29 Nisan 2013 Pazartesi

Kaçirirsaniz çok sey kaçirirsiniz : STOMP

Tencere tencere olali bir gun boyle bir isleve sahip olacagini hayal bile edemezdi...

Cop tenekesi, bir gun gelecek boyle hayranlik uyandiracagini, bu kadar saygi duyulacagini, boylesine goz kamastiracagini nereden bilebilirdi...

Yer paspasi... kimin aklina gelirdi, paspasin zemin uzerindeki dansi bir gun sahiden dans olacak, o yeri oksarken, kulagina fisildarken, bu, bir gun sahiden muzik olacak...

Pompa... Itiraf edin. Eline bir kere pompa alan herkes onunla oynamaktan keyif almamis midir? Lavaboyu açarken çikarttigi sesi eglenceli bulmamis midir?
Pompa'nin ruhu olsa, bu pis isleri birakip dunyaca unlu bir gosterinin parçasi olacagim bir gun dese kazma kurek ona gulmez miydi?
Gulerdi de kendilerini de ayni yer bekliyor, bilmezler miydi?
Pompanin dili olsa "nereden geldim degil, nereye gidiyorum, demeli" demez miydi?

Gazete, zaten teknoloji çagiyla yok olmaya yuz tutmus o gazete sayfalari... Cevirirken hasir husur eden, sessizligi bolen, yere carsaf gibi serilen, keyifli pazarlarin vazgeçilmezi gazete sayfalari... Bir gun birilerinin onlari muzik yapmak için kullanacagi kimin aklina gelirdi...

Bulasik eviyesi...
Cakmak...
Beyzbol sopasi...

STOMP

Buyuleyici.. Nefes kesen bir gosteri...
10 yil once ilk kez Paris'e geldigimde izlemistim.
Iki nefes alip verme arasinda birseyler kaçiririm diye çekinerek soluksuz izlemistim...
Her yerde anlattim. Gittigim her sehirde acaba ordalar midir diye onlari aradim.
Hatta bir gun Londra'da denk geldim, ama bilet bulamadim, hayalkirikligina ugradim.

10 yil once, suphesiz hayatimda gordugum en muhtesem gosteriydi.
Gittim, dunyayi dolastim, dans gosterileri, Tangolar, meshur Pekin sirki, sirkler, buz pateni showlari, buyuk spor musabakalari, star konserleri gordum, sadece ve sadece Las Vegas'ta sunulan dunyanin 1 numarali gosterilerini izledim.

Ama aklim hep STOMP'ta kaldi benim...
O gosteriyi hiç unutamadim...
Her yil umutla bekledim, yine gelseler, yine gitsem, gozumu kirpmadan soluksuz izlesem..

Amerikali isçilerin, çalisirken, is esnasinda bulduklari ne var ne yoksa ondan muzik yaptiklari, onlarla dans ettikleri çok eski zamanlardan çikma bir concept.
Ancak dunyaca unlu bir gosteriye donusmesinin adi STOMP.

Akliniza gelebilecek her aletle, her malzemeyle muzik yapiyorlar, muzik te degil aslinda bir ritim tutturuyorlar ve o ritmle beraber kasli ve mukemmel vucutlu gençler dans ediyorlar.
Bir harmoni harikasi...
Bu kadar original bir gosteri ben daha izlemedim. Mukemmel...
Alisagelenin çok disinda, çok siradisi, harikulade...

Nisan ayinda Paris'te turnede olduklarini duyunca deliye dondum.
Casino de Paris'te sahne alacaklarmis.
Derhal on siralardan bir bilet aldim.
Ve yine ayni buyulenmislikle, ayni keyifle izledim.

STOMP. Yazin bir kenara...

Yasadiginiz veya gezmeye gittiginiz bir sehire gelmislerse sakin kaçirmayin.

Kaçirirsaniz çok sey kaçirmis olursunuz...

Benden soylemesi...





25 Nisan 2013 Perşembe

Misir'dan giderken kisa kisa...: "Gazele kaç deve?"

Misir'dan giderken...

Ilk yazida soyledim.
2 sene once baslayan olaylar Misir'i fena vurmus.
Nil Nehri bombos... Gemiler bos, tekneler bos, tapinaklar bos, souk'lar bos. Bombos...
Dukkanlar açik, sefalet ortada, alisveris yapan yok, turist yok, kimsecikler yok...
Ulkenin ekonomisini biz kurtarmayacagiz tabi ki, kime yardim edelim, nereye el atalim...
Içim de aciyor, gozumden yas bile geliyor ama benim de etim ne budum ne, ne yapabilirim ki...
Herkes birseyler satmanin pesinde, para yok, musteri yok...
Evet kaziklamaya da çalisiyorlar, kaziklamak ta degil, bence musteriyi bulmusken kaçirmamak...

Resmen soruyorlar:
"Eskiden Fransizlar daha çok alisveris ediyordu, simdi neden kimse birsey almiyor?."
Almiyor hakikatten de...

Rehberimiz oyle dedi.
Soyledikleri rakami 5'e bolun oyle baslayin pazarliga.
Ama ben katilmiyorum buna.

Tek parametre var "ucuz-pahali". 
"Begenmedim" de ne demek?

Dejelaba'mi satan adam mesela...
Ilk etapta gordum, rengini begendim, islemesini begendim ama uzerime oturan birsey olsun istedim, kesimini begenmedim. Almak istemedim.
20 Euro dedi. Yok dedim, ben o kadar begenmedim, baska bakicam.
Tek kriterleri "pahali veya pahali degil." Birseyi begenmemek almama nedeni olamaz.
Sonra fiati dusmeye basladi.
Yok dedim, begenmedim, baska bakicam, tesekkur ederim.
Dukkandan çiktik. Arkamizdan kostu, yolun ortasindayiz, ne kadar veriyorsun? diyor.
Hadi 10 euro dedi.
Bak dedim, para degil mevzû, begenmedim djelabayi. Sadece bir kez giyicem, guzel olsun istiyorum.
Beni dinledigini veya anladigini sanmiyorum.
Tamam dedi al 6 euro.
"Bak, çok tesekkur ederim ama..."
Tamam al 3 euro...

Ya da o çok begendigim gumus kolye ucu ve islemeli bardak...
60 euro dedi ve en son tamam al 15 euro.

Iste butun pazarliklar bu duruma geliyor.
Uzuluyorsun onlar için. Bu derece mi diyorsun..
Oyle bir rakama dusuyorlar ki, parani sokaga atmayi kabul edebiliyorsun... Cok begenmedigin ama alsam nolur almasam nolur deyip yanlis alisveris yapma hakkini satin aliyorsun.

Bu adamin sahiden bu 3 euroya ihtiyaci var. Ve 3 euro benim hayatimda hiçbirsey diyorsun.
Ve ben o djelabayi 6 euroya, gumus kolyeyi ve fincani da 20 euroya aldim.

Belki bu elbise 1 euro bile etmez.
Belki o kolye gumus bile degil.

Zenginlik vergisi

Ama ben soyle dusunuyorum:
Evet biraz Marxist bir bakis açisi. Aslinda ben Weber'ciyimdir...

Hayat adil degil. Ve biz, hayatin bize comert davrandigi, zengin ekonomik kaynaklarina yakin bir bolumunde yasiyoruz. Bu onlarin suçu degil. Bu bizim basarimiz degil. Bu boyle... Dogdugun topraklar hayatini çok onemli bir olçude etkiliyor. Ve ben Misir'dayken kendimce zengin ulkelerde yasayan herkesin bir "zenginlik vergisi" vermesi gerektigini dusundum.

Zira, o elbise 1 euroysa, ve biz onu minimum rakama satin almak için bu kadar mucadele edeceksek, Misir'da yasayan ve alim gucu bizden kat kat dusuk birinden bir farkimiz olmayacaksa ne anlami kaldi bizim zengin topraklarda yasayisimizin.... Ne anladim ben o isten...

Bu nedenle, pazarlik ettik ama abartmadik...
Kafamizda kendimizce rakam belirleyerek gittik.
Sen bu elbise için kaç para vermeye hazirsin? Sen bu kolyeyi ne kadara alirsin?
Degeri onun kat kat altinda dahi olsa fark etmez.

Kusura bakmayin... Paris'te yasiyorum.
Hayat bana size oldugundan daha fazla gulmus. Uzgunum...

"Gazel için kaç deve istiyorsun?"

Bu Misirlilar'in enteresan bir iltifat etme yontemi var.
Her yerde, tapinaklarda, alisveris yerlerinde adamlar sevgilime bakarak:
"Gazel için kaç deve istiyorsun?" diye soruyorlar.

Sevgilim ne zaman "My Gazel is priceless" diyecek diye bekliyorum ama ne dese begenirsiniz:

"20 deve yeter."
!!!

20 deve yetermis !
Paris'e donunce gostericem ben sana kaç deve edermisim...

Berlin'de beni çagiran iki kadin var: Nefertiti ve Balewski

Bir onceki yazimda Megaloman Ramses'le Nefertari'nin askindan bahsettim.

Bir ask daha var Misir tarihini mesgul eden...
Akhenaton ve Nefertiti'nin aski...

Nefertiti'nin bustu bugun Berlin'deki Neus Muzesi'nde sergileniyor.
Ve Misirlilar'a bir sergi için geçici bir suretle bile vermiyorlarmis...

Simdi Berlin'e gitmek, gidip te gormek için iki sebebim var artik.
Iki kadin : Nefertiti ve Balewski...

Son gun en eski tapinak KARNAK tapinagiyla gezimizi tamamladik.
Karnak tapinagindan bahsetmiycem.
Tapinak anlatasim yok bu yazida...

 

MISIR'A GIDIN. Hatta elinizi çabuk tutun.

Misir'da benzinin fiati (euro bazinda)  0.15cm / litre
1 haftalik bu Nil Nehri gezisi için 16-18 ton benzin harcanmis.
Bu da kisi basi 100 euro civari yapiyor.
Ancak hukumet çok yakinda Misir ekonomisini canlandirmak için benzin fiatina zam yapacakmis ve litresi 0.80 cm, yani 1 euroya yakin olacakmis.

Bu da demektir ki; onumuzdeki ocak ayinda Nil Nehri seyahati fiatlari acaip artacak. Benden soylemesi...

Bu bir reklam degildir.

Arkadaslar biliyorsunuz, benim blogumda urunler degil hayattaki deneyimler, hayata dair analizler, hissedilenler, dusunulenler, yolculuklarda basa gelenler konusulur.

Ne var ki bir urunden bahsetmeden geçemeyecegim.

Izmir'li bir hatun olarak gunes konusunda her zaman mantiksiz davrandim.
Bronz tenli olmak ugruna cildimi tahrip etmisligim de var. Geçiyor geçmesine ama...
Sevgilimin soyledigi gibi kapitalden çok yemisim, artik hata kabul etmezmis cildim.
Bu nedenle artik gunese daha az çikiyorum.
Hatta belli saatlerde hiç çikmiyorum.

Misir'in, hiç affetmeyen, çarptigi anda kavurup geçen gunesinin altinda zaman zaman tapinak gezmelerinde bulunduk.
Haliyle tenimi mutlak surette koruyacak birsey lazimdi bana.

Sevgilim benim için en dogru koruyucuyu arastirdi, buldu.
Her kremin içinde degisik bilesenler var. Ama...

En ustun koruyucu içinde toprak olan koruyucu kremmis.

URIAGE markasinin, yogun toprak içerikli, 50 faktorlu korumasini yuzume surdum.
Bembeyaz casper gibi oldum. Ciktim disari..
Ama bir tek isin bile bana zarar veremedi. Içeriye giremedi.
Bundan boyle URIAGE'dan baska koruyucu tanimam.

Sayin Uriage yetkilileri, bunu reklam sanip bana birseyler vermek niyetindeyseniz, bu kremden bana hayatimin sonuna kadar yetecek kadar 3 koli gonderin. Baska birsey istemem.

Misir'dan giderken...
Bir eglence yapildi.
Felekten bir gece çaldik.
Animasyoncu çocuk beni sahneye davet etti.
Buyrun minik bir videosu burada.



 Birazcik ta olsa sizi benimle beraber Misir'a goturebildiysem ne âlâ...


Djelabalar içinde bir Misir gecesi...

Nefertari bir Hurrem Sultan olabilseydi sayet... : ABU SIMBEL

Sagi solu belli olmayan kadinlar gibi... : PHILAE

1 Tapinak 2 Tanri: KOM OMBO

Kalbiniz kus tuyunden hafif olsun...

Champollion'un soyundan gelen adamin hali bir baska oluyor...

Hâyâlimde timsahlarla dolu bir Nil var...

Misir hâyâl edebilecegimizin çok otesinde...




24 Nisan 2013 Çarşamba

LE FAYAN'da Djelabalar içinde bir Misir gecesi...

LE FAYAN : Nil uzerinde bir Palace

Ve hayatimizda ilk defa organize bir turla tatile çikiyoruz.
Zaten Nil Nehri baska turlu ayni verimle gezilemez.
Rehber, bilgilenme, ordan oraya ulasim....

Eskiden Marmara Tur'un Nil uzerinde en az 20 tane gemisi varken, 2 sene once baslayan olaylar nedeniyle azalan talepten dolayi simdi sadece 5 gemisi bulunuyor.

Durum boyle olunca normal sezonda 2.5 kat fazla olan Nil uzerindeki en yeni, en luxe gemiyi seçiyoruz. LE FAYAN



LE FAYAN

55 odali, 120 kisilik bir gemi...
16-23 Mart haftasi biz sadece 24 yolcuyuz...

Ihtisamli bir loby bar, en luxe otellerde gorebilecegimiz sahane kanapeler, koltuklar...


Guzel bir otel odasina esdeger, bir gemide bu derece konfora sapka çikarilir dedirten turden, yatagin onundeki camdan Nil Nehri'nin ruya gibi defilesini seyredebilecegimiz sahane bir oda...


Aksam yemegi masaya servis, ve en luxe restaurantlarda yiyebilecegimiz gastronomik yemekler..


En guzel otellerin havuz basi keyfini aratmayacak turden mukemmel bir guverte...

Guvertede ogle yemegi, her detayi ozenle dusunulmus en kaliteli yiyeceklerden olusan ustun bir bufe...




Gemi seyahatimizin her alaninin her detayiyla yakindan ilgilenen, son derece profesyonel, class, basarili, esprili, insan iliskileri mukemmel Le Fayan'in manageri : SAMER

Misir topraklarina ayak bastigimiz ilk andan son ana kadar bize eslik eden, her tapinakta bombardiman gibi verdigi paha biçilmez bilgilerle gezimizin degerini katlayan, her yaptigi espriyle bizi gulmekten kirip geçiren, sohbetine doyum olmayan, Misir'da yasayarak nasil benden daha iyi Fransizca konustugunu anlayamadigim sevgili rehberimiz : ADEL


Nil Nehri'nin en iyi kaptanlarindan biri bizim geminin kaptani...
28 yillik kaptan...

Nil Nehri'nin haritasi yok. GPRS falan yok. Navigasyon yok.
Hiçbir sey scientific veya yontemli degil.
Babadan ogula aktarilan bilgilerle, ya da bizim "alayli" dedigimiz turden..
Ne zaman, nereden donulecek, nereye nasil gidilecek hepsi aktarilan bilgilerden olusuyor.

Aralik ayinda Nil Nehri'nin su akisi çok derin olmadigindan butun gemiler en az bir kere kuma saplanirmis
Bizim kaptan Nil Nehri'ni avcunun içi gibi tanidigindan, nerede su yogunlugu fazladir, nerede degildir, nereden donmek gerekir diye bildiginden, butun gemilere çikis yolunu gostererek yolu açmis bir seferinde. Onun sayesinde gemiler kuma saplanmadan çikabilmisler


Bir de her aksam, biz yemekteyken sonra odamiza girip yatagin uzerinde bize bir surpriz hazirlayan house keeping ekibi var.

Simdi egri oturalim dogru konusalim.

Bunlardan bir tane, bir gun yataginizin uzerinde bulsaniz sasirirsiniz ve hosunuza gider. Ancak bana gore son derece gereksiz bir hizmet. Biz aksam yemegindeyken, arzumuz ve ihtiyacimiz disinda, birisi odamiza giriyor, abudik gubidik seyler yapiyor, ve bizim yemekten donmemizi bekliyor. Kapinin oralarda, tepkimizi gorebilmek için bekliyorlar. Kusura bakmasinlar; her aksam her aksam bu beni eglendirmiyor. Ama beklenildigi uzere bir çiglik, bir kahkaha atmak, bir el çirpmak ya da iste ne biliyim oyle bir tepki vermek gerekiyor. Ki inanin, her aksam, bu, insani yoruyor. Le Fayan'a dair verebilecegim tek tavsiye bu surprizin son gune saklanmasidir. Her aksam, her aksam bundan keyif almamizi beklemek pek dogru degil. Kanimca...
Hosuma giden iki tanesini sizlerle paylasiyorum.



Ozel Misir Gecesi ve Djelaba

Gemimizin direktoru Samer ilk gun soyledi:
Persembe aksami ozel Misir yemeklerinden olusan bir bufe kurulacak, canli muzik olacak, animasyon olacak.
Herkes Misir kiyafeti dedigimiz "Djelaba" ile gelirse çok seviniriz dedi.

Djelaba da ne? 

Hani su uzun elbise gibi, hem kadinlarin hem de erkeklerin giydigi turden...

Biz de oyunu kuraliyla oynadik.
Kendimize birer Djelaba aldik.


Bir de baktik herkes oyunu oynamis. Muthis...


Ciçegi burnunda sevgililer... Ikisinin de esi vefat etmis. Bey amca Odile'in rahmetli kocasinin is arkadasiymis. Hepsi arkadasken Odile'de gozu de yokmus hani ama yalniz kalinca bu saatten sonra daha iyisini mi bulucam demis. Nasil tatli bir çift anlatamam... Normal tutkulu bir çift gibi devamli didisiyorlar. Pardon, Odile devamli adama laf sokuyor, onu tersliyor... Adam da nasil hayran hayran bakiyor kadina, Odile soyledir, boyledir diye anlata anlata bitiremiyor. Mukemmel bir çift... Omurleri uzun olsun...


Veee Victoria Backham'in sarisin hali.. Hiç suphesiz geminin en tas hatunu. Giydigi Djabala da o biçim... Laf aramizda, bu kadin torun sahibi.



Ve çok sevgili rehberimiz ADEL


Yarin Misir'da son gunumuz...
En eski tapinak Karnak Tapinagi gezisi...
Luxor souklarinda alisveris...
Ve aksam yine eglence...

Bu sefer piste çikarip dans ettirdirler beni.
Herkes "dansçi"gel "dansçi" git demeye basladi...

Minik bir video da var. O da bir sonraki, son Misir yazisina...

Nefertari bir Hurrem Sultan olabilseydi sayet... : ABU SIMBEL

Sagi solu belli olmayan kadinlar gibi... : PHILAE

1 Tapinak 2 Tanri: KOM OMBO

Kalbiniz kus tuyunden hafif olsun...

Champollion'un soyundan gelen adamin hali bir baska oluyor...

Hâyâlimde timsahlarla dolu bir Nil var...

Misir hâyâl edebilecegimizin çok otesinde...

20 Nisan 2013 Cumartesi

Megaloman 2. Ramses ve onu baştan çıkartan kadın Nefertari : ABU SIMBEL

"Gelecegi korumak için geçmisi sular altinda birakalim."

Hayatta mutlu olmanin kosullarindan biri de bu degil mi?

Geçmise takilmamak....
Devamli gelecege bakmak...

Fikirlerini begendigim bir arkadasimin soyledigi gibi:

"Yasanan hersey zamanin bir fonksiyonu."

Mevcut zamanda içinde bulundugumuz, olusturdugumuz son halimiz zaten geçmisin eseri...

Mutlu olmak için yapabilecegimiz en güzel şey:

Yakında kayıtlara "geçmiş" olarak geçecek şimdiki zamanı, mevcut koşullarda en mükemmel şekilde yaşayabilmek...

Ve devamlı ileriye bakmak... değil mi?

"Geleceği korumak için geçmişi sular altında bırakalım..."

Sağlıklı yaşamlar için bu fikre katılmamak elde değil.

Ancak söz konusu ABU SIMBEL olunca orada bir durmak lazım...

1900'lu yılların başında oluşturulan baraj projesiyle Mısır'ın güneyindeki paha biçilmez tapinaklar (Philae, Kalabsha, Abu Simbel) sular altinda kalir.

Ve zamanın hükümeti, baraj projesini, 3000 yıllık yapıtların üstünde tutarak aynen böyle söyler:

"Gelecegi korumak için, geçmisi sular altında bırakalım..."

Mısır'ın imdadına UNESCO yetişir...

Sular altında kalmış, 3000 yıl öncesinde yapılmış ABU SIMBEL tapınağı 40 milyon $'lik bir bütçeyle UNESCO tarafından, parça parça kesilerek, orijinaline maximum sadik kalinarak karaya taşınır. Tam 4 yilda...

File:Panorama Abu Simbel crop.jpg


Sabah 4'te yola çıktın çıktın, yoksa kalırsın..

Abu Simbel'e Aswan'dan gitmek çok meşakkatli.

Yola çikis, Abu Simbel'e varis, tapinaklari gezis, bütün saatler devlet tarafindan izinli saatlerde yapilmak zorunda. Aswan - Abu Simbel yolu çok sıkı güvenlik önlemleri alınan bir yol.

Devletin müsade ettiği tek model şu:

Abu Simbel'e gidecek bütün arabalar, otobüsler saat 3.30'da tek bir noktada buluşacak.
Saat tam 4'te bütün araçlar konvoy halinde yola koyulacak. 
Konvoyun güvenliği ve istikrarı için 120 km'nin altında sürmek yasak.
Saat 7'de Abu Simbel tapınaklarına varılacak.
Tapınakları gezmek sabah saat 7-10 arası.
Saat tam ama tam 10'da bütün araçlar mekanı terk etmiş olacak.
Yine aynı kurallarla 3 saatte Aswan'a dönülecek.

Bir tapınak az gezseydik ne olurdu sanki...

Gemideki zorunlu uyandırma servisiyle sabah 2.30'ta uyanıyoruz.
Yataktan sürünerek kalkıyoruz.
Doğru bir karar mi verdik Abu Simbel'e gitmekle diye sorguluyoruz sersem bir kafayla...
Yahu bir tapınak ta eksik kalsaydı ne olurdu sanki?
Bu Abu Simbel'i görmesek olur muyduk yani birseyimiz mi azalırdı? 
Tatilde bu saatte kalkilir mi hiç? 
diye söylene söylene hazırlanıyoruz...

Alana ilk varan otobüs biziz. Her taraf polis ve jandarma kaynıyor.
Mesele sahiden söyledikleri kadar ciddiymiş.
Tam 4'te hareket ediyoruz. Ve tam 7'de varıyoruz.

Megaloman Firavun RAMSES II'nin tapınakları

Abu Simbel dedikleri 2 devasa tapınak ama nasıl devasa...
Bayaaaa gözünün alabildiğine bir beton yığını...

Ramses II Mısır'in gelmiş geçmiş en ihtişamlı firavunu.
Mısır tarihine damgasını vurmuş, ne yaptıysa tarih olmuş. Öyle biri...

Ancak Fransa'ya girmek için Ramses'e bile vize gerek..

Bugün Kahire Müzesi'nde sergilenen mumyalanmış bedeni, 1976 yılında özel bir sergi amacıyla Paris'e gönderilmiş. 

Tabut içinde gelecek 3000 yıllık bir ölü için bir pasaport hazırlanmış ülkeye girebilmesi için.

Name : Ramses II
Profession: King


Abu Simbel dedikleri Ramses II'nin biri kendisi için, digeri Nefertari için yaptirdigi iki tapinak.

Siz bakmayın Nefertari için tapınak yaptırdığına... 
Nefertari bahane...
Kapida 6 heykel var, 4'ü kendisinin yani 2. Ramses'in, sadece 2'si Nefertari'nin. 
Neymiş? Tapinak Nefertari adınaymış. Laf ola beri gele...

Içeride de bir iki duvarda Isis'in Nefertari'ye "ebedî yasam anahtari" verirkenki resmi o kadar. 
Gerisi yine 2. Ramses, yine 2. Ramses.... 
Adam kendisiyle kafayı bozmuş. 

 



RAMSES II ve favori kadini Nefertari

Bu Ramses ne kadar egocentric, ne kadar kendini begenmiş, resmen megoloman bir firavun.
Inanilmaz !!!
Kendini Tanri sanması da cabasi... Bence öyle sanıyor. 
Abu Simbel'deki kendisi için yaptırdığı tapınakta gördük.
Tapınağın en dibinde 3 Tanri'yla heykelini yaptirmis. Tapınağın bu karanlık yılda sadece iki kere (baharlarda) ve çok kısa bir müddet çok kısıtlı bir şekilde güneş ışınlarını alabiliyor.
Güneş ışınlarının aydınlattığı yerde bu 4 heykelin hangisi bulunuyor?
Tabi ki Ramses'in... 
(Içeride kesinlikle foto çekmek yasak, sadece bu resmi, malum, internetten buldum.)

 

Misir'da her yere girmis, her yerde o var.
Baskalarini silercesine var...
En büyük benim dercesine var...
İnsanın gözüne sokarcasına var...

Büyük bir savaşçıymış, ihtişamlı zaferler kazanmış, Mısır'in en parlak dönemiymiş...
70 yıla yakın hükümdarlık sürmüş, 91 yaşında ölmüş.


"Tarihi kazananlar yazar."

Ne kadar doğru bir laf !!! 
Abu Simbel'deki tapinaklarda gorduk.
Butun duvarlarda diz çokmus, af dileyen insanlar, esir alinan askerler, kumandanlar...
Ne biliyoruz adamin diz çokup af diledigini?
Belki de onuruyla, gururuyla "öldüreceksen öldür, senden mi korkucam" dedi, bir de üzerine küfretti belki? 
Ne biliyoruz olayın oyle duvarlarda anlatıldığı gibi gelişip gelişmediğini?
Bilmiyoruz. 
Çünkü tarihi kazananlar yazıyor.

Veeee
 
92 oglu 106 kizi varmis... (!!!)

(Simdi burada birsey derdim de blogda olmaz, ozelde diyecegim)


Ve 19. kadin efsanevî NEFERTARI

34 kadını olmuş 2. Ramses'in. Amaaaaaa...

Içlerinden birisi en özel kadını olmus. En çok onu sevmis. 
Kendisiyle beraber her yere onun izini de birakmis. 

Çok güçlü bir karaktermis Nefertari. Öyle ne zaman ne yapacağı bilinmeyen, meydan okuyabilen, gerekirse yakıp yıkan, ille de benim istedigim gibi olacak diye direten, kafasinin dikine gidebilen, kraldir, firavundur, kelle korkusudur diye takmayan kendi bildigini okuyan kadınlardan...

Zaten, kimse kusura bakmasin, hanim hanimcik, yumusacik, uyumlu, sevimli bir kadin olamaz 2. Ramses gibi bir firavunu bastan çikartan, kafasina kazinan ve adini tarihe yazdiran...

Yine de...

Nefertari bir Hurrem Sultan olabilseydi o rakam 19'da kalırdı.

Sen kalk 34 tane kadın dene. Ki bi de bunlar kayıtlara geçenler. 
Kim bilir kayitlara geçmeyen daha kaç kadin var...
Ondan sonra de ki  "19 numara iyiydi". Var mi oyle...

Eminim Nefertari çok guçlu bir karakterdir olmasina ama, bir Hurrem Sultan olabilseydi o rakam 19'da kalirdi. 
Daha ileriye gidemezdi...

Sabah'in 2.30'unda kalkip sadece 3 saatlik bir ziyaret için buralara kadar geldigimize hiç pisman degiliz.

Abu Simbel'de biri kendisi için, digeri Nefertari için yapilmis gorulmeye mutlak surette deger, boyut otesi, hayalgucunuzu zorlayan 2 muhtesem tapinak...

Misir'a yolunuz duserse, 3 saatlik gezi için bu kadar yol tepilir mi demeyin.

Tepilir...


Sagi solu belli olmayan kadinlar gibi... : Philae

1 Tapinak 2 Tanri: KOM OMBO

Kalbiniz kus tuyunden hafif olsun...

Champollion'un soyundan gelen adamin hali bir baska oluyor...

Hâyâlimde timsahlarla dolu bir Nil var...

Misir hâyâl edebilecegimizin çok otesinde...








14 Nisan 2013 Pazar

Sağı solu belli olmayan kadınlar gibi... : Philae




Görür görmez aşka inanır mısınız?

Ben inanırım...

Görür görmez aşık olduğum,
1 erkek var...
2 kadın var...
3 şehir var...

Görür görmez vurulduğum, ve çok yakında aşka da düşeceğimi bildiğim kişiler var, yerler var...

Philae Tapınağı bu yerlerden biri...

Değerli olduğu için ulaşılmasi zor herşey gibi...
Suyun üzerinde narince duran eşsiz bir Tanrıça gibi...
Baktıkça gözlerinizi kamaştıran, içinde bir tur attıkça başınızı döndüren, hikayesini dinledikçe aklinizi basinizdan alan, ne zaman ne yapacagi bilinmeyen, sağı solu belli olmayan kadınlar gibi...

Kurcaladıkça keşfedilen, gizli kapaklı bir sürü çekmecesi olan kutular gibi...

Philae...

Tanrıçalar Tanrıçası Isis'e adanmış, hiç şüphesiz en romantik tapınak...
Philae öyle hemen elinizin altında değil. Biraz uğraşmak, çaba sarfetmek gerekiyor.
Önce bir müddet otobüsle yol alıp limana varmak ve oradan Philae'ye gitmek için kayıklara binmek gerekiyor.



Philae'de yine Isis, yine Horus. Bu sefer bir Tanri'yla daha tanisiyoruz. Hathor.
Emzirme Tanriçasi. Cunku Horus'u emziren Isis degil, Hathor...

Isis'in Hathor'un emzirme ve huzur Tanriçasi olmasina dair duyduğu kıskançlık ve Isis'le Hathor arasında annelik ve emzirme rolünün kavgası var Philae'de...






Resimlerde vucut onden, yuz profilden. Neden?

Fark ettiniz mi bilmem, Misir yapitlarindaki butun vucutlar one dogru, sol ayak malum onde, ancak yuzler hep profilden...

Ben once bunu perspectif bilgisi eksikligi sandim.
Hani ne de olsa çizimlerdeki perspectif yetisi Mona Lisa tablosuyla falan gelismis birsey degil miydi?
Ne biliyim, oyle kalmis aklimda.
Ama bunun perspectifle falan alakasi yokmus. Mesele daha derinmis.
Meger oldukten sonra her canlinin bir dubloru olacakmis, ve o sizi profilden taniyacakmis...
Ve bedeninize girip yasayacakmis...

Her bilgiyi baska baska kaynaklardan okuyup tasdik ettikten sonra yaziyorum.

Ama bu bilgi için rehberimizin yalancisiyim.
Sevgilim pek inandirici bulmadi.
Ben de eglenceli buldum, yazayim dedim.


Philae Tapınağı'ni Misir'a kazandiran UNESCO'ya sonsuz teşekkürler...

1900'lu yillarda yapilan yeni baraj operasyonuyla beraber Philae sular altinda kalmis.
Tam 70 yil...

Unesco'ya yapilan nice teklif uzerine, ancak 1970'te tam 15 milyon $ tutarindaki bir operasyonla, Unesco suyun altindaki bu harikulade tapinagi, bu adaciga tasimis.

Ellerin dert gormesin UNESCO...

(Ne var ki, dunya mutlu olsun diye senin ellerin dert gormeye mecbur... Iyi ki varsin Unesco)

 
Sagi solu belli olmayan kadinlar gibi... : Philae

1 Tapinak 2 Tanri: KOM OMBO

Kalbiniz kus tuyunden hafif olsun...

Champollion'un soyundan gelen adamin hali bir baska oluyor...

Hâyâlimde timsahlarla dolu bir Nil var...

Misir hâyâl edebilecegimizin çok otesinde...


10 Nisan 2013 Çarşamba

1 tapinak 2 Tanri : KOM OMBO

1 tapinak 1 Tanri'nin...

KOM OMBO istisnaî...

1 tapinak 2 Tanri

Bir iyi Tanri.. Bir kotu Tanri...
Le bien et le mal


Biri sahin basli HORUS
Digeri timsah basli SOBEK



Kom Ombo Tapinagi hiç suphesiz ulasimi en kolay olani.
Nil kisiyinda, hemen dibinde...
Gemi demir aliyor, iniyoruz, karsiya geçiyoruz. Hemen orda.


Edfou Tapinagi'ndan hatirlarsiniz, kotu kalpli, su aygiri gorunumlu Seth, Horus'un gozunu çikarmisti.
Iste Kom Ombo Tapinagi'nda ilk kez ISIS'in HORUS'un gozunu yerine takma operasyonundan bahsediliyor.

Ve Horus'un gozu bugun dahi Misir'da ters R olarak Tip Bilimi'ni temsil ediyor.

Bir onceki yazimda soylemistim sezeryan dogumun nerden geldigini. Cleopatra'dan.
(Cleopatra'nin Cesarion'u dogurusu)

Bu konuyla ilgili ilk belgeler de yine Kom Ombo tapinagindaki duvarlarda...


Eski Misirlilar'in bilgisine, ongorusune hayran kalmamak mumkun degil.
Herseyi duvarlara yazmislar, herseyi herseyi...

365 gun ve "6 saati" bile onlardan soracagiz...

Misir'da yasam Nil nehrinin taskinliklarina, suyun hacmine bagli olarak dondugunden, eski Misirlilar, bir yili, uretimi baz alarak donemlere, aylara, gunlere ayirmislar.

Ve gunesin hareketlerine bagli olarak ilk takvimi gelistirmisler.

Bir çubuk koymuslar ve o çubugun etrafina dusen gunes isinlarini gozlemleyerek bir yili mevsimlere, aylara, gunlere bolmusler.
Ancak bakmislar ki her yil gunes, çubugun etrafindaki turunu tamamladiginda, isinlar hep çubugun minicik bir kare yanina dusuyor, tam ayni yere dusmuyor. Demek ki tam 365 gun degil.
Arta kalan 6 saati de bu sekilde tanimlamislar.

Kom Ombo Tapinagi'nda en begendigim arsivlerden biri de 1 yil boyunca, hangi mevsim, hangi ay topraga ve uretime dair neler yaptiklarini not ettikleri duvarlar.
Bunlar ne degerli belgeler boyle...



Bir de...

Kom Ombo Tapinagi'ni mutlaka gun batimina yakin gezin.
Isiklar yandiktan sonraki seyir muhtesem...
Tadina doyum olmuyor.
Insan ayrilmak istemiyor.
Bir de Nil'in uzerinde batan gunesi Kom Ombo'dan izlemek...

Boyle bir guzellige insan yerinden kimildamadan saatlerce bakabilir gibi hissediyor...