29 Mayıs 2017 Pazartesi

Smoke and Mirrors : Masal gibi kokteyller, rüya gibi bir manzara...

Bir cocktail menüsü düşünün. Kokteyl isimleri masal gibi...
Menüyü elinize aldığınız anda kokteyllere veilen isimlerle hayal gücünüz çalışmaya başlıyor.
Kokteyl isimleri sizi bir yerlere çağırıyor.
Winterfall mesela... Game of Thrones'un son sezonunu merakla beklediğim şu sıralar beni Winterfel'e çağıran bu kokteyl beni çok cezbediyor. Ama biraz tatlı. Almıyorum.
Tiger Blood... Ne kadar yaratıcı, ne kadar davetkar bir kokteyl adı. İçindeki bileşenlere bakmadan, kaplanla savaştim ve şimdi kanını içiyorum sanki...

Yok yok, madem mekanın adı Smoke and Mirrors, bileşenlerine yine bakmadan Smoked Up isimli kokteyli alıyorum.
Kokteylimin yanında bir de not geliyor. Önce onu okuyacak sonra içkimi içecekmişim. Nasıl yani?
Smoked Up!

Singapur'un insanı kendisine hayran bırakan yanı şühesiz bu.
Yaslanacak anlı şanlı bir geçmişi olmamasına rağmen, ihtişamlı bir gelecek yaratmaya, geleceğin kendisini yaratmaya and içmiş gibi...

Singapur'un Eyfel Kulesi Marina Bay Sands oteline nazır, National Gallery roof top barında, olağanüstü bir manzaraya karşı Smoke and Mirrors'da kokteyllerimizi yudumlarken, bir konudan diğerine sörf ederken güzel bir sohbetin içinde sabahın ikisini etmek...

Bir cumartesi akşamı; sevdiğim gibi, özlediğim gibi, hep böyle yaşayabileceğim gibi...
Başına buyruk, sorumsuz, pervasız...


Add caption



22 Mayıs 2017 Pazartesi

Şampiyon Fenerbahçe !

Dün akşam şahane insanlarla harika bir barbeküye davetliydim. Yedik, içtik, eğlendik.
Sen gel Singapur'larda bir barbeküde Ankara havasında kalk oyna, valla yaptık.
Kah Yeni Türkü'yle coştuk, kah Şebnem Ferah, Müzeyyen Senar'la eskilere gittik. Ama bir parça "memleket" yaşadık sanki dün akşam, diğer barbekülerden farklı bir havası vardı, çok samimi...

Hiç şüphesiz haftanın olayı Fenerbahçe'nin Avrupa Şampiyonluğu...

Eve geldim ve malum maçı beklemeye başladım. Saat farkı olan ülkede yaşamanın benim için zorluğu bu. Maç saatlerinin Singapur'a göre bazen çok abuk olmasından dolayı çok maç kaçırdım bu sene.
Beni bilenler bilir, bizim aileden gelen bir ev geleneğidir. Bizde her maç izlenir. Gerçi ben annem kadar değilim. Kendisi yakın bir zamana kadar kalkıp NBA maçlarını izlerdi, boxe, güreş, bisiklet Allah ne verdiyse izler. Asla dizi izlemez, saçma sapan kadın programlarını hiiiç izlemez ama bütün spor haberleri ondan sorulur. Neyse...
Ben o kadar değilim. Takip ettiğim spor dalları bellidir. 
Başta basketbol, futbol, tenis, turnuvanın iddiasına göre voleybol, ve büyük şampiyonalarda mutlaka ve mutlaka atletizm ve yüzme.

Fenerbahçe - Olympiacos maçını izlemek için 2'ye kadar bekledim.

Şu anda sosyal medya zaten bununla yıkılıyor, maçla ilgili tüm haberler geçiliyor, detaya girmiycem.
Çok büyük oynadı Fenerbahçe, son periodda neredeyse 20 sayılık farka rağmen başabaş bir maçmış gibi o nasıl savunma öyle, bloklar havalarda patladı.
Attırmıycaz da attırmıycaz.. . Iste o kadar ! Spectacular !!!

Datome'nin saçlar gitti !!! 

Pero Antiç aldı eline makası, kurbanlık koyun gibi tuttu Datome'nin kafasını, at kuyruğunu arkadan bir kesti !
At kuyruğunu alıp zaferle havaya bir kaldırışı var, sanki adamın derisini yüzmüş gibi...

Bana bu sumo güreşçilerinin, güreşi bırakma kararı aldıklarında jübilelerini yaparken sumo saç örgülerinin kesilme törenini hatırlattı. Onlarınki çok acı bence, zira bir daha sumo saç örgüsünü yapma hakları yok.

Datome'ninki tamamen show amaçlı elbette ama çok eğlenceli oldu. 
Bir de Datome'yi izleyenler bilir, çok sakin, olgun, İtalyan olmasına rağmen duygularının kontrolü çok elinde, ne sinirlendiğini ne sevindiğini fazla göstermeyen bir yapıya sahiptir. Şahsen ben dün Datome'yi ilk kez bu kadar gülerken gördüm. Hatta gözlerinin kenarlarında gamzeler varmış, dün fark ettim.

Saçını kestikten sonra Antiç'e bir sarılışı var, hani şu bizim Türk erkeklerinin önüne gelene söyledikleri "kardeşim" lafı var ya, işte kardeşlik en çok takım arkadaşlığına yakışıyor bence.

Datome hair cut

Spanoulis...

2006 Dünya Basketbol Şampiyonasından beri bir numaralı hayranıyım. Bayiliyorum.
Topla dans edişine, donuk bakışlı ifadesiz yüzüne bayılıyorum.
Başka koşullarda bu final daha farklı olabilirdi ama Fenerbahçe'yi hem de kendi evinde yenmek biraz zor.
Bu arada Spanoulis'in de benim kızımdan iki hafta sonra doğmuş bir kız bebeği var, 2 yaşına girecek bu yaz. 3 erkek çocuğundan sonra dördüncüde kızı bulmuşlar, aynı Beckham'lar gibi yani...
Nefis olmuş. Bak Zidane'a, aynı yoldan gitmiş ama elde var 4 erkek çocuğu, bulamamışlar kızı.
Neyse, konumuzla bir alakası yok.  Bu da minik bir spor magazini olsun !




Teşekkürler Obradoviç. Tebrikler!

Çok büyük oynadın Fenerbahçe !

Seviyoruz seni !

Herşeye rağmen...
O ragmen olan herseyin ne oldugunu biz biliyoruz. Cok ta uzdun bizi Fenerbahce.

Unutmak mümkün değil ama, hatırlamamak mümkün...

2 Mayıs 2017 Salı

Lafla peynir gemisi yürüttük : Club 55

3 günlük tatilden yararlanıp bu hafta sonu Singapur'da turist olduk.

Aslında planımız uçağa binmeyeceğimiz türden bir tatil modeliyle bir Endonezya adasına kapağı atmaktı. Ancak Singapur'da bu plana sahip bir biz değilmişiz demek ki, otellerde yer bulmak mümkün değildi. Bizim planlar başka bahara kaldı.
Eh hal böyle olunca biz de Singapur'da turist olalım dedik.

Rowan'ın yaşadığı Singapur 

Henüz görmediğim yerlere gitmeden evvel, oralarda yapılacak neler var diye fikir edinmek için bloglar okurum.
Bence en saf, en temiz, en ticari olmayan, belli bir çıkar gözetmeyen bilgi bloglarda bulunur.
Bilfiil insanların kendi deneyimledikleri yerleri, mekanları, aktiviteleri paylaştıkları, "ben bunu çok beğendim tavsiye ederim" dedikleri yazılar çok değerli.
Ve insanların kendi deneyimlerini başkalarıyla paylaşmaları bence çok büyük bir cömertlik.

Taaa Paris'teyken, Singapur'a taşınacağımız belli olduktan sonra başladım Singapur'a dair bloglar okumaya.
İngiliz bir kızın bloğuna denk geldim. Ve bayıldım...
Yaşam tarzını, hayatı yaşayış biçimini ve zevk aldığı deneyimleri kendiminkine çok yakın buldum.
Ve her yazısını okumaya, her gittiği yeri "buraya gidilecek" "burası test edilecek" diye not almaya başladım.
Aslına bakarsanız benim Singapur'la tanışmam Rowan'la oldu diyebilirim.
Çünkü her tavsiyesinin hoşuma gideceğini anladım. Ve öyle de oldu.

Siz de Rowan'ın bloğuna göz atmak isterseniz adresi şöyledir :
Singlish Living : www.singlishliving.com


Lafla peynir gemisi yürüttük : Club 55 - Marina Bay Sands Hotel Tower 2

Rowan'ın ilk yazılarını okursanız şayet, Club 55 diye bir yerden sıkça bahsettiğini, çok büyük bir iştahla bahsettiğini, tekrar oraya gitmek için bahane aradığını görürsünüz.

Club 55 daha Paris'teyken gidilecek yerler listemin başında yer alıyordu ama bir türlü fırsat olmadı.
Taaa ki bu cuma akşamına kadar...

Club 55, Marina Bay Sands Hotel Tower 2'de 55. katta yer alan bir peynir ve çikolata büfesi..
Evet pek diyetetik sayılmaz, ama Rowan'a göre orası bir cennet ve benim de deneyimlerime dayanarak bunu confirme etmekten başka birşey gelmiyor elimden...

Saat 20.30'da açılıyor. Öncesinde dilerseniz 2 kat yukarıdaki Spago'da birer kokteyl içebilirsiniz.
Biz aynen öyle yaptık.

Spago, Singapur'un Eyfel Kulesi Marina Bay Sands Otelin o meşhur Infinity Pool'un tam önünde daha doğrusu arkasında yer alan çok nezih bir bar ve restaurant. Infinity Pool kanlı canlı önünüzde.
Ve o meşhur havuzdan Singapur'a bakabilmek, bütün sosyal medya hesaplarını çökertebilmek için ellerinde telefonlar her anın tadını çıkartan insanlar önünüzde...



Sevgilim sordu, aha işte gördün havuzu, daracık birşey, bu havuz için bir gece otel parası vermeye değer mi?
Tabi ki değer !!! Valla aşkım sen istersen gelme, Singapur'dan gitmeden evvel muhakkak yapacağım birşey bu havuzu deneyimlemek !

Spago'da ben Mojito aldım, sevgilim Caiprinha.
Benim kokteylim enfesti ancak sevgilim kendisininkini hiç beğenmedi.
Tabi Brezilya'da yaşamış kişi kendisi, öyle kolay beğenmez.
Derhal değiştirmeyi başka bir kokteyl hazırlamayı teklif etti barmen. Fransa'da başınıza asla gelmeyecek ancak Türkiye gibi iyi hizmet kalitesi olan bir ülkede başınıza gelebilecek türden bir davranış olduğu için hem şaşırdık hem de böyle şık bir yere çok yakıştı diyerek takdir ettik.
Yerine birşey almadık, zira Club 55'e inme zamanı gelmişti.


Club 55'te bize ayrılan window table'a yerleştik. Ve Singapur'da görebileceğim en güzel manzaralardan biri yanıbaşımdaydı.





Club 55 şahane peynirlerin yanında marmelat ve cevizin ve özellikle çikolata bazlı nefis tatlıların olduğu bir büfe. Tek sorun, bence çok geç bir saatte büfenin açılıyor olması.
Yani şunları hiçbir suçluluk hissetmeden öğle vakti yemeyi tercih ederdim ya. Neyse...
Bir de ertesi gün de Boris'in iş arkadaşının evinde barbekü partisine davetli olduğumuzu ve bunların ertesi gün de vücudumu terk edemeyeceğini düşünürsek kendimi frenlemeli miyim acaba?

Tabi ki hayır !
O güzelim Fransız peynirlerinin, çikolatalı macaronların, cheese cakelerin, vişneli-çikolatalı pastaların hepsinin tadına karşımda ışıkları yanmış, spectacular bir Singapur izleyerek baktım.

Sohbetimiz de o kadar keyifliydi ki; resmen lafla peynir gemisi yürüttük.