22 Eylül 2014 Pazartesi

Orhan Bey'in Osman Bey'e öğütleri...

"Ey Oğul ! Beysin !
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana.
Gücenmek bize; gönül almak sana.
Suçlamak bize; katlanmak sana.  
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.

Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlamak sana.
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.

Ey Oğul ! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah yardımcın olsun. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin...

Oğul ! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olmalısın. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç ta tıpkı ham armut gibidir.

Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.

Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur çöllere dönersin.

Açık sözlü ol ! Her sözü üstüne alma ! Gördün, söyleme. Bildin, deme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir.

Şu üç kişiye acı : Cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene, ve hatırlı iken itibarını kaybedene... Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

En büyük zafer nefsini tanımamaktır. Düşman, insanın ta kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar...

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur, düşman canavar kesilir...

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar.. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır.

Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakmayanın da bıraktığı yerden devam etmeli.

Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki; kılıç kalkıp inmelidir. Ancak bu kalkış iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zamanımız yok, süremiz az.

Yalnızlık korkanadır. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez.

Osman ! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın...
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın... "