Bu aralar Turk filmlerine sardim.
Turkiye'de yasamadığım seneler kaçirdigim filmleri teker teker izlemeye niyet ettim.
Hepsini yazacagim diye bir bir iddiam yok lakin...
Son zamanlarda "tesaduf" kelimesine bir supheci bakar oldum.
Gerçekten var midir yok mudur, herseyi kendimize biz çekiyoruz; herseyin olacagi zaten belli midir degil midir, sabahlara kadar tartisabiliriz.
Ancak, kanimca, biz buyuk tabloya hâlâ eksik bilgiyle bakiyorsak, ona hakim degilsek, neyin ne zaman olacagi onceden belli bile olsa biz hâlâ bunu gorebilecek donanima sahip degilsek, oyleyse bu duruma biz hâlâ "tesaduf" diyebiliriz degil mi?
Ve Ask Tesadufleri Sever...
Filmi kisaca ozetlemek gerekirse, Ankara'da yasadiklari yillarda birbirlerinin çocukluk aski olan Ozgur ve Deniz hayatin akisi içinde birbirlerinden koparlar ve aradan 25 sene geçtikten sonra Istanbul'da tesadufen tekrar karsilasirlar. Ve birbirilerine yeniden asik olurlar.
Filmin konusu, kabataslak anlatilinca birçok filme konu olmus gibi gozukuyor, ama bence filmin geçmis ve gunumuz arasinda gidip gelmesi ve baglantili olaylarla paralel sekilde islenmesi filmi ozel kilan.
Hikaye 1 Eylul 1977 sabahi basliyor. Ayni hastanede iki aile, iki dogmamis bebek ve iki farkli olay orgusu... Daha onlar dogmadan, biri digerinin yasamasina vesile oluyor, tesadufen...
Ve filmin sonunda, dogan da digerinin yasamasina vesile oluyor...
Filmin en etkileyici yani bizi 80'li, 90'li, 2000'li yillarda gezdiren parçali parçali anlatimi. Cocuklugumuzdan, sehirlerin artik bulunmayan koselerinden, imgelerinden, simgelerinden birer geçit... Fotografçisi, sokaklarda oynayan bisikletli çocuklari, iki katli bahçeli evleri...
Tabir-i caizse çocuklugumuz bir film seridi gibi geçiyor gozlerimizin onunden...
Ve Ankara... 90'larin sonu 2000'lerin basinda yakaladigim Ankara... Filmin Ankara ayagi beni ayrica cezbediyor. Ankara'ya bayildigimdan degil, gordugum her yerde bir geçmisim oldugundan ve hafizamda kayitli anilar bulundugundan...
Sinasi Sahnesi'ni gordugumde bir bir sayasim geliyor orada gordugum tum tiyatro oyunlarini.
Kugulu Park'ta bir gun sinifça ders bile yapmistik...
Alt geçitler, Kizilay, Dil-Tarih, Sihhiye, Bahçelievler, Tunali...
Hey gidi Ankara hey, ruzgar gibi geçtin hayatimdan...
Basrollerini Mehmet Gunsur ve Belçim Bilgin oynamis. Ikisinin de oyunculugu on numara.
Amaaaa, o Mehmet Gunsur nasil birsey oyle... Tas. Inanilmaz yakisikli ve karizmatik.
Hani sehzadeyken de tasti ama orada dedik hadi kostumler "sehzadem bilmem ne" ayagina etek opmeler, bir guç, bir sultan bir saltanat vermisler karizmayi... Gerçi oradayken de adam sehzade dogmus, yapacak birsey yok demistim ama yok Mehmet Gunsur'u bu filmde ayrica çok begendim. Nasil akici, duru ve etkileyici bir oyunculuktur boyle... Bence Mehmet Gunsur her rolun adami, her rolun içine girebilir, o kisi olabilir, bizi o kisi olarak dogmus olduguna inandirabilir. Her filmi izlenir.
Sebnem Sonmez ve Altan Erkekli gibi yillarin usta oyunculari da hiç suphesiz filmin çitasini daha da yukari tasimislar.
Tam lafi yerine koyan parçalardan olusan muthis bir muzik albumu...
Bir filmin muzik seçiminin, filmin basarisinda ve surukleyiciliginde çok buyuk etkisi oldugu kesin. Duygu ve heyecani kamçilayan, ilgili sahneyi vurgulayip biraktigi etkiyi katlayan bir islevi oldugu yadsinamaz. Bu nedenle muzikleri iyi seçilmis filmlere daha kolay baglaniriz, daha tatmin olmus ayriliriz.
Veeee bu filmin muzikleri harikulade, neredeyse sirf o parçalari dinlemek için bile seyredilir.
Eh muzik yonetiminde Ozan Colakoglu'nun parmagi olur da farkli bir sonuç mu çikar? Bravo.
Hayran kaldim, sirf bazi sarkilari tekrar dinlemek için filmin kimi bolumlerini basa sardim, yeniden dinledim.
Soyle bir ornek vereyim: Soz: Murathan Mungan / Muzik: Bjork / Seslendiren: Muslum Gurses
Nasil? Muslum Gurses'in yorumundan, sozleri Murathan Mungan'a, muzigi Bjork'e ait, "Ask Tesadufleri Sever" parçasi...
Boyle bir sarki olabilir mi? Bu nasil bir karisimdir boyle? Her biri ayri telden dedigimiz insanlar nasil ayni telden çalmislar boyle?
Nasil insani yerine çivileyen bir sarkidir bu? Oturdugu yerde çakan...
Bir de bu sarki giris sarkisi yani, yemin ediyorum tekrar tekrar dinlemekten filme baslayamadim.
Tadi damagimda kaldi.
Ayni anda baskalarina "seni seviyorum" demisizdir. Olamaz mi? Olabilir...
Tadi damagimda kalan bir diger sarki da bizzat Mehmet Gunsur'un soyledigi, Bulent Ortaçgil'e ait "Eylul Aksami" sarkisi... Offf offf, sarki sozleri insani bir yakaliyor pir yakaliyor.
Hem de ODTU zamanlarimda canli muzik ve konserler izlemeye gittigimiz, mudavimi oldugumuz Manhattan'da geçiyor sahne. Daha da bir offff...
Insanin içine sicacik akan, garip bir his birakan mukemmel bir sarki. Bayildim. Mehmet Gunsur'un o kadife gibi sesine, yumusacik yorumuna da oyle bir gitmis ki sarki, tadindan film ileri saramiyor...
"Belki benim kagit param bir sekilde done dolasa senin cebine girmistir. Olamaz mi? Olabilir..."
Bulent Ortaçgil, çok buyuksun çok...
Eylul Aksami - Mehmet Gunsur
Demir Demirkan imzali "Zaferlerim" ve filmin soyleyecek sozunun kalmadigi yerde Sebnem Ferah'in biraz huzunlu iç dunyasindan, yorumundan ve kendisinden "Hosçakal" diger vurucu parçalar.
Hayatimizdaki asklar ve tesadufler...
Içinde ask olan her film insani bir yerinden yakalar, ama, bu film ayrica zamanda yolculuk yaptirdi bana. Zamanda ve "omur" dedigimiz bana ayrilan zamanda...
Hatta çocukluk asklarima kadar yol aldim kalbimde...
Sizi bekleyen biri varsa sizi seviyor demektir... Beklenmenin tadi harikulade...
Hayatimizi bir bir oren tesadufler zincirleri...
Sadece askta degil, hayatimizin butunundeki tesadufler hayatimizi sekillendiren.
Kimlerin hayatina dokunduk, kimlerin hayatindan teget geçtik...
Ve koptugumuzu sandigimiz kimlerle yollarimiz tesadufen yeniden kesisecek?
Ben evlilik yildonumumu kutlarken, sen bir bebek bekliyorsun belki.
Ve ben bu yaziyi yazarken, sen beni dusunup gulumsuyorsun...
Olamaz mi?
Olabilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder