17 Kasım 2013 Pazar

Meslek Seçerken...

Isleyisini merak edip açip içini kurcaladigimiz aletler, makinalar var ya, iste oyle, kafasini açip isleyisini anlamak istedigim beyinler var benim...
Buradan taaa Hegel'e, Camus'ye, Kafka'ya kadar uzanmayacagim...
Etrafimda da var, boyle alengirli, neresinden ne çikacagi belli olmayan farkli bir isleyisi olan enteresan beyinler.

Nitsa bunlardan birisi...

Ayni okuldaydik. Nitsa psikolojide okuyordu. Bizim bolumden dersler aliyordu.
Ortak bir arkadasimiz onun için aynen soyle demisti bir gun bana: "Multi-talented bir hatun o."

Efendim, kiskanilacak seviyede Ingilizce konusuyor, Italyanca konusuyor, Fransizca da konusuyor, tasarimlar yapiyor, grafiktir, web dizaynidir hersey onda var, hele hele Izmir'e dair tasarladigi urunler bir içim su, yoga yapiyor, boyle cadili, buyuculu, insanin hayal gucunu zorlayan kitaplar okumayi seviyor, blogu var, kisa filmler çekiyor, muzikle ilgili ciddi çalismalari var... Ustune bir de anne oldu.
On parmaginda on marifet yani...

(Nitsa, yoga demisken buradan inanilmaz guzel annene kadar uzayasim geldi ama yok, konu çok dagilir, çikamam sonra içinden.)

Onu daha çok tanimak isterseniz, rastgele zamanlarda rastgele seyleri yazdigi blogunu okuyun.

www.rastgele-seyler-gunlugu.blogspot.com

Bu haftaki konuk yazarim Nitsa yine kendine ozgu bakis açisiyla guzel bir yazi yazmis.
Ozellikle "Bak kardesi gitti ne guzel okudu, muhendis oldu, bu ne yapiyor, mermer yontuyor. Ama n'apalim evlat iste, onu da seviyoruz..." kisminda çok guldum...
Buyrun okuyalim.

P.S. Nitsa, sizin balkonda, soyle gevrekli peynirli kahvalti programimiz hâlâ aklimda... Bir sonraki Izmir'e gelisimde kesin yapalim.


                                                             ********************


MESLEK SECERKEN


Geçenlerde bir cenazeden çıkıyoruz, yanımda avukat bir arkadaşım var... Aileye dilenen baş sağlığı ve sabır dileklerinin ortasında, çıkarayak, iki ara bir derede birisi arkadaşı kıstırdı; ‘ya sana bir şey danışacağım şimdi, benim şöyle şöyle bir sözleşmem var, bundan nasıl çıkarım’ şudur budur 15 dakika lafa tuttu. Ah dedim senin de işin zor valla, “Sorma” dedi, “Geçenlerde tuvalete gittim yan tuvaletten bile soru sordular...”
Bunun üzerine beni bir düşünce aldı: Kariyer seçimi yaparken her şeyi eleyip büküp değerlendiriyoruz da örneğin böyle bir şey ile ilgili kimse uyarmıyor. Özellikle bazı meslekler bu dertten en sıkıntılı olanlar tabi, avukatlar işte mesela... Ben bile (ki normalde dikkat ederim böyle şeylere) mutlaka birkaç kez avukat arkadaşlarımı alakasız “yasal” değerlendirmeler için taciz etmişimdir. Hele bir de ailede varsa yandı, rica filan istemez; doğrudan ‘hak’ olarak görürüz milletçe, yıllık telekom tarifemizden komşu kavgamıza kadar her şeyi didik didik sormayı; hem de her an ve her yerde...
Doktorlar mesela... “Ayyy, bak X’çim (X yerine aile/arkadaş çevrenizdeki bir doktorun adını yazınız) benim göbeğimin üstünde de şöyle bir leke çıktı, nedir bu yahu söylesene!” Bir de üstelik sorup sorup sonra verdiği cevaba inanmamak ta söz konusu; sonuçta internetten bakmışız ya, en iyi biz biliyoruz zaten...
Ben psikoloji mezunuyum; “ne okuyorsun” diye sorduklarında verdiğim cevaba karşılık “Yaaa ben de hiç uyuyamıyorum, Pasiflora alıyorum, devam edeyim mi” sorusuyla bizzat karşılaşıp “Al al ama çok alma azar azar al” filan diye geçiştirdiğimi biliyorum. Şimdi kim anlatacak beş saat psikoloji şudur bu değildir şöyledir böyledir...
Mimarsan, birileri mutlaka evindeki yıkma dökme işlerinde seni ustanın başına diker. Mühendis isen, diyelim ki bilgisayar mühendisi; dayının bilgisayarına format atarken bulursun kendini. Elektrik elektronik mühendisisindir, “Bir ampul bile değiştiremiyor” diye azar işitirsin. Gazeteci / TV programcısı filansındır, mutlaka herkes haber olmak, televizyona çıkmak ister. İşletme, iktisat mezunu isen paran illa çoktur, birinin kaynına, kardeşine, sevdiceğine iş bulmak mutlak görevindir. Belediyede, tapuda, noterde, devletin herhangi bir yerinde memursundur, birilerini mutlaka sıranın önüne geçirmek, işlerini ‘çabucak halledivermek’ zorunda kalırsın. Bakkal, manav, balıkçı, esnafsındır, sürekli birilerine bedavaya bir şeyler götürürsün. Fotoğrafçısındır, ailede fotoğraf makinesi alacak her kim varsa arayıp sana sorar, müzisyensen mutlaka kuzeni yeğeni gitar almaya götürürsün. Diyetisyen misin, ailedeki herkes haftasonu börekleri götürdükten sonra pazartesi suçluluk içinde seni arar, “Ya tatlım şu benim kiloları nasıl vereceğim yaaa!” diye ağlaşır...
Kim rahat peki mesela, söz konusu bu tip durumlar olduğunda?
İşte, kariyer seçimi aşamasında olan gençlerimize eşsiz bir hizmet sunuyor, bu sıkıntıdan kurtulabilecekleri bazı örnekler sıralıyorum...
Yeni nesil, isimleri alengirli, ama daha tam yerleşmediğinden kimsenin tam olarak ne iş yaptığını bilmediği meslekler rahat. Örneğin bir dönem “İletişim Tasarımı bölümünde Asistan” mesleğini icra etmişliğim var, mesela babannem soranlara ya ‘bişey tasarımı’ ya da ‘iletişim bişeyi’ olarak söyleyebildiği için kimseden hiçbir sorgu, sual, rica almışlığım yoktu o dönem... “Kurumsal İletişim Uzmanı” , “Genetik Ekonomi” , “Akıllı Tedarik Yöneticiliği”, “Değişim Yöneticiliği” filan gibi, tam iş tanımı muğlak, ya da büyük çoğunluğun ne olduğunu anlamak için google’a sormak durumunda kaldığı işlerde genellikle bu dertten kurtulursunuz...

Daha ‘klasik’ mesleklerden seçmek isterseniz, örneğin temel bilimlerin çoğu (fizik, kimya, biyoloji) bundan çok sıkıntı çekmeyebilir; elbette ki ara sıra kimyacı bir tanıdığını arayıp ‘limondan el bombası nasıl yapılıyordu’ gibi sorular yöneltecek eksantrik bir arkadaş filan çıkacaktır, ama genellikle bu işlerle uğraşanlar laboratuvar önlüğüyle günyüzü görmeyen kişiler olarak resmedildiklerinden dünyevi işlerden biraz muaf tutulabilirler.
Ressam, yazar, hele hele heykeltıraş filan olanlar zaten “ailenin kara kuzusu” olarak görülüp tüm kapsamlar dışında kalmakta (‘Aaah ah Fatma teyzesi, napalım işte, kardeşi bak ne güzel okudu müyendis oldu; bu ne yaptı, gitti mermer yontuyor. Napalım, evlat işte, hepsini seviyorsun tabi de...’)
Sosyal bilimlerin birçoğu, örneğin Dilara’nın ve benim ortak geçmişimizin dayandığı sosyoloji bölümü, ya da felsefe, tarih gibi dallar rahat (Felsefeciye hayatın anlamını sorup duran amca ya da Muhteşem Yüzyıl seyredip her bölümde ‘şimdi ne olacak’ diye tarihçi kardeşini arayan teyzeyi filan saymazsak...) Siyaset bilimcileri bu ara biraz daha revaçta tabi, içinde bulunduğumuz durum malum; ama yine de acil durumlar ve aile/arkadaşlar için işe yararlıkları değerlendirilince ‘Bir doktor değiller tabi...’
Uzun lafın kısası...
Siz siz olun, nasıl ev almayıp komşu alıyor ya da evlenince karşınızdaki kişinin “ailesiyle de evleniyorsanız”; meslek seçerken de eşinizi dostunuzu ailenizi bir gözden geçirin, gelecekteki senaryoları değerlendirin ve başınıza gelecekleri hesaplayıp mesleğinizi öyle seçin derim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder