Oscar Wilde soyle demis: "Hayatta iki çesit tragedia vardir. Birisi çok arzu ettigimiz birseyi elde edememek. Digeri ise onu elde etmek." Eeee dogru soze ne denir?
Haaa bu arada sahne adimi merak eden olursa: Tabii ki Champagne...
Champagne demisken, Paris'e dair çok sevdigim olaylardan birisi ev partilerinde mutlaka içilen sampanyalar. Birseyde birsey yokken, ozel bir neden yokken, ve zaten hayatin her gunu ozel prensibinden yola çikarken her gecede sampanya... Butun yasamlar birbiriyle geçisken, her konu birbiriyle baglantili. Nefes aldigimiz ve beraber guzel vakit geçirdigimiz her firsat sampanya patlatmayi hak ediyor. Ve sampanya siradan anlari bir pat sesiyle siradanin disina çikariyor, hayatin dibine vurmaya, hayati patlatmaya çok yakisiyor...
Cocuklugumdan beri oraya buraya notlar almayi çok severim. Aklima sak diye gelen bir fikri, bir dusunceyi, okudugum bir yazidan bir alintiyi, onumde cereyan eden herhangi bir olaydaki sonradan unutulmaya çok musait kuçucuk bir ayrintiyi not almayi çok severim. Cocuklugumun ajandalari simdiki Moleskinler...
Bir gun sevgilimin gozune birsey çarpiyor ve bana diyor ki:
"Aldigin notlari yazdigin su moleskinlerinin sayfalari çikolata ve kahve lekeleriyle dolu.."
Ona diyorum ki: "Gozyasiyla dolu olmasindan iyidir degil mi?"
Eeee ince olmak, ince kalmak kolay degil. Hayat boyle...
Bir de bir yerde okudum korku filmi izlemek zayiflatiyormus. Stres hormonlarini aktive ettigi için metabolizmayi hizlandiriyormus. O halde ne yapiyoruzzz? Elimize bir kavanoz aci biber tursusuyla korku filminin karsisina geçiyoruz. 1 saat kosmak istemeyenlere guzel haber. Degil mi?
*** Kaçmak ta mumkun buradan ama ben en çok çikabilme ihtimalini seviyorum. Kapinin aralik olmasi fikrini yani...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder