30 Eylül 2013 Pazartesi

Yine geliriz. Nasil olsa komşu kapısı.... RODOS

O küçücük sokaklarda gezerken aklıma birşey takıldı.
Tatillerde neden bu minicik, dar sokaklarda kaybolmaya bu kadar bayılıyoruz acaba?

Çünkü bence gina gelmiş büyük büyük caddelerden, hararetli, hareketli, haşin trafikten, kent yaşamından...
Aslında şehir fazla teferruatlı bize...
Kent yaşamı boyumuzu aşıyor bazen, daha küçük çaplı birşey arıyoruz farkında olmadan.
Daha basit, daha az karmaşık, daha az yorucu, beklentisi de sunduğu da daha az olan...
Daha az, daha küçük, daha dar olana doğru çekiliyoruz ama gerçek hayatta hep daha fazla, daha büyük, daha daha peşinde koşuyoruz.
Sonu gelmeyen ironisi insanlığın...


Rodos'un her yerine bayıldım, her yeri beni şimdiden tekrar çağırıyor...
O güzelim rengarenk badanalı boyalı Rum evleri, o kaldırım taşları, o daracık sevimli sokakları, o insanin aklını alan koyları, plajları, haşmetli kalesiyle Rodos cennetten bir parça...






















































Yine geliriz. Nasil olsa komsu kapısı.

Bu da bizim oralar. Kıyının hemen karşısı, Marmaris...
Rodos çok güzel güzel olmasına ama, kıyının karşı tarafina can kurban...



























Yine geliriz... Nasil olsa komsu kapisi...

Basketbol maçi ararken Rodos'u fethettik.

FALIRAKI: Kumlarina uzanmaya geldim...

RODOS: Kiskirtici bir kadin

LINDOS: Burada hayat durmus...

Rodos'ta bu aksam kalacak yerimiz olmadigini duymayan kalmadi.



29 Eylül 2013 Pazar

Rodos, basketbol maçi pesinde kosarken kesfedilir.

Zamanin yipratamadigi Rodos'u sadece bir saatte kesfetmenin bence iki yolu var.

Birincisi, sahane bir rotasyonla belirlenmis minik bir trenle sehir turu yapmak.
Ikincisi, bir basketbol maçi seyretmek pesinde kosarak kose bucak o maçi veren bir sports bar aramak.

Once birincisini anlatmaktan baslayayim.
Kalenin hemen karsisindan kalkan, sadece 5 Euros olan bu sehir turuyla bir saat içinde Rodos'un eski ve yeni sehirlerinin en gorulmesi gereken yerlerini gormek mumkun.

Harika bir tur, ustelik açik havada... Cuf çuf diye diye gidiyor tren, çok ta eglenceli...
Romantizm, zerafet ve guzelligin birlestigi adanin essiz parçalarini 1 saatte birlestirebilmek harikulade.

Bu yolculugun en guzel bolumu adanin taaa en kuzeyine kadar çikip bir yol uzerinde giderken hem sagimizda hem solumuzda denizi gordugumuz an.
Bir geminin guvertesinde uçuyormus gibi...
Monte Smith tepesine çiktigimizda ise Rodos sehrinin muhtesem panoramik goruntusu adeta buyuleyici. Tepenin eteklerinde deniz piril piril parlarken Rodos sehri gozumuzun alabildigine uzayip gidiyor...





















































Yemyesil Rodos'un Akropilis'i


























Rodos'u gezmenin bir baska keyifli yolu da suphesiz bisiklet turu yapmak.
Biz de daha once baska sehirleri Segway'le gezmistik. Cok zevkli oluyor.
Bu sefer çuf çuf treni tercih ettik. Bir dahaki sefer bisiklet turunu deneyecegim.





















































Basketbol mu? O da ne?

Biz de Yunanistan'i basketbol ulkesi sanirdik. Rodos'lular bundan pek nasibini almamis anlasilan.
Alakalari yok.
Avrupa Basketbol Sampiyonasi'nin siki takipçisiyiz. Aksama Fransa - Letonya maçi var. Tamam, çok iddiasi olan bir maç degil ama seyretmek istiyoruz.
Diyoruz soyle Faliraki'deki gibi kuruluruz guzel bir sports bara seyrederiz.
Ve basliyoruz kalenin içinde kose bucak sports bar aramaya... Ne mumkun !!!
Rodos'lularin olayla alakalari yok. Avrupa Basketbol Sampiyonasi oldugunu bilmemelerini anlayabilirim ama basketbol mu, o da ne, yeni bir oyun mu? diyen bos gozlerle suratimiza bakmalari anlasilabilecek turden degil...
Yilmiyoruz...
Kale içinde ve civarinda sokak sokak maçi veren bir yer ariyoruz.
Bu esnada kale içinde ve civarinda kayboluyor ve daha once gezip te gormedigimiz yerleri kesfediyoruz.




























Yarin Yunanistan-Ispanya maçi var neyse ki, bunu kesin verirler herhalde.

Merak etmesinler tabi ki Yunanistan'i tutuyoruz.

Yunan Adasi'nda oldugumuz için mi? Tabi ki hayir...

Dedik ya siz bakmayin onlarin Yunan olduguna, ozde hepsi Turk onlarin...

Berberoglu varken Rubio'yu mu tutayim?

Yunan takiminda bir kere efsanevi Spanoulis var, ona laf yok.
Eee takimda bir Berberoglu var, bir de Kaymakoglu var.
Simdi ben gidip Ricky Rubio'yu mu tutayim?

Hem 2010 senesinde, ulkemizde yapilan Dunya Basketbol Sampiyonasi'nda gorduk.
Ispanya, Fransa, Litvanya ayni gruptaydi ve bu grubun maçlari Izmir'deydi.
Sevgili kardesim biletleri ayarladi ve sayesinde basketbolun devlerini neredeyse dokunma mesafesinde, Izmir'de izleme olanagi bulduk.

Hiç unutmuyorum, salon hinca hinç Litvanya seyircisiyle dolu.
Davullariyla gelmisler, yemyesil giyinmisler. Onlarin maçi da degil. Ispanya-Fransa oynuyor grup maçi. Ispanya az bir farkla onde. Ricky Rubio hakemi yaniltmak suretiyle faul beklentisi içine girip kendi yerden yere atiyor.
Basketbolu çok çok iyi bilen Litvanya seyicisi bu sahtekar Rubio'yu bir islikliyor, bir alasagi ediyor ki maç boyunca bir daha oynatmiyor. Topu her eline aldiginda islikliyor, concentrationunu altust ediyor, kisacasi maç boyunca Rubio'yu ve Ispanya takimini cezalandiriyor. Ve maçi onlara basketbolu bilen, sahtekarliga prim verdirtmeyen Litvanya seyircisi kaybettiriyor..

Rodos'la hiç âlâkasi yok ama birden aklima geldi...

Basketbol maçi ararken Rodos'u fethettik.

FALIRAKI: Kumlarina uzanmaya geldim...

RODOS: Kiskirtici bir kadin

LINDOS: Burada hayat durmus...

Rodos'ta bu aksam kalacak yerimiz olmadigini duymayan kalmadi.

Yine geliriz, nasil olsa komsu kapisi...

26 Eylül 2013 Perşembe

FALIRAKI: Kumlarına uzanmaya geldim...

Bugün istikamet: FALIRAKI.

Rodos Adası'nın başkenti Rodos şehrinden 15 km uzaklıkta.

Yine biniyoruz otobüse, sadece 2.20 Euroya Faliraki plajının önüne kadar götürüyor.



Faliraki de Lindos gibi Rodos'un en önemli turistik beldelerinden birisi.

Dünyanın dört bir yanından insanlar, yemyeşil bitki örtüsünün içine saklanmış nefis Faliraki plajlarinda keyif sürmeye geliyorlar.
Sadece deniz-güneş mi?  Faliraki'de birçok ünlü gece klübü de bulunuyor. Sabaha kadar eğlence garanti...

Burası Lindos gibi buram buram tarih kokmuyor. Lindos gibi sihirli bir atmosfer yok.
Daha yeni bir yerleşim. Çevrede çok sayida turistik tesis bulunuyor.


Yunanistan'in en guzel plajlarindan birine sahip. Tam 4 km'lik bir kiyi seridiyle göz dolduruyor Faliraki Plaji. Su berrak. Tam anlamiyla su bi içim su... Ancak deniz yine git git bitmiyor denizlerden...
Kumsaldaki sezlonglar içiçe, dipdibe değil. Plaj genis ve uzun, kocaman. Herkese yetecek kadar yer var.

Kumlara sere serpe uzanmak...

Ve denizin dibinde sahil boyunca havlusunu sermis, incecik kumlara uzanmis insanlar kervanina biz de katiliyoruz. Tavsiye ederim. Siz de kuma serilin.
Incecik kristal kumlarin uzerine soyle sere serpe bir yatiyorum, kendimi bir teslim ediyorum dogaya...

Aman aman o nasil güzel bir sicaklik öyle sırtımdan tüm bedenime yayılıyor...
Nasıl yumuşacık nasıl zarif, ben uzanıyorum, o benim şeklimi alıyor.
Her kıvrımımla kıvrılıyor kumlar şifali kumlar...
Vücudumun en ücra köşesinde kalmış en ufak negatif enerjiyi alıyor bu kumlar...
Kafa hafif, beden hafif...
 
Akşamüstü plajdan çikip Faliraki merkezde dolasiyoruz. Bir yandan da Avrupa Basketbol Sampiyonasi 19'daki maç için bir sports bar ariyoruz.

Plajdan tam çıkmışız ki bir panoda ne görüyorum?
Meğer buraya 2 km uzaklikta bir çıplaklar kampı varmış...
Hawaii'deki çiplaklar kampı deneyimimden sonra gittiğim her yerde bunu bir kere daha yasamanin firsatini kolluyorum.
Insanin sinirlarini zorlayan, cesaret çitasini bir barem daha yukari taşıyan bir deneyim. Yazisi da var.
Hayatimda ilk defa çiplaklar kampina gittim.

Faliraki'ye Mandomata Beach için tekrar gelmemiz gerekiyor yani. Bu sefer vakit olmayacak.




Faliraki yesil parklari, bahçeleri bol bir yer. Genel olarak Rodos çok yesil bir yer zaten.
Faliraki'nin ortasinda bir parkta guzel bir heykel goruyoruz.
Bu heykelin Turkiye'nin herhangi bir yerinde barinabilme olasiligi nedir acaba diye kendime sorup, resmetmek ve sizlerle paylasma istegi duyuyorum...


Daha sonra maçimizi seyretmek uzere bir sports bara yerlesiyor ve rosé'lerimizi siparis ediyoruz.
Degmeyin keyfimize...



























Faliraki civarinda gorulecek yerler:

Ladiko - Anthony Quinn Bay:
Hiç suphesiz Anthony Quinn Koyu Rodos adasinin en taninmis, en unlu ve en guzel koylarindan biri. Anthony Quinn "Navarone'nin Toplari" filmini çevirirken bu bolgenin guzelligine hayran kalmis ve hayati boyunca da devamli gelir olmus. Bu nedenle koya onun adini vermisler.
Denizinin berrak sulari içinde adacik gibi duran sarp kayalarla çevrili gidilmesi gereken bir yer.

 

Afandou Kasabasi:
Adanin hareketli merkezinden uzak Afandou kasabasina mutlaka ugramali. Turizme ragmen orf ve adetlerine bagli bir yerli halk gorulur. Cakil taslari olan bir sahili vardir. Buranin suyu aniden derinlesir. Yaniiii tam bizlik !!!

Archengelos Koyu:
Rodos'un en buyuk ve en onemli turistik sayfiye koyudur. Ortaçag doneminde kurulan koyun yerinin seçimi tesadufî olmamistir. Denizden hafif uzakta olmasi sik sik gelen korsanlardan korunmasi içindir. Burada bulunan Venedik Kalesi ve Achengelou Kilisesi gorulmeye deger yerlerden.

FALIRAKI: Kumlarina uzanmaya geldim...

RODOS: Kiskirtici bir kadin

LINDOS: Burada hayat durmus...

Rodos'ta bu aksam kalacak yerimiz olmadigini duymayan kalmadi.

Yine geliriz... Nasil olsa komsu kapisi...

Basketbol maçi ararken Rodos'u fethettik.

24 Eylül 2013 Salı

Rodos'ta bu akşam kalacak yerimiz olmadığını bilmeyen kalmadı.

Lindos'a bayıldım... Bu kadar zengin ve güzel bir bölge beklemiyordum.
Tekrar geleceğim. Tüm civarını karış karış gezeceğim...
Nasıl olsa komşu kapısı.
Mecazî anlamda da değil üstelik. Hakikatten komşu kapısı biz Türkler'e.

Lindos'taki oteli gelmeden ayarlamıştık ancak Rodos'taki otel bir muamma...

Olsun.
Dünya turumuz esnasında, gece Arizona'nın ortasında, sokakta kaldığımız ve başımızın çaresine bakabildiğimiz o geceden beri oteli ayarladıktı ayarlayamadıktı gibi kaygılarım yok.

Buyrun bu da yazısı:
Bu gece arabada uyuyacagiz. Yapacak birsey yok.

Ne diyorduk, evet, Rodos'ta henüz bir otelimiz yok. Aslında Lindos'ta ne kadar kalırız, ne ederiz kestiremedik, önceden planlı hareket etmeyişimizin nedeni bu, spontane yaşamak.

Buna rağmen yine de geniş ve fazla rahat davranıyor ve Lindos'un son ana kadar tadını çıkarmaya karar veriyoruz ve akşam 19 otobüsüyle Rodos'a dönüyoruz.
20.30'a doğru döner dönmez kendimizi Rodos kalesinin içine atıyoruz.

Tatilimizin Lindos ayağının verdiği tatlı yorgunluk yavaş yavaş kendisini "tatlı" sıfatından arındırmaya başlıyor. Vücudumuz "beni artık dinlendir" sinyalleri göndermeye başlıyor.
Diyoruz, atalım kendimizi restoranin birine, düşünelim ne yapacağımızı.
Pardon restorant degil, taverna. Yunanistanda bunun adı taverna.
Kale içinde güzel bir yere oturup siparişimizi veriyoruz. Saat 22, buradan çıkıp sokak sokak otel arayacağız. Gözümüzde de büyümüyor degil hani.

Şu anda Rodos Kalesi'nde, bu akşam kalacak yerimiz olmadığını bilmeyen kalmadı.

Bu Yunan'lilar ayni bizim gibiler dedik ya, diyoruz yemek yedigimiz yere soralim, bildikleri bir otel var miymis diye. Soruyoruz hesabımızı almaya gelen çocuğa.
Siparişimizi alan delikanlı kasadaki kıza soruyor, o bir başkasına, o yanındakine, o yanındakine... Sesli sesli, bağıra çağıra...
Evet şu anda Rodos Kalesi'nde bu aksam için kalacak yerimiz olmadigini bilmeyen kalmadi.

Derken, bir telefon trafiği başlıyor. O onu arıyor, diğeri bilmem kimi arıyor...
Kasadaki, patronun kızı olduğunu tahmin ettiğim kiz yanıma gelip şöyle diyor:
"Birazdan iki çocuk gelicek sizi alıp bir otele götürecekler, tamam mı?"
Dertsiz başımıza dert açıcaz gece gece, haydi bakalım hayırlısı... Tamam diyoruz ama, bu saatte fazla seçeneğimiz olmadığından...
Yahu keşke şöyle kale içinde veya denize nazır düzgün bir otel ayırtsaydım.
Nerden çıktı bu ille de spontane olacak, maceralı olacak...
Zaten hesabi da bir geçirdiler bize. Bayaa bildiğin kaziklandik. Ama bu saatte onu düşünecek halde değiliz. Başımızı sokacak yer bulalim yeter.

10 dakika içinde 10-12 yaslarinda iki çocuk geliyor ve elimizden çantalarımızı alıyor.
Ve birkaç dakika içinde Rodos kalesinin derinliğinde ve karanlığında kayboluyoruz...
Resmen kayboluyoruz... Tepelere doğru tırmanıyoruz. Sağa dönüyoruz, sonra sola dönüyoruz, biraz yürüyoruz, yine tırmanıyoruz, yine bir yere dönüyoruz. Etrafta sokak lambası bile yok. Karanlıkta ne idüğü belirsiz incecik sokaklarda ilerliyoruz.
Rodos kalesinin o cavcavlı tavernalarindan ve gece eğlencelerinden bir hayli uzaklaşmış durumdayız.

Biz nereye gidiyoruz boyle. Gelmedik mi hâlâ? Aklımdan kötü kötü şeyler geçmeye başlıyor. Yani bu bir tuzak olsa, şuracıkta karşımıza bir grup çıksa herşeyimizi alıp kaçsa ne yapabiliriz? Nereye kaçabiliriz? Sokaklar labirent gibi, bağırsak kimse duymaz, ses vermez. Öyle bir yere geldik.

Ben vazgeçmeye meylediyorum.
Çocuktan çantami geri istiyorum. Vermiyor. Bayaa vermiyor yani. Devam ediyor yürümeye. O anda daha gerçek, hafif bir korku yaşıyorum ama belli etmiyorum. Soğukkanlılığımı koruyorum.
Varıyoruz.
Büyük bir konağa giriyoruz. Kapı arkamızdan kilitlense bitti. Kaldık burda. Giriyoruz. Avluya kadar yürüyoruz. Avlunun ortasında hanımağa kılıklı kadınlar sohbet ediyor. Bizi şöyle bir baştan aşağı süzüyorlar. Küçük çocuk onlarla birşey konuşuyor. Sonra dönüp bize fiati söylüyor.
Düşünmemize gerek bile yok, tabi ki bu akşam bu ne idüğü belirsiz konakta kalmayacağız. Biz de doğru düzgün otel sanmıştık.
Burasi çok gürültülü, biz çok yorgunuz hemen uyuyacağız diyoruz.
Çantalarımızı kaptığımiz gibi kendimizi dışarı atıyoruz. Aşağı doğru da yolu tak tak buluyoruz.

Sanki canımızı zor kurtarmışız edalarıyla pek bir gururluyuz ışığa çikabildiğimiz için.

De... hâlâ bir otelimiz yok. İşin kötüsü karşımıza otel de çıkmıyor. Kilitlendik mi ne?
Hani kalenin içi komple oteldi? Biz mi göremiyoruz?
Zaten kale içinde de kalmak istemiyoruz. Soyle duz ayak her yere yakin bir yer olsun.
Kaleden çiktik, yurumeye devam ediyoruz. Karsidan tamamen Rodos'un yerlisi oldugunu tahmin ettiğim iki guzel genç kız geliyor.
Onlara soruyoruz: "Buralarda bildiğiniz iyi bir otel var mi?"
Kizlar da, bunun iki sokak paralelinde oteller var, bakin isterseniz diyor.
Aninda soluğu orda aliyoruz. Saat olmuş 23.30. Mecal kalmamış...
Otel güzel, oda güzel, yeri sahane, kalenin hemen yaninda, benim meşhur her yere otobüs duraklarının hemen altında, limanin hemen üstünde...
Böyle geopolitik konumu önemli bir oteli ben olsam komple yeniler 3 katı fiatına pazarlarım.
Neyse, simdi bunlara kafa yoramayacak kadar uykusuzum...

(Ertesi gun, otelin, Routard'dan ve booking.com'dan da çok iyi notlar aldigini ve aslinda farketmeden gayet te iyi bir otelde kaldigimizi goruyorum. Hele sabah kahvaltısı... Amanın o ne beyaz peynir, o ne zeytinler oyle... Iri iri, yarik, lezzeti hafizamda kayitli o zeytinler... Bir oturuşta yemin ediyorum 15 tane yedim en az. Bir daha Rodos'a gidersem bu otele sırf zeytin yemege gideceğim...)

Çekirge bir sıçrar iki sıçrar...

Gördüğünüz gibi ikinci otelsiz kalma deneyimimde de sokakta kalmadım.
Ama ne demişler, çekirge bir siçrar, iki siçrar, üçüncüde n'oluyordu hatırlamıyorum, bilen var mi?

Hayat... Çok acaip...

Bali'nin en lüks otellerinden birinde, geceliği 400$'lik luxe bir resort'ta da kaldım.
Daha 1.5 ay önce Las Vegas'ta şahane Trump Oteli'nde muhteşem bir suite'te de kaldım.
Ama gerekirse, bu gece Rodos limanına gider sabah kadar bir bankta da uyurdum.

Önemli olan hayattan zevk almak...

Gerisi teferruat...


Basketbol maçi ararken Rodos'u fethettik

RODOS: Kiskirtici bir kadin

LINDOS: Burada hayat durmus...

Rodos'ta bu aksam kalacak yerimiz olmadigini duymayan kalmadi.

LINDOS: Burada zaman durmuş...

Marmaris'ten sabah 9'da kalkan gemimize binip 1 saat 15 dakikada Rodos'a varıyoruz.

Hazır yolculuk modundayken, Rodos tatilimizin başında, ayağımızın tozuyla ilk önce LINDOS'a gitmeye karar veriyoruz.


Daha önceki ada tatillerimden tecrübeliyim. Ada dediğin araba kiralayarak gezilir.
Arabana atlayacaksin, önüne çıkan her sevimli koyda denize gireceksin, her köye dalacaksın.
Gizli sakli kalmış bütün güzellikleri didik didik keşfedeceksin.
Adayi arabayla tavaf edeceksin. Arşınlayacaksin...

Biz de aynen öyle yapacaktık... Ama yapmadık.

Zira Rodos, diğer adalara kıyasla, inanılmaz gelişmis bir karayolu ağına sahip.
İstediğimiz her yere hem de acaip cazip fiatlarla otobüsle gidebiliyoruz.
Rodos'ta, araba olmazsa olmaz bir unsur değil.
Biz de ne yapiyoruz? Derhal otobüslerin kalktigi yeri sorup öğreniyoruz. Limandan çıkıp kalenin surlarını takip ederek yürüyerek 10 dakikada varıyoruz.

Anlaşılan Rodos'u otobüsle gezmeye karar veren sadece biz degiliz. Otobüs duraklarının orası turist kaynıyor. Ve otobüs şoförleri dahil herkes turistik rehber. Ne soru sorsak takır takır cevap veriyorlar. Hemen hemen 20 dakikada bir gitmek istedigimiz her yöne otobüs var.
Harika bir hizmet. Hayran kaldım. Bayıldım...

Rodos'un 50km güneyinde bulunan Lindos Kenti'ne gitmek üzere biletimizi alıyoruz.
Kişi başı sadece 5 Euros...



LINDOS : Zamanin durduğu, eski çağlardan beri akmadığı kent...

Son derece konforlu otobüs yolculuğumuz esnasında, biri Meksikali, diğeri Cek bir çiftle tanışıyoruz. Yol boyunca sohbet ediyoruz. Onlar da, Rodos'ta mutlaka gidilmesi gereken koylardan birisi olan Anthony Quinn Bay'e gidiyorlar.

Her sabah 11'de,  Rodos merkez'den kalkan, Anthony Quinn Bay'in tam dibine kadar götüren bir otobüs seferi var. Onu kaçırırsanız diğer otobüslere binip LADIKO'da inersiniz ve Anthony Quinn koyuna kadar 15 dakika yürürsünüz. Onlar da aynen öyle yapıyor. Biz ise yola devam.

1 saat civarindaki otobüs yolculuğumuzun ardından Lindos'a varıyoruz.

Lindos'a varır varmaz sanki çağ değiştiriyoruz...

Burada zaman adeta durmuş gibi. Akmamış hiç, akmıyor da...
Görkemli Lindos kalesinin karşısında duruyoruz. Aşağı doğru inmeye başlıyoruz.
İner inmez kendimizi Lindos'un güzelliğine kaptırıyoruz. Kaptırmamak elde değil.
Bırakıyoruz kendimizi Lindos'un tarih kokan daracık cici sokaklarına...
Kaybolmak, tarihin bir yerinden çıkıvermek istiyoruz.
O bembeyaz konaklara bakmaya doyamıyoruz, gözlerimiz kamaşıyor.
Rum kaldırım taşlarıyla bezenmis yollarda yürürken mistik bir atmosfer bizi teslim alıyor.
Resmen başka bir çağdayız...


Bir yerde okumustum çok hoşuma gitmisti.
"Yunan'lılar kendisini Italyan sanan Türkler'dir" diye...
Evet aynen öyle. Siz bakmayın onların Yunan geçindiğine, hepsi Türk onların.
Şu, akşamüstü kapı önü sohbeti karesi tanıdık geliyor mu?





Antik Lindos

116 metrelik bir kayanın tepesinde asılı gibi duran Antik Lindos adanın en önemli arkeolojik alanlarından birisi.

Mitolojiye göre, Lindos Kenti'ni, Danaides'in Mısır'dan gelen 50 kızı kurmuş.
Ve Tanrıça Athena Tapınağı ile süslemişler.

Rodos tam bir kadın, dedikleri gibi "kışkırtıcı bir kadın"...

Antik Lindos'un eteklerinde yüzmek...

Ada'nin en turistik sahillerinden biri olan Lindos plajına doğru alçalmaya geçiyoruz.
Araba yolu olmayan, illaki yürüyerek inilen, sadece birazcık eziyet çekmeye razı olanların yaşayacağı ayrıcalıklı bir deniz-kum-güneş keyfi...

Lindos merkezden eşeklere binerek plaja kadar yorulmadan da inebilirsiniz elbette.
Ama biz eşeklere kıyamıyoruz. Valla kıyamıyoruz...
Patikavari bir yoldan tabana kuvvet, bu saklı güzelliğe doğru iniyoruz da iniyoruz...


Varır varmaz da kendimizi Lindos'un sığ ve tertemiz sularına bırakıyoruz...

Aslında biz sığ deniz sevmiyoruz. Hani böyle git git git hâlâ dizinde olan denizlerden...
Aniden derinleşen, bedenimizi birden suya birakabileceğimiz denizleri seviyoruz.
Ancak Lindos öyle ikna edici ki, neyi sevip neyi sevmedigimizi unutuyoruz.
Antik Lindos kentinin, beyaz konaklarının, Lindos kalesinin eteklerinde yüzme ayrıcalığına sahip olduğumuzu hatırlayıp engin deniz tutkumuzdan bugünlük vazgeçiyoruz.

Lindos'un masmavi sularının koynundayız. Daha ne olsun!

Lindos civarinda gidilecek yerler:

Agios Pavlos:
Lindos'tan yürüyerek gidilebilecek kadar yakın mesafede bulunan Agios Pavlos iki şirin kumsala sahip kapalı bir koy. Denize çok ince bir boğazla bağlaniyor. Tamamen havuza dönüşmüş bir deniz, bir doğa harikası.

Gennadi:
Gennadi, özellikle Fransiz arkadaslarimdan Rodos'a gidenlerin şiddetle tavsiye ettikleri bir belde. Boylu boyunca uzanan upuzun enfes bir sahil... Her türlü su sporu ve eğlenceye elverişli deniz ve kumsal.

Pefkoi ve Kiotari:
Lindos'tan 4km mesfade bulunan Pefkoi ve Kiotari koylarına Lindos'tan yine otobüsle gitmek mümkün. Yine büyüleyici bir kumsal ve sayfiye bölge olduğu söyleniyor.

Lardos:
Lindos'un bati kesiminde uzanan Lardos'un bir başka güzel sahili.
500 mt içeriye girince huzur dolu Lardos koyunda yerli halkla vakit geçirmek tavsiye ediliyor. Bir de Bizanslılar'dan kalan Lardos kalesi var elbette.
Bu memlekette tırmanacak kale çok.


RODOS: Kiskirtici bir kadin

LINDOS: Burada hayat durmus...

Rodos'ta bu aksam kalacak yerimiz olmadigini bilmeyen kalmadi...

FALIRAKI: Kumlarina uzanmaya geldim...

Basketbol maçi ararken Rodos'u fethettik.


22 Eylül 2013 Pazar

RODOS: Kışkırtıcı bir kadın

RODOS

Şövalyelerin ve Antik Yunan Işık Tanrısı Helios'un adası

Oniki Ada'nin başkenti.
Girit'ten sonra Yunanistan'in ikinci büyük adası.

77km uzunluğunda, 37 km genişliğinde. Bir günde turlayabilirsiniz adayı.
Marmaris'in hemen karşısında...

 Rhodes

Kozmopolit cazibesi, muazzam doğal güzelliği, girintili çıkıntılı sayısız plaji, kristalize suları, deniz ticaret yollari üzerindeki kesişme noktası olan konumu ile baş döndürücü...

"Kışkırtıcı bir kadın" o.
Ben demiyorum, Yunan'lıların kendisi böyle tanımlıyor Rodos'u: Kışkırtıcı bir kadın...

Kışkırtıcı sahiden de.
Adaya varır varmaz çılgınca kendini onun kollarına birakmak, herşeyini yaşamak istiyor insan Rodos'un... Her yerine dokunmak, her yerini ezbere tanımak istiyor.

Sayısız kültürler, birbirinden farkli nice toplumlar, insanlar görmüş Rodos, takmıyor hiçbirşeyi.
Kendi havasında yaşamaya devam ediyor. Her tarafi oynuyor.
Bir taraftan kışkırtıyor, o tarafa doğru şuraasızca çekilirken, diğer taraftan da bir başka kışkırtıyor oraya da uzamak istiyorsunuz.

Parça parça bölünsem, her parçam Rodos'a bir başka karışssa, derinliklerinde kaybolsa diye hâyâl ediyorsunuz... Olmuyor.

Avrupa'nin korunan en büyük ortaçağ şehirlerinden biri.

St. Jean Sovalyeleri, Osmanlilar ve son olarak Italyanlar adanın sanati, dili ve mimarisi üzerinde buyuk izler birakmış.

Rodos, 1988'den beri UNESCO Dunya Kultur Mirasi'nda Avrupa'nin korunan en büyük ortaçağ sehirlerinden biri olarak geçiyor.

Muazzam Rodos kalesinin surlari tam 4 km uzunluğunda. 

Haşmetli bu surlar karşısında büyülenmemek mümkün değil.





Şu meşhur Rodos Şövalyeleri...

1309'da Kudüs'lu Saint Jean şövalyeleri adayi fetheder.
Ve adayi kutsal şehre yapilan seferler için üs olarak kullanır.

Şövalyelerin döneminde inşa edilen bu ortaçağ şehri UNESCO tarafindan 1988'de Dünya Kültür Alanı olarak ilan edilir.

Eski Çarşı: Şövalyeler ve Ortaçağ şehri

Adanin kalbi hayat dolu Rodos şehrinde atıyor.
Her tarafi kıpır kıpır...

Kaldırım taşları ile döşenmis yollarda ve meydanlarda yürürken, görkemli duvarların, surların arasında gezerken tarihten kopup gelmisiz hissi yaşıyoruz.

İnsani sarıp sarmalıyor Rodos kalesi...



Zamanin durduğu bir yerde yaşayan insanlarin adası Rodos...

Kale'nin içinde ışıl ışıl bir hayat var. Sadece turistik değil, yerel bir hayat var. Kalenin içinde herkes gibi yaşayan hakiki Rodoslular var.

Hem çok mistik, hem bir o kadar gerçek ve samimi, sıcacık...


Şu güzelim adayı elimizde tutabilseymisiz iyiymiş...

Rodos tarihinin dönüm noktasi 1522'de Kanuni Sultan Süleyman'in uzun bir kuşatmadan sonra adayı fethetmesidir. Bu kuşatmadan sonra şövalyeler adayı teslim etmek zorunda kalmışlar.

Osmanli Devleti sırasında daha sonra gözetleme kulesi olarak ta kullanılan saat kulesi inşa edilmiş. 

Rodos'un "Yeni Sehir" bölgesinde bulunan Kyprou Meydani (Cyprus Square) dünyanin diğer büyük modern şehirlerindeki meydanlardan farksız.



1912 yılında Italyanlar Rodos'u ve Oniki Ada'nin kalan kısmını Italya ve Turkler arasındaki savaş sırasında işgal etmiş.

1919 yılında İtalyan Venizelos, Rodos dışında diğer bütün adaların Yunanistan'a bağlanmasını kabul etmiş ancak bunu hiçbir zaman gerçekleştirmemiş.

1923 Lozan Anlasmasiyla Italya Oniki Ada'yi kendisine bağlamıştır.

Ancak, 31 Mart 1947'de Ingiliz Tuğgeneral Parker adayı resmi olarak Yunan askeri kuvvetlerine devretmistir.


İşin içinde Yunanistan olur da Rodos'un mitolojisi olmaz mi?

Efsaneye göre Zeus, Titanlari yendikten sonra dünyayı Olimposlu Tanrilar arasinda bölüştürmeye karar verir. Ancak, güneş Tanrısı Helios bu paylaşımı kaçırır ve kendi payına düşen toprak parçasını alamaz.
Zeus adil olmak ister ve yeniden bir paylaşım yapılmasını teklif eder.
Helios bunu reddeder ve ertesi gün güneş doğarken yerin altindan çikacak yerin kendisine ait olmasini ister.

Ertesi gün şafak sökerken Helios turkuaz sular içerisinden çikan yemyeşil RODOS adasını görür. Ve adaya aşık olur.

Adanin güzelliğiyle baştan çıkan Helios tüm ışığıyla adayı yıkar, temizler.
Bundan sonra da ada günesin adasi olarak kalir. Yilda 300 gün güneş ışığını alması bundandir.




Marmaris'ten her gün 9'da gemi kalkıyor Rodos'a.

Ayağımızın tozuyla, 17. yüzyıldan kalma beyaz evleriyle ve konaklarıyla ünlü Lindos'a iniyoruz.
Ve Lindos'un minik ara sokaklarında dolaşırken kendimizi romantik bir havanin içinde büyülenmiş buluyoruz..

Bir sonraki yazıya...


FALIRAKI: Kumlarina uzanmaya geldim...

RODOS: Kiskirtici bir kadin

LINDOS: Burada hayat durmus...

Rodos'ta bu aksam kalacak yerimiz olmadigini duymayan kalmadi.

Basketbol maçi ararken Rodos'u fethettik.

Yine geliriz... Nasil olsa komsu kapisi...