22 Kasım 2012 Perşembe

Hawaii'den giderken Edith Piaf'in sarkisinin sozlerini bilmedigim için bana hediye vermedi...

11 Ekim 2011

Insanin hâyallerinin siniri yok...
Dunya gozuyle hayal bile edemeyecegim yerleri goruyorum.
Hawaii'de tatil yapmak ruya gibi birsey... Ve bugun son gunumuz.

Son gunlerin hep biraz buruk bir tadi oluyor.
Biraz havada, biraz kaybolmus, ne yone gidecegini bilmez bir yani oluyor.

Biz de bilemedik...
Bilemedigimiz için atladik arabaya, ruzgar nereye eserse oraya dedik.
Ruzgar golf sahalarina dogru esti...

Meger ne kadar çok yesil alan varmis Maui'de. Hiç gormedigim kadar genis alanlara yayilmis golf sahalari gordum. O kadar genis ki golf alanlari, ilk defa golfun sahiden bir spor olabilecegini dusundum. Bir noktadan diger noktaya yurunecek mesafenin bu denli uzak olmasi...
Evet bir yuruyus sporu...

Anladim simdi neden bizim ulkede hepsi ustsuz

Bu arada, Hawaii'de Kanapali plajinda ilginç bir deneyim yasadim bugun.
Amerika'da normal plajlarda ustsuz guneslenmek yasak.
Yani bayaa bayaa bir gorevli gelip uyariyor, ustunuzu giyin diye.
Yuklu bir para cezasi var. Harbiden yasak yani.
Neden: Cocuklarin ahlakinin bozulmasini engellemek.
Himmm simdi anliyorum neden bizim ulkemize gelip boyle sere serpe ustsuz guneslendiklerini...
Rahat ve açik insanlar olduklarindan degil. Kendi ulkelerinde yapamadiklarindan...

Kalktik Mokuleia Koyu'na gittik.
Oranin denizi, havasi, dogasi, sessizligi bence essiz...

Son bir kez daha tadalim dedik, Hawaii'yi içimize çektik...

Demir almak vakti gelmis Maui'den...

Evimize donuyoruz, Honolulu'ya dogru uçmak uzere basliyoruz hazirlanmaya.

Bu gece havaalaninda bir otelde kalacagiz, yarin erkenden Tokyo uçagimiz var.

Buradan gitmek çok zor olacak demistim zaten, sahiden oyle oluyor...
Evimiz belleyip oyle guzel yerlesmisiz ki buraya bir turlu toplanamiyoruz.

Ama gitmek lazim... Dunya turundayiz...
Kesfedecek daha çok sey var.
Yolcu yolunda gerek, yol daha uzun. Yola devam etmek lazim...

Balayi ve Paris iki kilit kelime...

Her kapiyi açabilir, en sert uçlari yumusatabilir sihirli bir degnek...

Kapalua Havaalani'ndayiz. Minicik bir havaalani, adalar arasi çalisiyor.
Balayi Paris: Hooop valizlerimize odememiz gereken 60 Euros extra check-in'imizi yapan kadin tarafindan hediye ediliyor.
Ordaki Amerikalilar bir ilgi, bir alaka gosteriyor ki...
En ortalama, hatta son kez giyip atmayi planladigim bir kiyafete bile iltifat ediyorlar.
Pasaportuma bakip "Aaaa buraya Turkler bile geliyor, ne kadar guzel." diyorlar.

Butun mesele tum bu farkliliklari ayni bunyede toplayabilmek.

Avrupa'nin kibirli ama asil ve aristokrat yapisinin ardindan bu açik iletisim, bu pozitiflik, bu her daim guleryuzluluk, yakinlik, ulasilabilir olma ve bundan gocunmama durumu, Amerikalilar'in bize kattigi...

Paris'te yasadigimdan beri kulturel farkliliklar meselesi hayatima yon veren bir oge oldu.
Ve bundan daha zenginlestirici bir oge daha bilmiyorum.
Insanlar hep farkliliklara dogru bir egilim sergiliyor. Farkli olani kesfetmek istiyor..

Butun mesele bu farkliliklari ayni bunyede toplayabilmek.
Sentezleyebilmek... Yasam biçimine yedirebilmek, sindirebilmek.
Sahip oldugumuz mevcut degerlere her yeni ogeyi integre edebilmek...
Her yeni ogeye yer bulabilmek...

Mesela Avrupalilar'in estetik anlayisi, oturmuslugu, asaleti ve gelismis zevkleriyle Amerikalilar'in kompexsiz yapisi, açik ve direk iletisimini, animasyonlu, gurultulu ama her daim pozitiflik fiskiran var olma biçimlerini ayni bunyede toplayabilmek...

Iste kopru kurmak diye ben buna derim.

"La vie en Rose" un sarki sozlerini bilmedigim için ben hediye kazanamadim.

Honolulu'daki havaalaninin yanindaki otelimize yerlestik. Yarin sabah Tokyo uçagina binecegiz.
Haliyle bu aksam, yemegi oyle geçistirecegiz.

DA BIG KAPUNA adinda bir pizzaci goruyoruz.
Matah birsey oldugundan degil, etrafta daha iyi birsey goremedigimizden bunu seçiyoruz.

Yerlesiyoruz. Siparisimizi almaya gelen kadin Paris'te yasadigimizi ogrenince basliyor hikayelerini dokmeye.
Ama bunlar digerleri gibi degil, ilginç hikayeler...

20 yil once Georges V otelinde bir aksam yemegi yerken Yannick Noah ile tanismis, ve hâlâ gorusuyorlarmis.
Georges V otelinin Paris'in en luxe 10 otelinden biri oldugunu soylememe gerek yok.
Sonra bir gun Monaco'da tenis maçina giderken Sean Connery ve Fransiz karisiyla ayni arabaya binmis. Tenis maçini izledigi locayi kiminle paylasiyormus? Monaco Prensi'yle...

Kim bu kadin? Meger butun pizza zincirlerinin sahibesiymis.

Ardindan basliyor Edith Piaf'in meshur "La vie en rose" sarkisini soylemeye... Sevgilim de ona katiliyor. Beraber soyluyorlar.

Eh haliyle Edith Piaf'in sarki sozlerine hakim olanla olmayan bir olmuyor.

Uzerinde Da Big Kapuna canavari olan çok guzel bir mavi tshirt hediye ediyor Boris'e.
Bana birsey yok. Neden? Cunku ben sarkiyi soyleyemiyorum.

La vie en rose'un sozlerini bilmedigim için kendimi bir hayli ezik hissediyorum. Ben Turk'um diye açiklama yapiyorum bir de.
Hani hafifletici sebep olur diye. Olmuyor.

Hawaii'deki son gecemiz de yine guzel bir aniyla tamamlanmis oluyor...

Simdi yonumuzu çeviriyoruz.
Yeni maceralara...


Sevince zaman çabuk geçmez...

HULA Dansi

Ciplaklar plaji

Adada hayat bir baska guzel

Sadece ask var...

Cennet HAWAII olmali...

Honolulu Waikiki Plaji



Dunya Turu (7) LOS ANGELES

Dunya Turu (6) SAN FRANCISCO

Dunya Turu (5) ROAD TRIP ( Grand Canyon, Zion Canyon, Bryce Canyon Monument Valley, Yosemite...)

Dunya Turu (4) LAS VEGAS

Dunya Turu (3) BAHAMAS

Dunya Turu (2) MIAMI

Dunya Turu (1) Balayi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder