27 Haziran 2015 Cumartesi

Yatağın altı, dolabın arkası gibiyim...

Neden yazmıyorsun diye soran arkadaşlarımın sayısı arttı. "Hiç yeni yazı yok. Olmuyor böyle."
İki satır attırmayı bir borç bildim kendi kendime...

Bilmem...
İçime kapanığım bu aralar, dışarılarla işim yok. İçimdeyim.
Yatağın altı, dolabın arkası, fincanın dibi gibiyim...
Hem varim, hem görünmüyorum. Olur bazen öyle.
Mutluyum çok. Sakin, durgun, huzurluyum. 

Hani büyük Avrupa şehirlerinde bazı güzel binalar vardır. Tadilata girerler.
Şehri gezenlere o çalışma görüntülerini göstermemek için binanın üzerine güzel bir resimden oluşan bir muşamba sererler.
Ve "I'm under construction" yazarlar.
İşte bendeki de o hesap...

I'm under construction...
Çalışmalar içten içe devam ediyor, çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür diliyorum.
Neyin tamiri var içimde?
Duvarlar mı yıkılıyor? Sütunlar mı kaldırılıyor? Bilmiyorum tam...

Söyleyeceğim sözler, yazacağım cümleler var. Lakin kesinleşmedi henüz.

Ama bak çiçekler var dışımda. Gülüyorum yine de...


Neler yaptığımı soracak olursanız bu aralar...

Yeni Zelanda'dan arkadaşım geldi geçen hafta. O da tek bir ülkeye sığamayıp bavulunu alıp başka diyarlarda hayat kuranlardan...
3.5 yaşındaki kızı da vardı. Queen Elsa.
Siz siz olun yarın öbür gün biri size "Frozen" nedir diye sorarsa, hani şu meyve parçacıklarını buzla mixerdan geçirip yaptıkları karışım değil mi demeyin benim gibi... Araştırın.
Sonra hediyelerim vardı taa Yeni Zelanda'dan... Gizli. Hadi bir tanesini paylaşayım.
Manuka balı.

Büyük sporcuların yaşam biçimlerini, ne yiyip ne içtiklerini, ne kadar uyuyup, ne kadar seviştiklerini, yani nasıl bir yaşam ritmine sahip olduklarını hep merak ederim ve okurum.
Djokovic'in yaşam kalitesini ve hijyenini çok beğeniyorum. "Serve to Win" kitabını da alıp okumayı düşünüyorum. Hayır, bütün dünyayı peşinden sürükleyen glütensiz beslenme konusunda o kadar emin değilim. Yani kim uğraşıcak onunla tarzı bir tutum içindeyim.
Ama, okudum ki, her sabah koca bir kaşık manuka balı yiyerek güne başlıyormuş Djokovic.
Ve bu çok özel bal da sadece Yeni Zelanda'daki arıların oradaki çiçeklerle yaptığı balmış.
Yeni Zelanda'dan arkadaşım gelmeden hemen önce öğrendiğim bu bilgiyle arkadaşımdan istedim.
Yeni Zelanda'dan Manuka Balı'm geldi.

Sporcu disipliniyle yaşadığım hayatıma bir çizik daha atmış olucam sadece... Bu da bana yeter.


Bunun dışında bir dans gösterisine gittim çarşamba akşamı.
Y Olé de José Montalvo
Théatre National de Chaillot, Trocadéro, Paris.

Çok entersan bir gösteriydi. Ağırlıklı olarak Flamenco müziği ve Flamenco ezgileri taşısa da, dansçı grubu üç gruba ayrılıyordu sanki. Biri Flamencocular, biri bale yani classic dansçılar, diğeri ise bir nevi akrobasi, hip hop ya da modern dans yapanlar...
Ve hepsinin hem de aynı anda, bazen düel halinde o dansa biçilen müziğin dışında da o dansın ezgilerini yapabildiklerini görmek çok şaşırtıcıydı.
Yani Flamenco dansının klasik müzikle, balenin sert Flamenco ezgileriyle yapılabildiğini görmek...
Gösteri 3 Temmuza kadar sürüyormuş. Paris'teyseniz kaçırmayın derim. Çok güzel.

Haaa bir de yeni oyun günü yaptık geçen pazar. 3 oyun oynadık.

L'age de Pierre, yani Taş Devri benim en sevdiğim oyunlardan birisi.

Çok parametresi olan stratejik, ama aynı zamanda doğal kaynak kazanmak için zar atılan yani bir parça şansın da olduğu bir oyun. Ben ikinci bitirdim. Çok keyif aldım. Bu oyun da oyun severlere şiddetle tavsiye edilir. Yalnız biraz uzun sürüyor. 2 - 2.5 saatinizi ayırın.


Bir de bir film seyrettim, çok hoştu. Alman yapımi; Türk bir aileyi konu alan bir film.

Çok eğlenceli, komik, hatta bazen sensüel ve romantik, Türk erkeklerini ve Almanya'daki bir Türk ailesini çok zekice ti'ye alan, biraz da Sex and The City tadında "feel good movie".

Oyunculuk performansı harika. Mesela filmin bütününe çok etkisi olmayan anne karakteri çok başarılı.

Avrupa'da yaşayan ve Türkler'i özellikle Türk erkeklerini sevmeyen, hatta zaman zaman Türkler'e karşı ırkçı bir tutum sergilediğini inkar etmeyen filmdeki Hatice karakterinde kendinizden çok şey bulacaksınız...

Almanya-Fransa ortak ARTE kanalında izledim ben ama isteyenler bulup izleyebilirler.

"Cherche gendre pour pere Turc" (Türk baba için damat aranıyor)

Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar...

Yeni yazılarda buluşana dek hoşçakalın.