23 Mayıs 2015 Cumartesi

Önceden tutulmuş bir dilek gibi... : SARDEGNA Adası

Ben orada yeniden doğdum.
Gözünün alabildiğine uzanan o duru suyun içinde,
Bembeyaz kumların üzerinde,
Balıkların arasında,
Teknelerin karşısında,
Kumsaldaki sabah koşularında,
Denizin dibindeki güneş yatağında,
Kum taneleri yapışmış kitabımın sayfalarında,
Acıtmadan yakan güneşte,
Tenimi okşayıp serinleten esintide,
Gökyüzünün muhteşem mavisinde,
Deniz fenerinde,
Çimlerin üzerinde,
Tabağımdaki ızgara balıkta,
Sabah kahvesinde,
Yemeğe doyamadığım İtalyan mutfağında,
Otel odasının balkonunda, balkonun önündeki çam ağaçlarında,
Havuzun tepesinde dolanan kuşların gagasında,
Gün batımında, sabah güneşinde,
Kartpostallara resim olmuş bu sahilde,
Sevgilimin koynunda, kollarında, omuzlarında, gözlerinde...
Ben yeniden doğdum.

Kimse yoktu sanki bizden başka...
Ses yoktu, müzik yoktu, bulut yoktu, denizde dalga yoktu.
Biz vardık sadece...
Aşk vardı, bugünlere şükretmek vardı, huzur vardı...
Mutluluk vardı, bütün bir ömre yetecek sandım...
Yeter belki...

Nefes alıp vermek vardı. Alırken tüm ciğerlerine kadar çekmek havayı, verirken son nefesine kadar boşaltmak, yeni nefese yer açmak vardı...
Otel odasının kapısında "rahatsız etmeyin" yazısı vardı.
Ne olur rahatsız etmeyin, hayatın tadının, hazzının, anlamının dibine varıyoruz işte tam bu anda...
Beni gördüklerinde hemen gülümseyen insanlar vardı. Çünkü hayat vardı...
Hayatı toz pembe görmemi sağlayan rengarenk elbiselerim vardı..

Saat yoktu, teknoloji yoktu, gerçek hayatın konuları yoktu.
Deniz suyu ve kristal beyaz kumlara kendimizi kaptırmış oynarken zamanın sonsuzluğu vardı.

Bu tatil, fırtına öncesi gelen sessizlik gibi...
Fırtına da gelecek elbet, esecek, sallayacak bizi... Zerre kadar korkum yok.
Ömre bedel yaşanmış anlarım, zamanlarım var benim...

Cennetten kopma bu koyda, kumsalda, bu muhteşem Sardegna Adası'nda geçen iki hafta...
Önceden tutulmuş bir dilek gibi...

Tuttuğum bütün dilekler gerçekleşir benim.
Bunu en iyi uğur böcekleri bilir...


























1 Mayıs 2015 Cuma

Bir hafta iki konser : Özgürlük söylemleri: Lynyrd Skynyrd vs Tiken Jah Fakoly

İzmir'den döner dönmez ayağımın tozuyla Paris'te iki konsere gittim bu hafta.

İlki, cumartesi akşamı gitmiş olduğum Lynyrd Skynyrd konseri.

1970'li yıllara damgasını vurmuş Amerikan bir rock grubu.
 Grubun hikayesi çok ilginç. Duyunca etkileniyor insan.

1968 yılında kesin olarak Lynyrd Skynyrd adını alan bu ünlü rock grubunun 3 ana üyesi 1977'deki bir uçak kazasında ölür.

Taaaa 1988'de grubun uçak kazasında ölen esas solistin en küçük erkek kardeşi, abisinin rolünü üstlenir ve orijinal grubun hayatta kalan diğer iki üyesiyle beraber Lynyrd Skynyrd ruhunu yeniden canlandırırlar.



Sweet Home Alabama ve Free Bird şarkıları grubun en bilinen parçaları.

Paris Palais des Sports'da gerçekleşen bu rock konserine gitmeden önce biraz şüpheliydim açıkçası sevip sevmeyeceğimden.
Zira, taaa ODTÜ öğrencilik yıllarımdan beri böyle sağlam bir rock konserine gitmemiştim. Ortam nasıl olacak falan merak ediyordum. Bir de aşağıda ayaktaydık.
Yaş ortalaması hayli yüksekti. Malum 70'li yıllara damgasını vuran bir grup olunca.
Ve herkeste tam bir rocker hava, yüzükler, bilezikler, upuzun saçlar, dövmeler, acaip kıyafetler...
Tabi bunlar Amerika'da herkesin şarkılarını ezbere söylemesine alışmış olduklarından burda biraz bocaladılar, yine de Parisliler de eşlik etmeye çalıştı işte, olduğu kadar...

Valla, ne yalan söyliyim, ben sevgilimi kırmamak için gittim. Malum kendisi iki yıldır gitar çalmaya başladı, bayaa da ilerleme kaydetti kendi kendine. Lynard Skynard'ın da bir sürü şarkısını çalınca biz de kalkıp gittik.

Özgürlük söylemleri çok tat vermedi.

Lynyrd Skynyrd fena değildi de, bana daha challenging birşeyler lazım onu anladım.

Hani o kuş gibi özgürüm, kimse beni değiştiremez, boyunduruğuna alamaz, kendi kararlarımı kendim veririm, iradem var benim söylemleri biraz bayat geldi bana artık.
Bunlarla büyüdük, Albert Camus'nün kitaplarını hatmettik özgür olucaz diye.
Bilmiyorum ne kadar başardık. 
Nedir özgürlük? diye bugün 100 kişiye sorsak 3 tane düzgün cevap gelmez, iddia ediyorum.

TIKEN JAH FAKOLY - Dernier Appel

Lakin çarşamba akşamı  Paris Zenith'te bir konsere gittik ki aman diyim konser miydi, bir Afrika manifestasyonu muydu anlamadım.
Sahnede müthiş bir enerji, yerlerinde duramayan, dünyayı yerinden oynatacakmış gibi dans edip şarkı söyleyen insanlar vardı.
Malum çoğunluğu zenci ve Afrikalı olan bir gruptu bu.
Reggea ezgileri, insanın içini kıpır kıpır eden müzikleriyle şahane bir konserdi.

Konserdeki her parçanın her sözü kışkırtıcı, batı kültürüne gönderme yapan türden.

Hani eğer, sevgilim beni terk etti, dünya başıma yıkıldı, ben ne yaparım, onsuz nasıl yaşarım, nasıl toparlanırım, dünyanın sonu mu bu, tarzı şarkılardan sıkıldıysanız, söyledikleriyle sizi biraz silkeleyecek şarkı sözleri arıyorsanız Tiken Jah Fakoly dinleyin.

Tamam Afrikalı değiliz, bizim meselemiz, bizim davamız, tarihimizden gelen bizim yaralarımız değil.

Ama dünyanın ayıbını sorgulama fırsatı bulacağımız müthiş ezgilerle bezenmiş kışkırtıcı şarkı sözleri.

Ouvrez les Frontieres - sınırları açın diye bir şarkı var mesela.

Ouvrez les frontières, ouvrez les frontières
Ouvrez les frontières, ouvrez les frontières

Nous aussi on veut connaître la chance d'étudier,
La chance de voir nos rêves se réaliser,
Avoir un beau métier, pouvoir voyager,
Connaître ce que vous appelez liberté.

Siz geliyorsunuz, bizim topraklarımızda istediğinizi yapıyorsunuz. Bize gelince, Afrika sen yerinde otur diyorsunuz, biz de sizin yaşadığınız zenginliği yaşamak istiyoruz, çocuklarımız burdan gitsin istiyoruz, sınırları kaldırın, aranıza bizi de alın.. diye haykıran şarkılar...

English Men in New York'un bir başka versiyonu, Africain a Paris de çok duygulu parçalardan.

Herkes cennete gitmek istiyor, ama kimse bedelini ödemek istemiyor, diğer enteresan parçalardan.
(Tout le monde veut aller au paradis, personne ne veut payer le prix)

Şarkıları dinlerken, seyircilerin coşkusunu yaşarken şarkı sözlerindeki derinliğe kapılmadan edemiyor insan, bir sosyolog için kaçınılmaz.

Üzülüyorsunuz. Onları haklı bulmak istiyorsunuz. Batının Afrika'yı tamamen gözden çıkarmış, ona duyarsızlaşmış, karantina bölgesi gibi kendi fakirliğinde çürümeye bırakmış haline sitem ediyorsunuz.

Ancak diğer yandan da bu kadar insan gelişmiş topraklara gelse, hem de üretimde yer almadan, bilgi, ürün veya hizmet gelişiminde yer almadan, batının yine de hakkını yemeyelim, çok ama çok çalışarak getirdiği bu düzen bir kaosa uğramaz mı? Kaynaklar hızla tükenmez mi?

Dünya adil değil. Evet hiç değil. Hiçkimse için değil, doğduğu toprakları seçme şansı olmayanlar için hiç değil.

Bir başka şarkıda kölelikten, kolonicilikten bahsediyor.

Ben, bu tür sosyal konulara kayıtsız kalamayacak bir alt yapıdan geldiğim için neredeyse kendimi bir an Afrikalı gibi hissetmeye başlıyorum.

Bir bakıyorum sevgilim kafasını iki yana sallıyor. Adamın gram umrunda değil.
Bayar onu böyle konular.
Müzik güzel de içindeki felsefe pek sarmadı onu.
Kolonici Fransız torunu işte, yapacak birşey yok.

Ama bir ara şey dedi çok güldüm.
"Stephen Hawking 1000 yıl içinde dünyayı boşaltın yoksa çok büyük tehlike bizi bekliyor diyor. Bunlar hala kölelik, kolonicilik diyor.."

Ne diyelim, herkesin derdi kendine ağır.

Tiken Jah Fakoly'nin Dermier Appel pour Vol Afrika albümü dinleyin, fırsatınız varsa konserine gidin.

Müthiş bir ambians garanti...