Bu sayilmaz, yazmadin çunku orayi, git yine gez. Yaz, oyle sayalim.
New York'a da yeniden gitmem gerekiyor, Londra'ya da, Roma'ya, Floransa, Kophenag, Prag, Barcelona, Andaluzya, Berlin, Krakow, Marakesh, daha bir suru, bir suru yere yeniden gitmem gerekiyor.
Malaga'ya yeniden gidip bir boga guresi izlemem ve bunu kanli canli yazmam gerekiyor mesela...
Ya da Aushwitz'e gidip tuyler urpertici Yahudi kamplarini ve hayatlarin sondugu gaz odalarini nefes nefese yazmam gerekiyor...
Isim zor. Ben onlari yine de kaleme alirim almasina ama...
Cok sevdigim ressam arkadasimdan ogrendigim bir prensip var: Her donem baska biriyiz. Ayni tabloyu, ayni malzemeyle, ayni boyayla yapmak istesem bile, ruh halime gore firça vurusum, kullandigim boya orani bile degisik... Ayni tabloyu bir daha yapamam yapmak istesem bile...
Iste, bendeki de kelimelerle o hesap.
Yazmak istesem bile o seyahatleri, ayni ruh hali, ayni kafa yapisinda olmadigimdan; seçecegim kelimeler, deyisler, tanimlamalar farkli olacak.
Uzerine yeni bir yasanmislik koymadan eski bayatlamis yasanmisligi çikartip isitip koyamam bloguma.
BRUGES
Ahhh Bruges nasil da sicaciktin. Soguk bir kis gunu gitmistim ilk defa, 2007 Aralik 15. Atkilarimizi dolamistik simsiki, ama usumuyorduk. Brugges usutmez. Brugges kollarini açar, sarip sarmalar, isitir adami. Ustune bir de o muhtesem çikolatalarindan sunar. Oyle anaç, oyle misafirperverdir...
Ikinci kere bir bahar gunu gittim. Gordum ki Bruges'de mevsimlere gore degisen bir durum yok. O hep canli, hep romantik...
Ben yazamadim Gulin yazmis.
Hem de nasil yazmis... Gulin bayildimmmm. Hele romantizm yaklasimlari harikulade etkileyici ve çok orjinal.
Romantizm nedir sahiden de?
Ya uzak dururuz, ya cilkini çikaririz, ya "zayiflik" deriz, ya "duygusallik". Nedir meselenin ozu?
Bir sehir nasil, ne sekilde romantik olabilir, bize o havayi verebilir ve bizi bunun içine sokabilir?
Iyi ki bu yaziyi yazmissin Gulin. Iyi ki Bruges'u sen anlatmissin. Kalkip gidesim geldi simdi. Bruges'u yeniden kesfedesim geldi.
Basliga da"tutku" kelimesini ilistirmissin ya; ok bir yaydan çikmis ve hedefini vurmus misali...
Ryokanlarda kalip Zen bahçelerinde iç yolculuga çikmak gibi...
Gulin'i hatirlayacaksiniz, "Zen Bahçesinde Ben'i bulma, ya da Ben'den Uzaklasma" yazisindan.
www.bnce.blogspot.com
Gulin Gursoy'un kaleminden sahane bir Bruges seyahati yazisi.
Gitmek için can atacak, valizlerinizi simdiden hazirlamaya baslayacaksiniz.
Benden tavsiye: Sicak bir kahve yapin kendinize, fincaninizla geçin yazinin basina. Bence bu yazinin yanina çok yakisir kahve. Ya da sicak çikolata...
*************************
Zen bahçesinde beni bulma ya da benden uzaklasma
Cok sevdigim ressam arkadasimdan ogrendigim bir prensip var: Her donem baska biriyiz. Ayni tabloyu, ayni malzemeyle, ayni boyayla yapmak istesem bile, ruh halime gore firça vurusum, kullandigim boya orani bile degisik... Ayni tabloyu bir daha yapamam yapmak istesem bile...
Iste, bendeki de kelimelerle o hesap.
Yazmak istesem bile o seyahatleri, ayni ruh hali, ayni kafa yapisinda olmadigimdan; seçecegim kelimeler, deyisler, tanimlamalar farkli olacak.
Uzerine yeni bir yasanmislik koymadan eski bayatlamis yasanmisligi çikartip isitip koyamam bloguma.
BRUGES
Ahhh Bruges nasil da sicaciktin. Soguk bir kis gunu gitmistim ilk defa, 2007 Aralik 15. Atkilarimizi dolamistik simsiki, ama usumuyorduk. Brugges usutmez. Brugges kollarini açar, sarip sarmalar, isitir adami. Ustune bir de o muhtesem çikolatalarindan sunar. Oyle anaç, oyle misafirperverdir...
Ikinci kere bir bahar gunu gittim. Gordum ki Bruges'de mevsimlere gore degisen bir durum yok. O hep canli, hep romantik...
Ben yazamadim Gulin yazmis.
Hem de nasil yazmis... Gulin bayildimmmm. Hele romantizm yaklasimlari harikulade etkileyici ve çok orjinal.
Romantizm nedir sahiden de?
Ya uzak dururuz, ya cilkini çikaririz, ya "zayiflik" deriz, ya "duygusallik". Nedir meselenin ozu?
Bir sehir nasil, ne sekilde romantik olabilir, bize o havayi verebilir ve bizi bunun içine sokabilir?
Iyi ki bu yaziyi yazmissin Gulin. Iyi ki Bruges'u sen anlatmissin. Kalkip gidesim geldi simdi. Bruges'u yeniden kesfedesim geldi.
Basliga da"tutku" kelimesini ilistirmissin ya; ok bir yaydan çikmis ve hedefini vurmus misali...
Ryokanlarda kalip Zen bahçelerinde iç yolculuga çikmak gibi...
Gulin'i hatirlayacaksiniz, "Zen Bahçesinde Ben'i bulma, ya da Ben'den Uzaklasma" yazisindan.
www.bnce.blogspot.com
Gulin Gursoy'un kaleminden sahane bir Bruges seyahati yazisi.
Gitmek için can atacak, valizlerinizi simdiden hazirlamaya baslayacaksiniz.
Benden tavsiye: Sicak bir kahve yapin kendinize, fincaninizla geçin yazinin basina. Bence bu yazinin yanina çok yakisir kahve. Ya da sicak çikolata...
*************************
Brugge’da Tutkunun Yarattığı Yansıma, Bireysel Romantizmin Doğuşu
Planlanan, bazen planlanmayanı önünüze çıkarırsa,
tümüyle gelişine ve kendine özgüdür, ertelemeden yaşanması gerekir. Haarlem’e
yaptığım gezi ve arkasına eklenen Amsterdam, Brugge, önüne geleni yaşamanın
ayrı bir keyif olduğunu gösterdi.
Arkadaşımın düğününde tanışıp, arkadaş olduğum ve
onun arkadaşıyla çıktığı yolculuğun üçüncü kişisi olmuştum. Plansız,
beklentisiz, bir bakşa planın parçası olmuştum. Bir daha görme fırsatım olmaz diye düşünerek yola çıkmıştım. Bireysel
beklentilerim ön planda olmadan, geldiği gibi yaşayıp andan keyif alma çabasıydı
sadece beklentim.
Fıkralardaki gibi, Bir Amerikalı, bir Hollandalı ve bir Türk olarak yola çıktık.
Fıkralardaki gibi, Bir Amerikalı, bir Hollandalı ve bir Türk olarak yola çıktık.
Herkesin romantik olarak adlandırdığı bir yerdi ve
beraber gidilmesi gereken kişilerin önemli
olduğu vurgusu taşıyordu insanların cümleleri. Söylenen ve söylenmeyen herşeye rağmen yola çıktık bir kere diye düşündüm. Ekstra anlam
yüklemeden, geldiği gibi yaşamalıyım dedim kendi kendime. Romantizm nedense, cümle içinde kullanıldığında
beni rahatsız eder. İçinde biraz yapaylık hissederdim ya üzerine fazla anlam yüklendiğini
düşündüğümden ya da beceremediğimden olsa gerek. Bilmezdim bu yolculuğa çıkana kadar, bir gün herkesin kendi tanımını
yapabileceğini hatta bireysel romantizmin yaşanabileceğini,
tanımlanabileceğini.
Yol boyu kalacağımız yerin hikayesini dinlerken,
anlatılanlar masal gibi gelmişti, insanın biraz abartı vardır diye düşünmeden
edemeyeceği türden. Mevsim kış olunca yağmur kaçınılmazdı. Bulutlar ve yavaş
yavaş yağıp, inceden inceye insanın içine işleyen
yağmur, çoğu zaman insanın içini
üşütür, biraz karamsarlık verir. Ustüne üstelik tarih kokan bir yerde
karamsarlık daha belirgin ortaya çıkabilir diye düşünebilir insan. İlginç olan
Brugge’da yağmurun etkisi, bütün bilinenlerin tersineydi sanki, üşütmüyordu,
renkler daha canlıydı. Bulutların arasından sızan ışığın yansıması, yağmurun ve bulutların hikayesini başka dilde söylüyordu. Yol bitip konaklayacağımız iki odalı
otele geldiğimizde, 14. yüzyildan kalmış, herşeyiyle orjinalliğini koruyan bu
binanın, gothic dönemde yapılmış binalara, Brugge’un siluetini yaşatan kanala
baktığını ve bu görselin oluşturduğu bütünlüğün bir anda insanı başka bir yüzyıla
götürebileceğini düşünememiştik.
Otelin sahibi ve işletmecisi Sanatçı David’le
tanıştığımızdaysa, Brugge daha farklı bir siluete bürünmüştü. David’in yaşadığı
tutkunun, yarattığı tutkuya
dönmesi an meselesiydi. Ağzından
çıkan kelimelerin dansı ve ortamın büyüsü, beni alıp bir başka dünyaya götürdü.
İlk anda çok tanımlayamadığım ama çoğu zaman doğanın üzerimde oluşturduğu
hafifleme duygusu diye düşündüm. Biraz daha fazlasıydı, nefes almanın güçleştiği, bulutların
üzerinde yürürcesine hareketlerin yumuşadığı, yüz kaslarının gevşediği, başka
zamanlara yolculuğun yapıldığı ve kişinin içinden başka bir ben çıktığı an olarak ifade edilebilen. Gözlerinle ya da elinle
dokunabildiğin her şeyin çok sana
ait ama sendeki bir şeyi ortaya çıkarabildiğini görebilmek çok ta bildiğim
duygulardan biri değildi. Sanırım tanımlanan
romantizm buydu. Bugüne kadar
kilişeleşmiş romantizm tanımının bende yarattığı yapaylık hissinden çok
uzaktaydı, bazen kelimeler daha anlamlı gelir ya, işte romantizm o anda benim
için daha anlamlı bir kelime olmuştu. Yazılan çizilenin ötesinde bu duygu çok bireyseldi, kimi
zaman nefes almayı engelleyecek kadar güçlü. Bireysel yaşanan romantizm, olası
bir şey miydi, bir an düşündüm, aşk bireyseldi ya romantizm o da bireysel
olabilir miydi, kesinlikle bunu rahatlıkla kelimelerle savunabilirim.
Bir
başkasının yaşattığı değil sizin kendi içinizde yarattığınız tutkunun dışa vurumudur romantizm.
Bir tutkunun karşı tarafta yararttığı ama tümüyle
kaynağın bireysel olarak yaşadığı his değilmiydi ki, romantizm. Tutkunun
yolculuğuydu, gerçekte dile gelişinin karşı tarafta yarattığı etkiydi. Bu duygu
yaşanırken karşılığında bir insan ya da canlı yoktu, sadece canlının yarattığı
enerjinin diğer canlı üzerinde oluşturduğu etkiydi.
Brugge, tekbaşına bina değildi, ya da içinde geçen kanal ve onun içindeki
yansımalar, gezintiler değildi. Arnavut kaldırımıyla döşenmiş bu şehirde yaşayan insanlarda başka bir telaş
vardı. Güneş açtığında ışığın şehrin üzerine düşürdüğü
duyguları yakalayabilme, içtiği
biranın lezzetini paylaşabilme ve onu dillendirebilme telaşıydı. Ziyaret edenin
bir daha gelmesi adına çok sebep taşıyordu. Brugge, duyguların dile geldiği, hatta kanalda özgürce yolunu
alabilen kuğular gibi, duyguların ortalıkta gezdiği, cinsiyeti olmayan, ziyaret
eden, yaşayan bütün canlıların
taşıdığı ve ortama bıraktığı enerjiyi yansıtıyordu.
Akşam olup,
ışıklarla görselin başka bir boyut
kazanması artık çok şaşırtıcı gelmiyordu. Başkasına gerek duymadan, ışığın ve
gölgelerin dansıyla yaşanan romantizm artık, insan bedenini tümüyle sarabilecek
güçteydi. İnanılmaz güzel, ama bir o kadar da sade bir bahçeye bakan Nuit Blanche Guest House penceresinden dışarıyı seyretmek, 14. yüzyıla dönüşü hızlandırıyordu.
Ulaşılmanın zor, ama o kadar da tutkunun yoğun olduğu döneme yolculuktu
sanki. Bu yolculuk yüzyıllar önceden
hazırlanmıştı. Brugge, 14. yüzyılda sanatını konuşturan sanatçıdan, bugünün sanatçısına tutkunun,
enerjinin aktarıldığı yerdi.
Bu aktarış ertesi sabah kahvaltıda da
devam etti. Artık emindim, bireysel romantizm yaşıyordum ve karşımda kahvaltı tabağı duruyordu. Sunulan kahvaltı değil de, seyretmem ve duyguarımı anlamam adına hazırlanmış naturmode çalışmaydı.
Bir daha görme şansım olmayacağını düşünerek
çıktığım bu yolculukta, bendeki
başka beni keşfetmiş, romantizmin tanımını baştan yapmıştım. Bireysel
romantizmin, filmlerde ya da kitaplarda anlatılandan öte başka bir şey olduğunu
görme telaşıydı bendeki. Yeni bir şeyleri keşfetmiş olmanın telaşı. Bende yarattığı o duyguyu
hatırlama isteğiyle bir daha
gelebilecek miyim ya da başka bir yerde bunu hissedebilecek miyim telaşıydı.
Thanks Mike, Thanks David and Thanks Jerome
Gulin GURSOY
www.bnce.blogspot.com
Zen bahçesinde beni bulma ya da benden uzaklasma
Cok cok guzel mi guzel, ince mi ince... Siir gibi bir sehrin siirimsi bir sekilde aktarilmasi!
YanıtlaSilBruges tecrubesinin bir parcasi oldugum icin cok mutluyum. :)