31 Temmuz 2014 Perşembe

Ariana'nın ipiyle kuyuya iner miydiniz?

KUNSHISTORICHEN Museum - NATURHISTORISCHEN Museum

Müzeler mahallesinde iki müze düşünün, karşılıklı, her detayıyla birbirinin aynı iki yapı.
Sanki mimari bir kopyala-yapıştır çalışması.

Birisi muazzam bir sanat tarihi müzesi, diğeri dünyanın oluşumu, insanın evrimi, dinazorlar, balinalar...

İkisi de Viyana'nın olmazsa olmazlarından, mutlaka görülmeli...




























İlk olarak sanat tarihi müzesine giriyoruz.
Burada Brughel ve Radolf'un tabloları sergileniyor.
Her taraf inanılmaz büyüleyici ve tarihin binbir yerinden eserlerle dolu.
Artemis'in Viyana'daki bir müzede çıkmasından sonra şöyle bir kanıya varıyoruz :
Bütün bu eserler dünyanın dört bir yanından... Bunların çoğu satın alınmış, herhangi bir zorbalıkla veya başka bir yolla o ülkelerden çalınmamış. Neticede Avusturya o kadar zengin bir ülke ki; bütün bunları satın almışlar..

Mısır'dan mesela, mumyaları satın almışlar, müzelerini doldurabilmek için. Yağma değil.






Mısır demişken, Mısır'a dair Nil Nehri üzerinde bir haritaya rastlıyoruz. Geçen sene çıkmış olduğumuz Nil Nehri seyahatini anımsıyoruz, Assuan, Esna, Philae'ye...
Mısır Nil Nehri gezisi




"Birinin ipiyle kuyuya inmek" deyimi meğer mitolojiden geliyormuş.

Müzede yerde çok enteresan bir resim var. Mitolojik.

GİRİT'te, bir labirentin tam ortasında MINOTOR adlı bir canavar yaşar.
Efsaneye göre her 9 yılda bir bu canavara 7 genç erkek ve 7 bakire kız Monitor'a kurban edilir.
Minotor'a kurban edilmek üzere seçilen erkeklerden bir olan Theseus, Girit'e gidip Minotor'u öldürmeye karar verir.

Girit'te Ariana, Theseus'a aşık olur.
Evlilik sözü karşılığında, Ariana Theseus'a yardım edeceğini ve ona çıkış yolunu bulabilmesi için çok özel bir ip vereceğini söyler.
(Bak bak bak, Ariana'daki işini bilmişliğe, pazarlığa bak sen...)

Theseus labirentte Ariana'nın ipi önderliğinde ilerler ve Monitor'u öldürür. Yine bu ip sayesinde çıkış yolunu bulur.
Monitor'un ölümünün ardından Ariana ve Theseus birlikte Atina'ya gitmek üzere yola çıkarlar.
Ancak Theseus onu Nakşa Adası yakınlarında terk eder.

(Üzülme Ariana. Erkekler o zamandan beri çok fazla bir yol katetmediler. Kadınlar da öyle...)

Bugün bile mağaracıların, keşif yapmak için indikleri mağaralarda yollarını geri bulabilmek için kullandıkları ipe Ariana'nın ipi deniyor.



























Müzede Osmanlılar'a karşı kazanılan zaferleri konu alan bir sürü tablo var.
Barbaros Hayrettin Paşa'nın Tunus yenilgisi'ni anlatan resim çok değerli ve fotoğraf çekmek yasak.
Zira Tunus yenilgisinden sonra Osmanlılar'ın ilerlemesinin durdurulduğunu anlatıyor.
Tunus kilit nokta. Eğer bu savaşı kazansaydı Osmanlılar sırada Marsilya vardı. Orada durdurmuşlar.
Ve Osmanlı orduları Viyana kuşatmasına kadar o kadar kan kaybetmiş ki, Viyana'ya zaten güçleri azalmış olarak saldırınca sonuç kaçınılmaz olmuş.

Çok kıymetli FABERGE Yumurtaları

Bugün Kinder çikolatasının veya Paskalya yumurtalarının nereden geldiğini biliyor musunuz?

İmaparator ailesine tasarladığı Fabergé yumurtalarının yaratıcısı Pierre-Karl FABERGE bugün mücehver ve pahalı bijouterie alanında bir marka olmuştur.

1885 yılında Rus İmparatoru 3. Alexandre'ın, birlikteliklerinin 20. yılını kutlamak üzere Paskalya döneminde karısı Maria'ya emsali bulunmayan içinde sürprizler barındıran pahalı bir mücehver sipariş etmesiyle başlar.
Maria'nın çocukluğundaki takma adı "yumurtlayan tavuk" olup, Fabergé'ye ilhamı bu vermiştir.

1885-1917 yılları arasında toplamda 50 tane Fabergé yumurtası üretilmiş.
Bunların 43'ünün yeri dünyanın çeşitli müzelerinde ve sergilerinde bilinirken, 7 tanesi sırra kadem basmıştır.

Rus İmparatorluk ailesi hazinesine ait Fabergé yumurtası 2014 mart ayında Amerika'da bir bit pazarından çıkarsa?

Amerikalı bir antikacı bundan yıllar önce 10.000 euroya çok şatafatlı altın bir yumurta satın alır. Fabergé yumurtalarına benzediğinden, bu referansla kolay satılacağını sanar.
Ancak yıllar geçer ve hiçbir alıcı tarafından rağbet görmeyen bu kıymetli yumurta elinde kalır.
Artık elinden çıkarmaya karar verdiğinde yumurtanın kayıp Fabergé yumurtalarından biri olduğu meydana çıkar ve yumurtaya tam 24 milyon euro paha biçilir.

Vay be, insanın arada bir antikacıları turlayası geliyor...

Bu Rus İmparatorluğuna ait Fabrgé yumurtalarından birisi de bugün Viyana Sanat Tarihi müzesinde sergileniyor.





























Doğumgünü pastası gibi sürprizlerle dolu Viyana

Fabergé yumurtaları bir bit pazarından çıkarsa...

Sahiden ya, Artemis nerde?

Saray hayatını reddeden sıradışı kraliçe Sisi ve muhteşem Schönbrunn Sarayı

Viyana'da şeytanla sarmaş dolaş: FAUST

Bu ne zenginlik böyle! : VİYANA

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Sahiden, Artemis nerde?

Viyana'da şöyle salaş, Viyanalılar'ın güzel yaz akşamlarında gittikleri samimi ve sıcak ortamı olan bir yer arıyorsanız kesinlikle Naschmarkt'a uğramalısınız.

Burası 145 yıllık şehrin en büyük ve en eski yiyecek-içecek pazarı. Akşamüstü oldu mu pazara paralel yiyecek, içecek yerleri kuruluyor, ortalık şenleniyor.

Buna ilaveten, tam karşıda ünlü Otto Wagner yapılarını izleyebilirsiniz.



Oelimizden çıkıp Albertina'nın önünden geçiyoruz. İçeri girelim mi diye tereddüt ediyoruz. Michelangelo, Rubbens ve Dürrer'in sergileri var. Sonraya bırakıyoruz.

Bu bölgedeki ünlü İspanyol Binicilik Okulu ve Hofburg Sarayı'nın keyfini çıkartıp Michealplatz'taki Ebru'nun heykelini buluyor, fotoğraf çektiriyoruz.

Hofburg Sarayı bahçesi olmayan, Viyana'nın tam göbeğinde bulunan, 600 yıllık Habsburg Hanedanı'nın yaşadığı saray. Bugün hala toplumun kalburüstü kesiminin yılda bir kez katıldığı Viyana Vals gecesi tam da bu Hofburg Sarayı'nda düzenleniyor.



Dünya Müzesi'nin önüne geliyoruz ve bomboş olmasından faydalanıp hemen içeri giriyoruz.
Müzede özel bir sergi var. Dünya turu yapmış zengin bir lordun sergisi.

Franz 1800'lerin sonlarında 10 aylık bir dünya turu yapmış ve topladığı her parçayı sergileyeceği bir müze yapılmasını istemiş. İşte burası o müze: Welt Museum

Bu müze sayesinde Japon Operası'nı gördüm ilk kez. "No Theater" dedikleri, yüzlerinde korkunç maskelerle müziksiz, tahtalara vurararak ses yaptıkları dans ve tiyatro denilebilir. Japon kültürüne dair sert motifleri yine çok net ortaya koyuyor. Hatta biraz tüyler ürpertici...



Müze gezmeye bayılırım.
Her eserin hikayesiyle ayrı ilgilenirim. Neymiş ne değilmiş okurum veya dinlerim.
Ancak, kendi geçmişimle, tarihimle, topraklarımla, kültrümle özdeşleştirebileceğim müzelerde daha da büyülenirim.
Öyle bir müze burası NEUE MUSEUM...
Çünkü İzmir'in ve Efes'in olağanüstü tanıtımını yapıyor.
Her tarafta Efes kalıntıları ve İzmir... Hani Efes'teki meşhur antik kütüphane var ya, işte onun tepesi, Viyana'da Neue Müzesi'nde.



Şimdi sıkı durun.
ARTEMIS...
Hani şu bütün Efes katrpostallarında, tanıtımlarında olan Tanrıça...
Sahiden Artemis nerde? Efes'te değil, ama sanki oranın bir parçasıymış ve hala ordaymış gibi gösteriliyor?

Sahiden Artesmis nerde?
Hani Efes'te değilse, Yunanistan'ın bir köşesindedir değil mi?
Ya da Londra'da British Museum'dadır.
Ya da bilemedin Berlin'de bütün Bergama'yı toplayıp götüren Pergamon Museum'dadır değil mi?

Kimin aklına gelirdi Artemis'in Viyana'da çıkacağı?
Anlı şanlı Artemis tüm ihtişamıyla Viyana NEUE Müze'sinde sergileniyor. Ve görülmeye değer.

P:S: Yalnız taşırken kadının burnunu kırmışsınız kardeşim! Biraz dikkat etseydiniz!





Doğumgünü pastası gibi sürprizlerle dolu Viyana

Fabergé yumurtaları bir bit pazarından çıkarsa...

Sahiden ya, Artemis nerde?

Saray hayatını reddeden sıradışı kraliçe Sisi ve muhteşem Schönbrunn Sarayı

Viyana'da şeytanla sarmaş dolaş: FAUST

Bu ne zenginlik böyle! : VİYANA


20 Temmuz 2014 Pazar

Saray hayatını reddeden asi ruhlu kraliçe SİSİ ve muhteşem Shönbrunn Sarayı.

Koskoca Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna başkentlik yapmış bir şehir Viyana.
Durum bu olunca nice güçlü krallar yaşamış topraklarında, saraylarında.
Ama bir tanesi var ki, eğer Viyana'da sadece 1 tane saray gezebilecek kadar vaktiniz varsa kesinlikle
SCHÖNBRUNN Sarayı...

Saray şehrin biraz dışında kalıyor.
İsterseniz metroyla gidebilirsiniz. 1 saat yol tutuyor.
Ya da bizim gibi taxiye binersiniz 15 dakikada Schönbrunn'a varırsınız. Sadece 11 Euros tutuyor.





























Sarayın dışarıdan görünümü çok ihtişamlı değil.
Bahçesi şahane. Ama daha da şahane olan içinin hikayesi.
Avusturya tarihine damgasını vurmuş HABSBURG Hanedanının bıraktığı yaşam izleri...

Sarayın girişinde çeşitli gezi formülleri var.
Biz Classic Plus Formülünü alıp 43 euro ödedik.

Bu formülün içinde; Bahçe-Orangerie, sarayın içindeki 40 odanın audio guide ile gezilmesi ve çıkışta Bakery animasyonu var. (Meşhur tatlıları Strudeli yapmasını öğreneceğiz.)


































SCHÖNBRUNN Sarayı'nın bahçesi çok güzel. Ferah ferah... İnsanın içi açılıyor.
Ama o sarayın içi yok mu? Böyle bir zenginlik, böyle bir görkem, derinlik az bulunur.
Ve Schönbrunn Sarayı mutlaka audioguide'la gezilmeli.
Ve size çok güzel bir haberim var. Türkçe audioguide'le gezmek mümkün.
Böylesine bir geziyi insan ana dilinde yapabilince mest oluyor, tarihin içine daha güzel akabiliyor...
Ne olursa olsun anadil başka birşey.

Anlatılanları Türkçe dinlemeseydim eğer Avusturya Tarihinin en çok konuşulan kadınlarından SİSİ'yi bu kadar iyi anlayamazdım belki...

Burası bir İmparatorluğa damgasını vurmuş Habsburg Hanedanı'nın sarayı.
Aslında Habsburg'lar Viyana'nın tam da merkezinde Habsburg Sarayı'nda yaşıyorlarmış.
Ve Schönbrunn'un yerinde o zamanlar çok daha küçük, mütevazi bir saray bulunuyormuş. Habsburglar da bu sarayı yazlık olarak, ya da avlanma mevsiminde tatil evi olarak kullanıyorlarmış.

Ancak Türkler Schönbrunn'un yerinde bulunan o küçük sarayı 2. Viyana kuşatması esnasında 1683'te yıkmışlar.

Habsburg Hanedanının baş isimlerinden biri olan Maria Theresa Schönbrunn'ü tekrardan bir av sarayı yani tatil evi olarak yeniden yaptırmış.
Ancak daha sonra hanedan olaral toptan buraya taşınmışlar.

Ne yazık ki içeride resim çekmek yasak.
Ancak kulağınızda her odanın hikayesini, içindeki yaşanmışlığı dinleyerek gezmek, o anda değil başka bir yüzyılda yaşamak ve gerçekten o dönemi anlamak, hissetmek, hatta içinde gezinmek...
Tarifsiz...

Efsanevi Kralları Franz Joseph'in şatafattan çok uzak, son derece sade, sıradan ve mütevazi çalışma odası ve yatak odası görülmeye değer. Çok etkileyici.

Franz Joseph çalışmaya çok önem veren ve ihtişamı sevmeyen, gereksiz bulan tam bir örnek kral.

Çalışma masasının duvarında aynen şöyle yazıyor:

"Bir kral ülkesine hizmet eden 1. işçidir."

Bu mantıkla her sabah 4'te uyanır. İlk önce ibadetini eder ve saat 5'te çalışmaya başlarmış.

Kahvaltı ve öğle yemeğini çalışma odasında kabul eder, yalnız ve işinin başında yermiş.

Çalışma odasının hemen yanında bulunan yatak odası bir kralın odası olmaktan çok herşeye benziyor. Tek kişilik yatağı, hiçbir gösterişe sahip olmayan sıradan mobilyaları, Franz Joseph'in, deyim yerindeyse "Spartalı" konforuna sahip yaşamayı tercih ettiği anlamına geliyor.

Hayran olduğum sözlerinden birisi: "Bir insan yorgun düşene kadar çalışmalıdır."

Franz Joseph'in vefat ettiği yatağını görünce insanın içi bir tuhaf oluyor. Yani fakir ve hiçbir gücü olmayan bir insan da ancak böyle bir yatakta uyurdu. Neden Franz Joseph gibi Avusturya tarihinin en güçlü kimliklerinden biri kendisine bunu layık görmüş diye düşünmekten alamıyor insan kendisini.

Franz Joseph intihar eden büyük oğlunu, deliler gibi sevdiği karısı SİSİ'yi ve ağabeyini kaybettikten sonra 1916 yılında kendisi de bu yatakta vefat eder.

Kaiserin Elisabeth - Kraliçe Elisabeth nam-ı diğer SİSİ : Yaşadığı zamanın dışında sıradışı bir kadın.

Bütün Viyana bir Sisi'dir gidiyor... Viyana'ya gelinceye kadar adını bile duymamıştım.

Elisabeth yani Sisi en büyük kral Franz Joseph'in karısıdır.
Hem karısıdır aynı zamanda kuzenidir. 16 yaşında teyzesinin oğlu olan Franz Joseph'le evlendirilmiştir.

Franz Joseph'in Sisi'ye delice aşık olmasına ve onu mutlu etmek için her türlü çabayı sarfetmesine rağmen Sisi bu evliliği hiçbir zaman içine sindiremez, saray hayatını sevmez ve hiçbir zaman sahiden mutlu olamaz.

Yaşadığı çağın, zamanın çok dışında bir kadın güzeller güzeli SİSİ'nin evliliğe bakışı

Günlüğüne aynen şöyle yazar:

"Evlilik saçma bir kurumdur. 15 yaşında ne olduğunu tam olarak anlayamadığınız bir kurum için bir söz verirsiniz. 30 yıl mutsuz bir şekilde yaşarsınız. Ve bir gün pişman olursunuz. Ama bu sözden geri dönmek için artık çok geçtir. Ve hayat boyu devam edersiniz."

Tüm vaktini güzelliği için harcayan, saray hayatından nefret eden bir kraliçe SİSİ.

Sisi döneminin en güzel kadınlarındandır. Ve güzelliğinin farkındadır.
Vaktinin çok büyük bir bölümünü güzelliği için çalışarak geçirirdi.
Dizine kadar inen saçlarını yıkamak, taramak ve şekle sokmak için günde 3-4 saat harcardı.

Bununla beraber formuna çok dikkat ettiği için, saçlarıyla uğraşmanın dışında kalan tüm vaktini spor yaparak geçirirdi. Ormanda ata biner ve uzun süren hikinglere çıkardı.
Bir gün attan düşer ve bir daha asla ata binmemeye karar verir.

Formunu korumak için açlık diyetleri yaptığından çoğu kez akşam yemeklerinde sofrada bulunmazdı.

Aileyle birlikte olmaya önem veren ve sadece akşam yemeklerini kraliyet usullerine göre yemeyi tercih eden kocası Franzs Joseph'i çoğunlukla yemekte yalnız bırakırdı Sisi.


Sofra adabı, Avusturya gelenekleri

Yemek salonu çok etkileyici.
Avusturya kraliyet sofra adabına göre masanın ortasının hiçbir zaman boş kalmamasına özen gösterilir. Masanın ortası mumlar, çiçekler, meyveler ve şekerlemelerle donatılır.

Misafir ağırlanacaksa gümüş takımlarda yenir, Fransız mutfağı tercih edilir.
Kendileri aile içinde yemek yiyeceklerse Avusturya mutfağı tercih edilir. 6 ila 9 çeşit yemek masaya gelirdi.
Genellikle ana yemek olarak, Franzs Joseph'in tercihi Avusturya Shinitzel'i olurdu sofrada.

(Aha şimdi Sisi'nin neden akşam yemeklerinde sofrada bulunmadığını anlıyorum. Her gün 6-9 çeşit yemek servisi varsa ki, yani sofraya oturmuşken de yenir hani... Yok yok Sisi ben seni anladım. Ben de aynısını yapardım.)

Aslında Sisi saray hayatının tüm usullerinden tamamen nefret eden bir kraliçe.
Sarayın kurallarına uymayı sevmez. Saray hayatını toptan hiç sevmez.

Biraz da bu nedenle, seyahat etmeyi ve değişik kültürler tanımayı da çok sevdiğinden sık sık Viyana dışında bulunmayı tercih eder.

Viyana'da bulunduğu zamanları sevmez, saray hayatının içinde kendisini hapsolmuş hissederdi Sisi.

Teyzesi yani kayınvalidesi her gün saraya onu kontrol etmeye gelirmiş. Ve bir gün Elisabeth günlüğüne aynen şöyle yazmış:

"Her hün buraya beni kontrole geliyor. Ve boğuluyorum. Ona göre yaptığım herşey kötü ve yanlış. Hiçbirşeyimi beğenmiyor."

Sisi, Viyana dışında seyahatte olduğu bir dönemde, Cenevre'de bir İtalyan anarşist tarafından öldürülür.

Karısına çok aşık olan Franzs Joseph'in derin acı içine düştüğü bir vakit muhafızlarına şöyle der: "Bu kadını ne kadar çok sevdim bilemezsiniz..."

 SİSİ 'nin tüm resimleri

Schönbrunn Sarayında kulağımızda audioguide tarihin katmanlarında dolaşmaya devam ediyoruz.

Sırada Maria Theresa'nın daireleri var.

Habsburg Hanedanı'nın tek kadın hükümdarı : Maria Theresa

11 kızı var Maria Theresa'nın. Ve hepsi politik çıkarlar ve hesaplar üzerine çatışma halinde oldukları komşularıyla evlendirilmişler. Bu kızlardan en favorisi tek aşk evliliği yapmış olan Maria Carolina'dır. (Queen of Naples)

Avusturyalılar'ın şöyle bir politikası vardır.

"Düşmanlarımız bırakın savaşsın. Biz onlarla evlenelim..."

Maria Theresa'nın kızlarından biri de hepimizin tarihten tanıdığı Marie Antoinette 'tir.

Tüm kızlar politik çıkarlar uğruna evlilik yapar, en ufakları Maria Josepha 14 yaşında evlendirilir ve 17'sinde öldürürlür. Maria Theresa, o evlenirken günlüğüne şöyle yazmıştır:

"Ne yazık ki Josepha bu kaderi yaşamak zorunda. Umarım bu yükü kaldırabilir. Yüreği mutsuz olsa bile..."

MOZART ilk konserini 6 yaşındayken Maria Theresa'nın huzurunda vermiştir.
Ve İmparatoriçe'nin beğeni ve hayranlığını kazanmıştır.

Hatta sarayın duvarlarında asılı o döneme dair ünlü olayların tabloların birinde, hanedanın 100. yıl kutlamaları ve kızlardan birinin düğününe giderkenki tabloda bir taç giyme töreni konu edilmiştir.

Kronolojik olarak bu durum mümkün değildir. Çünkü Mozart o zamanda 4 yaşındadır ve henüz Maria Theresa ile tanışmamıştır.
Ancak Maria Theresa Mozart'tan o kadar etkilenmiştir ve onun gün gelip çok büyük bir sanatçı olacağından o kadar emindir ki onu saray tablolarından birinde göstermeyi hanedanın imajı için ister.

Maria Theresa hanedanın imajına, zenginliğe ve gösterişe çok önem verirdi.

Kendisi çok büyük bir aşkla bağlı olduğu bir evlilik yapmış, kocasının ölümünün ardından bile çok uzun yıllar siyah kıyafetleri üzerinden çıkarmamış, yasını tutmaya devam etmiş.

Schönbrunn Sarayı'nda Napolyon'a dair de bir bölüm bulunmaktadır. Zira oğlunu Avusturya'da yaşayan amcasının yanına göndermiş ve kendisi de zaman zaman ziyarete gelmiştir. Oğlu burada 21 yaşındayken vefat etmiş.

Shönbrunn Sarayının duvarları resmen tarihsel belge sayılabilecek nitelikte tablolarla dolu.

Monarşinin düşüşünden, Fransız ihtilaline, kızı Marie Antoinette'in idam edilişine kadar tüm detayları sarayın duvarlarında bulmak mümkün.

Shönbrunn Sarayı gezisi çıkışta mükemmel bir bakery animasyonuyla tamamlanıyor.

Avusturyalıların en ünlü tatlısı apple strudel.

Bu arada animasyonu gerçekleştiren genç aşçının da söylediği ve benim de fark ettiğim üzere:

Strudel dediğim bariz bizim börek. Elmalı börek de sen ona.

Aşçı apple strudel tatlısının Türkler'in Viyana kuşatmaları sırasında bu topraklarda aylarca vakit geçirirken kendi mutfak kültürlerini de yaydıkları da ortada.
Türkler'in unuttukları kahvelerle de Türk kahvesini tanımışlardı Budapeşte'de hatırlarsanız...

Sen al bizim böreğin bütün ritüelini, yufkasını, yufkanın inceliğini, içine elma, kuru üzüm şu bu koy sonra apple strudel Avusturya spesiyalitesi olsun.

































Elbette ki atölyenin sonunda yaptıkları strudeli hepimize dağıttılar ve afiyetle yedik.
Söyleyebilirim ki; Viyana'da yediğim en güzel apple strudel buydu. Enfesti. Şahaneydi.

Bir de onların tarifini broşür şeklinde atölyeye katılanlara dağıttılar.
Kendi ülkelerimizde yapıp kendi apple strudelimizin resimlerini çekip onlara göndermemizi istediler.
Sitelerinde paylaşacaklarmış.

Henüz yapmaya fırsatım olmadı.
Bakalım kime nasip olacak ilk appele strudelim?

Sahiden ya, Artemis nerde?

Saray hayatını reddeden sıradışı kraliçe Sisi ve muhteşem Schönbrunn Sarayı

Viyana'da şeytanla sarmaş dolaş: FAUST

Bu ne zenginlik böyle! : VİYANA

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Kızılderililerin Şeref Yasaları


Kızılderililerin Şeref Yasaları:

1 – Dua etmek için güneşle birlikte kalk. Tek başına dua et, sık sık dua et. Büyük Ruh dinler..

2 – Yollarında kaybolmuş olanlara karşı anlayışlı ol. Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, kayıp bir ruhtan kaynaklanır. Rehberlik bulmaları için dua et.


3 – Kendini, kendi kendine araştır, keşfet. Başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme. O senin, sadece senin yolundur. Diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler, fakat hiç kimse o yolu senin için yürüyemez.


4 – Misafirlerine evinde saygıyla davran. Onlara en iyi yiyeceklerini ver, en iyi yatağı ver ve onlara saygı ve onurla muamele et.


5 – Herhangi bir kişiden, bir topluluktan, bir çölden ya da bir kültürden olsun, senin olmayan şeyi alma. O ne kazanılmıştır, ne de verilmiştir. Senin değildir.


6 – Yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol – ister insan, ister hayvan veya bitki olsun.


7 – Diğer insanların düşüncelerini, isteklerini ve sözcüklerini onurlandır. Başka birinin sözünü asla kesme, alay etme ya da taklidini yapma. Herkese kişisel ifadeleri için izin ver.


8 – Başkalarına asla kötü bir şekilde konuşma. Evrene bıraktığın negatif enerji, sana katlanmış olarak geri döner.


9 – Herkes hatalar yapar. Ve tüm hatalar bağışlanabilir.


10 – Kötü düşünceler zihinsel, bedensel ve ruhsal hastalıklara neden olur. İyimser ol.


11 – Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.


12 – Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. Onların yüreklerine sevgi ek ve bilgelik ve hayatın dersleriyle sula. Onlar büyürken, onlara büyümeleri için yer bırak.


13 – Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın. Verdiğin acının zehiri sana geri döner.


14 – Her zaman dürüst ol. 


15 – Kendini dengede tut. Senin Zihinsel ben ‘in, Ruhsal ben ‘in, Duygusal ben ‘in ve Fiziksel ben ‘in – hepsinin güçlü, saf ve sağlıklı olmaya gereksinimi var. Zihnini güçlendirmek için bedenini çalıştır. Duygusal rahatsızlıkları iyileştirmek için ruhsallıkta büyü.


16 – Kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken bilinçli kararlar ver. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu üzerine al.


17 – Başkalarının mahremiyetine ve kişisel yerlerine saygılı ol. Başkalarının kişisel eşyalarına dokunma, – özellikle kutsal ve dini eşyalarına. Bu yasaktır. 


18 – İyi talihini başkaları ile paylaş.


19 – Başkalarının dini inançlarına saygı göster. Kendi inancını başkalarına kabul ettirmeye çalışma.


20 – Önce kendine karşı dürüst ol. Önce kendini besleyemezsen ve kendine yardım edemezsen, başkalarını besleyemezsin ve onlara yardım edemezsin.

15 Temmuz 2014 Salı

Viyana'da şeytanla sarmaş dolaş : FAUST

Opera saatinden önce operanın oralardayız. Etrafını tavaf ediyoruz, bir güzel bir güzel...
Bizim Paris Opera Garnier de bu kadar güzel ama STAATSOPER de harika.
Tabi en tepesinde yine büyük kralları Franz Joseph'in adı yazıyor.

Bu arada hani demiştim ya, opera akşam hoparlörlerle şehre veriliyor diye, işte akşam için yerini kapmaya gelmeye başlamış bile insanlar.
İçeride veya dışarıda herkes opera dinleyebilsin diye hükümetin ya da belediyenin aldığı bu insiyatifi ayakta alkışlıyorum.

























































Operanın içine girdiğimizde kafamızı aşağı indiremiyoruz o kadar muhteşem görünüyor her yer.
Her yerde bir yaşanmışlık, bir yıpranmışlık var. Bunun kokusu geliyor burnuma...
Burada her ne oluyorsa, 1 asır önce başka insanlarla da oluyordu kokusu. Muhteşem.



Opera hiç şühesiz sınıf farklılıklarını çok net görebileceğimiz nadir yerlerden biri.
İçeride gördüğüm her dört insandan 3'ü kraliyet mensubuymuş gibi bir görünüm içinde, o kadar kusursuz ve muazzam seçilmiş dış görünümlerine dair her detay...
Kadınların çoğu zaten kuaförden yeni çıkıp gelmiş, o denli özenilmiş.
Haydi dış görünümü geçtim. İyi bir dış görünüm, şık ve pahalı kıyafetlere bezenmek bugün cebinde harcayacağı son meteliği olan insanların dahi yaptığı bir şey.
Ama o asalet... O duruş. O yalnızca hiçbirşey yapmadan asil ve soylu duruşları insanların?
İşte ona paranın gücü yetmez...
Paranın alabileceği birşey değil...
Damarlarında akması lazım, ruhundan böyle bir asalet varsa çuval giysen farkedilmesi lazım.
Buradaki insanlarda bu vardı.
Etraftaki insanların her biri şirket sahibi veya birer CEO olup burada tanıdığı veya beraber iş yaptığı bir sürü insanla karşılaşıyordu sanki. Bazı grupların arasındaki bu bütünlük hemen fark ediliyordu.

Salona girip yerimizi alıyoruz. Opera başlamadan salonun fotoğraflarını çekiyoruz.
Çok çok büyük bir salon değil. Ancak akustik ses kalitesi dünyanın en iyi opera salonlarından biriymiş. Az sonra dinleyeceğiz, tanık olacağız. Sabırsızlanıyorum.




Bu arada, opera pahalı bir faaliyet evet ama, her yerde okumuştum da inanamamıştım, 5 Euro'ya dahi bilet bulmak mümkün, o günkü opera saatinden 2 saat önce gelip kuyruğa girmek koşuluyla.
Bu biletler internette satılmıyor. Başka hiçbir yerde satılmıyor. Orada olmak gerekiyor.

Veeee, perde açılıyor, Faust başlıyor...




























Günümüzün önemli bir problematiğine dikkati çekerek başlıyor oyun.

Kimse yaşlanmak istemiyor. Ve herkes korkuyor yaşlanmaktan...
Ve kime sorsan kendine göre hiç kimse yaşını göstermiyor.
Halbuki meselenin özü yaş değil. Yaş almak, yaşlanmak değil.
Belki, yaştan bağımsız olarak her zaman güzel olmak mesele olabilir... Ama o bile değil.
Bence ondan da öte, meselenin özü mutlu olmak. Mutlu olmak ve bu enerjiyi yaymak.
Zira, mutlu olan hiç kimse yaşlanmaz.
Ve mutlu olan herkes illa ki güzeldir.

Gençliğini geri almak için ruhunu şeytana satar mısın? : FAUST

Yaşamının son demlerini yaşayan, yaşlanmaktan yakınan, hayatı ıskaladığını düşünen ve genç olduğu günlere dönmek isteyen Doktor Faust'un, şeytanla yani Mephisto'yla olan anlaşmasını konu alıyor eser.
Ruhunu ona vermesi karşılığında Faust'a gençliğini geri vermeyi ve arzu ettiği herşeye kavuşması için ona yardım etmeyi vaat ediyor şeytan Mephistopheles...

İnsan önce aşkı özlüyor. Baştan çıkarma ve çıkartılma durumlarını yaşamak istiyor.
Ve Marguerite ile tanıştırıyor Faust'u Mephisto. Aşık oluyorlar. Ancak Marguerite'nin abisi karşı çıkıyor. Faust Valentine ile girdiği düalloda onu öldürüyor.
Marguerite Faust'tan hamile kalıyor. Ve tam bu esnada Faust onu terk ediyor. Ama aklı yine de Marguerite'te kalıyor.
Marguerite toplum baskısına dayanamayarak doğurduğu bebeğini öldürmek zorunda kalıyor.
Ve sonunda intihar ediyor. Faust bunu duyunca yıkılıyor.
Şeytanla yapılan anlaşmadan elde kalan, koskoca bir mutsuzluk...

Operanın konusundan ziyade elbette ki; sanatçıların performansları için gidiyoruz operaya.

Ve biletçi adam haklıymış.
Meğer Mephisto'yu oynayan Erwin SCHROTT sahiden dünya çapında bir sanatçı, bir sesmiş.
Aman aman o nasıl bir ses öyle, o nasıl gümbür gümbür, gürül gürül bir ses performansı öyle...
Mephisto sahnede yokken onun oynayacağı yerler gelsin diye dört gözle bekliyorum.
Salonu bir dolduruyor ki Schrott'un sesi, resmen inletiyor. Öyle güçlü bir ses.
Yer yerinden oynuyor. Öyle böyle bir performans değil. Olağanüstü...
Sadece ses de değil. Adam gerçek bir karizma. 
Şeytan tüyü var ne de olsa... 
Çok etkileyici, büyüleyici, çivileyici... Ağzım açık kalıyor. Hayranlıkla izliyor ve dinliyorum.

Opera sanatçıları hem tiyatrocu, hem ses sanatçısı. Kelimenin tam anlamıyla mücehverler aslında...
Düşünsenize bütün akşam 3 saat boyunca hem tiyatro oyunu sergiliyorlar, hem de konser veriyorlar.

Bu arada, yerimiz balkondan değil diye almakta tereddüt ettim ya bu bileti; aynı hatayı bir seyahatte ikinci kez yapmadığım için kendimi de kutluyorum.
Ayrıca iyi ki de balkondan değilmiş. Bir de salondan izleme deneyimi elde etmiş olduk.
Ve ne keşfettik biliyor musunuz?
Belki görsel olarak birşeyler kaçırıyoruz, orkestra şefini izleyememek gibi...
Ancak işitsel açıdan sanıyorum daha kazançlıyız.
Zira sanatçıların sesi salonun en sonuna kadar gidiyor, balkonları yalayarak geçiyor ve sahneye kadar gidip tekrar geri dönerek salonun ortasında dağılıyor, ve yavaşça kayboluyor.
Oysa ki balkonda sadece sizin oraya uğrayan sesi duyuyorsunuz, ve ses sizden geçtikten sonra inişe geçiyor.
İnanılmaz bir ziyafet.
Ruhunuz bayram ediyor, size teşekkür ediyor, şükrediyor.

Oyun bittiğinde sanatçılar selamlamaya çıkıyorlar.
Alkışlar yağmur gibi şarıl şarıl yağıyor. Dinmiyor... Susmuyor...
Ve Mephisto, Faust ve Marguerite son alkışlar bitinceye kadar defalarca gidip gidip selam vermeye tekrar geliyorlar. Muazzam bir saygı, bir beğeni ve teşekkür örneği.
Yorulmuyorlar. Bir avuç insan alkışlamaya devam ediyorsa, tekrar çıkıyorlar...

Herkes hem alkışlıyor, hem resimlerini çekiyorlar.
Herkes resim çekiyor, ben de çekiyorum tabi ki.

Mephisto özellikle benim kamerama mı bakıyor, yoksa ben kendi kendime gelin güvey mi oluyorum söyler misiniz?



 
Ve alkışlar sonunda diniyor. Salondan çıkıyoruz.
Bir bakıyorum bir grup insan aynı yöne duğru hızla ilerliyor. Peşlerine takılıyorum.
Meğer sanatçıların çıkacakları kapıya gidiyorlarmış. Çıkışlarını bekleyip imza isteme, resim çekme merasimi..

Sanatçılar birer birer çıkıyor. Ve onları tekrar alkışlıyorum ki her bir kişiye imza veriyorlar, beraber resim çektiriyorlar. Bu ne büyük bir mütevaziliktir böyle, hayran kalıyorum.

Veee, işte Mephisto yani Erwin görünüyor kapıda...

Aynı karede Mephisto'yla bir tane resim alsam yeter.
Sevgilim elinde fotoğraf makinası, beni çekmeye çalışıyor.

Ama o da ne !!!

Durumu fark eden Erwin'in gönlü izin vermiyor.
Ben onunla aynı karede olmaya uğraşırken bir el bana doğru uzanıyor ve beni omzumdan yakalıyor.

Bir de bakıyorum; Mephisto'nun kendisi bana sarılmış, benimle resim çektirmeye kendisi gelmiş...

Neymiş, belki de kendi kendime gelin güvey olmuyormuşum.

Viyana'da şeytanla sarmaş dolaş.

Allah'ım bu günleri de gördüm ya. Şükür...






























Teatro di San Carlo NAPOLİ : Anlatacak hikayelerim var. 


Doğumgünü pastası gibi sürprizlerle dolu Viyana

Fabergé yumurtaları bir bit pazarından çıkarsa...

Sahiden ya, Artemis nerde?

Saray hayatını reddeden sıradışı kraliçe Sisi ve muhteşem Schönbrunn Sarayı

Viyana'da şeytanla sarmaş dolaş: FAUST

Bu ne zenginlik böyle! : VİYANA