, ancak hücrelerimize işlediyse değişim gerçekleşebilir.


Dunya Turu (11) BALI

Dunya Turu (10) HONG KONG

Dunya Turu (9) JAPONYA : Kultur farki diye ben buna derim.

Dunya Turu (8) HAWAII

Dunya Turu (7) LOS ANGELES

Dunya Turu (6) SAN FRANCISCO

Dunya Turu (5) ROAD TRIP ( Grand Canyon, Zion Canyon, Bryce Canyon Monument Valley, Yosemite...)

Dunya Turu (4) LAS VEGAS

Dunya Turu (3) BAHAMAS

Dunya Turu (2) MIAMI

Dunya Turu (1) Balayi












12 Mart 2013 Salı

Maymunlar Tapınağı Parkı / Ubud / BALI

Herkes bir abarttı bir abarttı...
Gitmesek olmaz...

UBUD

Yok efendim UBUD Bali'nin kültürel ve sanatsal merkeziymis.
Tapınakları süper güzelmiş, dillere destanmış.
Pirinç tarlaları görülmeye değermiş.
Harika bir de saray varmış...




Yok efendim ben size soyliyim, birsey yok...
Gittik gorduk, 15 dakika kaldik, donduk.

Sabah kalktik, motosiklet kiraladik.

Ilk istikamet Monkey Temple Forest


Maymunlarin her tarafta cirit attigi, onunde arkanda yurudukleri, yuksek yuksek agaçlari, yerlere kadar sarkan dallari, kopruleri, selalesi, ortasindan geçen nehri olan buyuk bir orman burasi.

Ilk defa maymunlara bu kadar yakin oldugum için onlari bu kadar detayli gozlemleyebildim.


Sahiden insan gibiler. Ellerini ayaklarini kullanislari, bakislari...
Insanlardan korkmuyorlar.
Hatta insanlarin sirtina biniyorlar.
Insanlar muz veriyor, ziplayip aliyorlar.


Butun bunlarin otesinde en ilginci bebekli maymunlar.

Insanin "anne" halleri neyse, onlar da aynen oyle anneler.
Bir kere emziriyorlar. Bayaa bayaa minicik memeleri sarkmis goruyorsun yeni dogurmus.
Yanda kendisi sut yapsin diye muzunu yerken yavrusu da memelerden sutunu emiyor.


Hani nasil eskiden annelerimiz saçlarimiza bakardi, ilkokuldayken bit kaptik mi diye?
Iste onlar da oyle, anne maymunlar bebeklerinde bit ariyor, ayni insan gibi...


Yavru maymunlar agaçlara tirmanmayi ogrenebilmek için ugrasiyorlar.
Bazen zorlaniyorlar, kivraniyorlar.
Anne monkey de tam orada ama orali olmuyor.
Once bir serbest birakiyor, kendi basina denesin, debelensin diye...


Ama bakti, yavru çok zorlaniyor, kendi basina yukari çikabilecek gibi degil, elini uzatip hemencecik aliveriyor yanina. 

Monkey Temple Forest Parki biraz basik, havasiz ve karanlik.
Cikma istegi duyuyoruz burdan bir muddet sonra.

Biz de istikameti UBUD merkeze çeviriyoruz....

Bana masaj yapan kadin bana asik olsun istiyorum.

Dunya Turu (11) BALI

Dunya Turu (10) HONG KONG


Japonya'nin kalbi KYOTO

Lutfen kimse geishalari bana "artist" diye yutturmasin !

NIKKO: Kirmizi çiçekler ve tapinaklar...

Giyotinden geçtim, elime kelepçe takildi, hucreye atildim: THE LOCK UP

HACHIKO: Sadakat ve bagliligin mukemmel simgesi..

Japon kadini neden bu kadar zayif ? Sirrini açikliyorum.

Golden Gai barlarinin kapisinda "yabancilar giremez" yaziyordu...

Elma elma olali boyle satafatli satisa sunulmadi.

Japon kadini yurumeyi bilmiyor.

Sumo gurescilerinin herkesin onunde torenle kesilen at kuyrugu...

Matrix'teki gbi beynime Tokyo'da hareket edebilme yetisi yuklensin istiyorum.

Ben de Japon Kadini olmak istiyorum.

Tokyo buram buram yalnizlik kokuyordu...


Dunya Turu (9) JAPONYA : Kultur farki diye ben buna derim.

Dunya Turu (8) HAWAII

Dunya Turu (7) LOS ANGELES

Dunya Turu (6) SAN FRANCISCO

Dunya Turu (5) ROAD TRIP ( Grand Canyon, Zion Canyon, Bryce Canyon Monument Valley, Yosemite...)

Dunya Turu (4) LAS VEGAS

Dunya Turu (3) BAHAMAS

Dunya Turu (2) MIAMI

Dunya Turu (1) Balayi

7 Mart 2013 Perşembe

Bana masaj yapan kadın bana aşık olsun istiyorum...


Masaj olayi hassas mesele...
 
Herkesin herkese yapacagi masaj ayni degil.
Olamaz...

Bir düşünsenize...

Tanidiginiz veya tanimadiginiz biri gelecek, vucudunuza dokunacak, elleri bütuün bedeninizde gezinecek, sizi gevşetmek, esnetmek, rahatlatmak için en az 1 saat ugrasacak.

Teninizi sevmesi lazim...

Size dokunmayi istemesi lazım. Hatta size zevk vermeyi arzulaması lazım...

Eller... Enerji deposu eller...

Her yarayi saran, her derde deva, dokunustaki o tilsimli buyuye sahip sifali eller...

O ellerin sizi sevmesi lazim...
Lazim ki, size dair ruhunda biriken butun bu duygular vucudunuza aktarilmaya hazir bir enerjiye donussun...

Masaj boyle birsey.

Teknik olarak hareketler degismese de, bana masaj yapan kadin bana dokundugu anda beni sevdigini, sevmedigini, onemsedigini veya onemsemedigini hissediyorum.
Biliyorum.
Açiklamasi yok. Sadece biliyorum. O da biliyor.
O kadar...

Bu yuzden bana masaj yapan kadinin bana asik olmasini, beni sevmesini, beni istemesini istiyorum...

Bu, en çok kimya meselesi.
Aradaki elektrik, uyum, ayni ask gibi, varsa vardir yoksa yoktur meselesi...
Evet.
Ancak hepimiz biliyoruz ki; en ilkel benligimizle hissettigimiz o en guçlu, tutkulu duygular bile uzerinde çalisilmadigi, emek sarfedilmedigi için hayatimizda arti degere donusemiyorlar...

Ben bana masaj yapan kadinin beni sevmesini saglamak istiyorum.

Bali'deki 2 haftalik tatilimiz boyunca, her gun, bazen gunde iki kez, o kadar çok masaj, yuz, vucut bakimi yaptirdim ki, bu bagi bazisiyla kurabildim, bazisiyla kuramadim, ama her seferinde mukemmel deneyimler elde ettim.

Yolu Bali'den geçecek herkese minik bir Spa Guide hazirladim. Buyrun okuyalim.

Adim basi spa salonu olmasina ragmen bazi upscale salonlara mutlaka rezervasyon yaptirmak gerekiyor.
Son masaj randevusunu genelde 20.30 civarinda veriyorlar.

SANTAI SPA (Padma Utara / LEGIAN)

Trip Advisor 10/10 vermis.
Kesinlikle katiliyorum. Siddetle tavsiye ediyorum.

Bir kere çok profesyoneller. Ama içinde ruh ta olan cinsten...
Randevumuzu aldiklari andan, bizi kapidan gonderene kadarki tum sureç çok organize.

Aksam için gunduzden gidip randevu almak ve paketini seçmek gerekiyor.
2 saatlik bir paket için son randevu 19.30'da.
Randevu esnasinda herseyi seçiyoruz, onlar aksam için hazirliyorlar.

Ben Aromatherapy masaj + yuz bakimi paketini seçiyorum.
Aromalari teker teker sunuyorlar, jasmin, amande ne ararsan var.
Yuz bakimi için ben avocadoyu seçiyorum.
Cildim gunesten kurudugu için yagli ve besleyici bir madde olmasi gerekiyormus.
Sevgilim de bir aroma seçiyor, "Frangipane".
Yaninda yuz bakimi yerine Reflexology seçiyor.

Vaktinden erken geliyoruz. Bizi bekliyorlar. Kimsiniz diye sormuyorlar.
Cok fazla insan çalismiyor. Dolayisiyla insani yoran bir hareketlilik, bir ugultu, bir fisildasma yok.

Içeri bir giriyorsunuz, her taraf tertemiz.
Temizlikten parliyor yerler, o biçim.
Hemen yoresel bir çay ikram ediyorlar.

Kizlar inanilmaz pozitif ve çok rahatlatici.
Sakin ve yavas hareket ediyorlar. Hayatin ritmini dusuruyorlar.

Vakit geldiginde bizi içeri aliyorlar.
2 kisi su dolu bir legenin onunde bizi bekliyor.
Once ayaklarimizi yikiyorlar ve daha sonra bizi masajin yapilacagi odaya aliyorlar.

Aromatherapy, diger masajlardan farkli olarak daha enerjik, daha çok gerdirmelerden olusan bir masaj turu.

Diyorum ya hersey çok profesyonel, masajim bittikten sonra ben odadan çikmadan yuz bakimimi yapacak olan kiz içeri giriyor.
Bir degisim oldugunun farkindayim, ancak oyle bir mayismisim ki kafami kaldirip gulumseyeck halim yok.

Rexlexology'nin amaci su:
Vucuttaki herhangi bir aksakligi ayaklarda birlesen noktalara devamli basarak duzeltmek. Ornegin sirt agrilarina direk ayaklardaki eklem yerlerine basarak cozum buluyor. Bir kere basiyor, iki kere basiyor, bir sey olmuyor saniyorsun, ama ayni yere yuz kere ve siddeti arttirarak basarsa bir insan sonunda aci çeker hale geliyorsun.

Sevgilim gibi, hiçbir fiziksel sorunun yokken gidip Reflexology yaptirirsan ertesi gun acidan, agridan yuryemeyecek duruma gelebilirsin.

O yuzden, ne demisler:  "If it works, don't fixe it."

BRIELLA SPA (Warkudara Street / Legian / Seminyak)

Briella'da bir masaj deneyimi herkese tavsiye ederim.
Disaridan gorunusu insani en çok etkileyen salon burasi.
Içeri girer girmez exotic bir muzik insani hemen havaya sokuyor.

Sonra bizi masaj ve body scrub salonuna aliyorlar.
Su body scrub'i kim bulduysa mekani cennet olsun, zira bunu yaptiran herkes kendini bir an olsun cennette saniyor.
2.5 saat suruyor body scrub ve masaj olayi..
Olu derileri uzerinden attiktan sonra insan sahiden yeniden dogmus gibi hissediyor kendini.
Cildi pasparlak, yumusacik...

Masaj teknik olarak çok basarili ama sanki biraz ruhsuz.
Santai'yle kiyasladiginda çalisanlar arasinda bir iletisim eksikligi var.
Mesela bizimle ilgilenen kizlar bizim hem masaj hem body scrub paketi aldigimiz bilmiyorlardi.
Masajdan sonra gevsemis bir haldeyken bizi body scrub için, dusu olan baska bir odaya aldilar.
Halbuki Santai'de biz ayni mekanda kaliyorduk, bakimi yapacak kisiler degisiyordu.

Yine de ust kalite yerlerden birisi olduguna suphe yok.

RAYAHU SPA (Legian / Seminyak)

Buranin specialitesi Shiatsu, Thai masaj ve Reflexology.

Içeri giriyorsunuz, bir apartman dairesi gibi, birseye benzemiyor.
Kizlar gelip ayaklarinizi yikiyor once. Sonra masaj yapilacak yere aliyorlar.
Masaj yerleri perdelerle ayrilmis, dolayisiyla yan taraftaki hareketliligi, fisildasmayi duyabiliyor insan.
Ancak her taraf Shiatsu ve Thai masaj yapmiyor.
Genelde rahatlatici ve daha soft olan Balinese masaj oneriyorlar.
Bulmusken kaçirmayayim diyorum ben de.
Malum Paris'te Shiatsu veya Thai masajin1 saati 100 euro; burda 6.5 Euro.

Shiatsu masajinda butun kaslarimin gerildigini, butun vucudumun esnedigini hissediyorum.
Biraz agresif bir masaj, acitabiliyor.
Hatta masaji yapan kiz bir ara vucudumun ustune çikip yurumeye basladi. Bayaaa sirtimda yurudu yani.

Rahmetli babaannemi andim simdi.
Kuçukken bana devamli "sirtima çik yuru biraz" derdi.
Bizim eski topraklarin bildigi, Shiatsu olup çikmis.

Rayahu'yu Shiatsu ve Thai deneyimleri için tavisye ederim.
Onun disinda, ortamin çok rahatlatici ve sessiz, sakin oldugu soylenemez.

CARLA SPA (Warkudara Street / Legian / Seminyak)

Kirmizi t-shortlu en 15 tane hatunun çalistigi, tam kosedeki bu salonun gozden kaçmasi mumkun degil.

Yalniz burasi kesinlikle masaj veya yuz ve vucut bakimi için gelinecek bir yer degil.
Neden? Cunku devamli ses ve gurultu var.
Burasi manikur, pedikur, ayak masaji ve saç kesimi uzerine.

Yalniz bu kalabalik degisik bir ambians ta olusturmus.
Turkiye'deki mahalle kuaforlerine benziyor.
Herkes çok guluyor, çok sohbet ediyor. Musterilerle sakalasmalar var.
Genel olarak çok firiendly bir ortam var.
Insanlar hakkinda dedikodu da yapiyorlar kendi dillerinde.
Birbirleriyle kavga ediyorlar. Didisip duruyorlar.
Kasadaki kiz devamli birseylere soyleniyor.
Senin isini yapacak kisi 9 kutugune kadar sorular soruyor.
Bazen yorucu oluyor ama buranin ozelligi bu deyip kabulleniyor insan.
Ortam hiç profesyonel degil ama yine de yaptiklari is çok basarili.


BALI'de gunler boyle geçiyor iste.
Bir masajdan digerine...


Sadece ask var...


Dunya Turu (11) BALI

Dunya Turu (10) HONG KONG


Japonya'nin kalbi KYOTO

Lutfen kimse geishalari bana "artist" diye yutturmasin !

NIKKO: Kirmizi çiçekler ve tapinaklar...

Giyotinden geçtim, elime kelepçe takildi, hucreye atildim: THE LOCK UP

HACHIKO: Sadakat ve bagliligin mukemmel simgesi..

Japon kadini neden bu kadar zayif ? Sirrini açikliyorum.

Golden Gai barlarinin kapisinda "yabancilar giremez" yaziyordu...

Elma elma olali boyle satafatli satisa sunulmadi.

Japon kadini yurumeyi bilmiyor.

Sumo gurescilerinin herkesin onunde torenle kesilen at kuyrugu...

Matrix'teki gbi beynime Tokyo'da hareket edebilme yetisi yuklensin istiyorum.

Ben de Japon Kadini olmak istiyorum.

Tokyo buram buram yalnizlik kokuyordu...

Dunya Turu (9) JAPONYA : Kultur farki diye ben buna derim.


Dunya Turu (8) HAWAII

Dunya Turu (7) LOS ANGELES

Dunya Turu (6) SAN FRANCISCO

Dunya Turu (5) ROAD TRIP ( Grand Canyon, Zion Canyon, Bryce Canyon Monument Valley, Yosemite...)

Dunya Turu (4) LAS VEGAS

Dunya Turu (3) BAHAMAS

Dunya Turu (2) MIAMI

Dunya Turu (1) Balayi



3 Mart 2013 Pazar

Dunya Turu (11) : BALI

28 Ekim 2011

Bali....
Telaffuz etmesi bile insani hayallere daldiran diyar...


10 yildir her sene Bali'ye tatil yapmaya gelen insanlar var.
Anlamak guç. Dunyada kesfedilecek onca yer varken ayni yere gelip durmak neden?
Buyuleyici birseyler var diyorlar bu topraklarda.
Ne ki acaba?...

Denpasar Havaalani'na iniyoruz.
Vizemizi gumrukten aldiktan sonra taxi bulup otelimize dogru yola koyuluyoruz.
3 gece kalacagimiz otel Ocen, Legian Plaji'nin onunde.
Legian Beach, Kuta Beach ve Seminyak yanyana en turistik bolgeler.


Gelir gelmez traditional Bali masaji yaptiriyoruz.
Aman Tanrim, deli olur burda insan, 5 euroya inanilmaz guzel masaj yapiyorlar.
Yeniden dogmus gibi oluyorsun, bebek gibi yumusacik.
Sanki tenini degistirmisler, baska bir ten giydirmisler, oyle farkli...

Denize nazir bir coctail'den daha ucuz masaj.
Bir de vucudun sana tesekkur ediyor.
Ben seni her gun tasiyorum, sonunda bana boyle guzel muamele yaptigin için sana minnettarim diye...

Muthis birsey, insan direk bagimlisi olur bunun, oyle boyle degil...

Ekim ayi buralarin yagmur mevsimi.
Ara ara indiriyor, sonra hemencecik gunluk guneslik oluyor her yer.

Ayni Hawaii'deki gibi yine sabah kosusuyla gune baslamak ve mukemmel bir kahvaltiyla kendini odullendirmek, esssiz...


KUTA Beach'e kadar uzanan Legian plajlari çok eglenceli.
Sen sezlonguna uzanmis yatiyorsun, ucuz ucuz kolye, kupe, pareo saticilari, manikur, pedikur, masaj yapan kadinlar geçip duruyor, çok animasyonlu, oyuncakli, hareketli.

Aksamustu oldu mu Seminyak'ta gezelim, butiklere dalalim.
Bir tatilden ne bekliyorsan hepsi var.

PADMA RESORT HOTEL

Otelimiz PADMA Resort guide'larda yazdigina gore Bali'deki en guzel tatil koylerinden biriymis.
Cok luxe, devasa, sahane bir havuzu ve son derece upper class international musteri yelpazesi var.


Padma Resort Hotel bugune kadar kaldigim en guzel tatil koyu.
Tartismasiz !!!

Gizli sakli çekmeceleri olan kutulara, sandiklara benziyor.
Her yerini gezdim, gordum, biliyorum diyorsunuz bir de bakiyorsunuz daha bitmemis...


Lunapark gibi bir bahçesi var. Evet, evet, bahçe degil; park burasi.
Palmiyeler, agaçlar, her taraf, butun otel yemyesil.



Otel odalari iki katli minik evler seklinde. Biz de bunlardan birinin ikinci katinda kaliyoruz.



Balayi dedin mi akan sular duruyor. 

Odamiza hemen çiçekler, pastalar, meyve sepetleri, sampanyalar geliyor.




Daha once hiç boyle bir otel odasi gormedim.
Otel odasinin balkonu direk havuza açiliyor, yuzup geri geliyorsun, balkonundan odana giriyorsun, boyle bir luxe var mi? Super...

Bu odalardan ellerinde çok az olup bizim kaldigimiz donemde bos oda yoktu.
Ama concept harikulade.
Baska bir zaman, baska bir yerde muhakkak deneyecegim.


Bali'de bir tek oteller pahali. Padma Oteli'nin geceligi 300 $.
Onun disinda sehirde hersey bedava gibi.
15 euroya iki kisi, hem de kaliteli, sahane yemek yiyoruz.
13 Euro el, ayak bakimi, cilt bakimi, vucut bakimi, hair cut total.

Burda zaten guzellik merkezlerinden çikasi gelmiyor insanin, oyle rahatlatici ki her gun olsa fazla gelmez...

Bir de surf ve body board olayi var tabi ki...
Nasil boyle slalom yaparak kayiyorlar suyun uzerinde, inanilmaz guzel...
Sevgilim surf kiraladi, ben body board.
Sonra da ver elini dalgalar... Ayni Hawaii'deki gibi, fok baligi misali dalgalarla oynasmalar...

Burdaki ulasim metodu motosiklet.

Taxi-motolar var. 1 Euroya istedigin yere goturuyor seni.
Ya da gunluk 5 euroya motor kiralayip ordan oraya ulasimini sagliyorsun.
Cok keyifli biz de ortama uyuyoruz hemen.

Dunya turumuz boyunca ilk defa bir otelde upgrade edilmedik.
Onun yerine Garden Club uyeligi hediye edildi.
Cok ta matah birsey oldugu soylenemez.
18h30-20h30 arasi içki ve kokteyl servisi var.
Happy Hour apéritif zamani yani.
Cok uzun zamandir alkollu birsey içmedigimizden olsa gerek birer Mojito hemen etkisini gosterdi.
Birazcik ta birseyler yedik, ve ardindan hemen uyuduk.
King Size yataklarda yatmak bir baska keyifli.
Yatak yutuyor sanki adami....
Kayboluyor içinde insan, baska diyarlara akiyor...

Bali'de gunler boyle geçiyor...


Maymunlar Tapinagi UBUD / BALI

Bali'de her gun masaj...


Dunya Turu (10) HONG KONG


Japonya'nin kalbi KYOTO

Lutfen kimse geishalari bana "artist" diye yutturmasin !

NIKKO: Kirmizi çiçekler ve tapinaklar...

Giyotinden geçtim, elime kelepçe takildi, hucreye atildim: THE LOCK UP

HACHIKO: Sadakat ve bagliligin mukemmel simgesi..

Japon kadini neden bu kadar zayif ? Sirrini açikliyorum.

Golden Gai barlarinin kapisinda "yabancilar giremez" yaziyordu...

Elma elma olali boyle satafatli satisa sunulmadi.

Japon kadini yurumeyi bilmiyor.

Sumo gurescilerinin herkesin onunde torenle kesilen at kuyrugu...

Matrix'teki gbi beynime Tokyo'da hareket edebilme yetisi yuklensin istiyorum.

Ben de Japon Kadini olmak istiyorum.

Tokyo buram buram yalnizlik kokuyordu...


Dunya Turu (11) BALI

Dunya Turu (10) HONG KONG

Dunya Turu (9) JAPONYA : Kultur farki diye ben buna derim.

Dunya Turu (8) HAWAII

Dunya Turu (7) LOS ANGELES

Dunya Turu (6) SAN FRANCISCO

Dunya Turu (5) ROAD TRIP ( Grand Canyon, Zion Canyon, Bryce Canyon Monument Valley, Yosemite...)

Dunya Turu (4) LAS VEGAS

Dunya Turu (3) BAHAMAS

Dunya Turu (2) MIAMI

Dunya Turu (1) Balayi