24 Mart 2013 Pazar

Ayagimin tozuyla MISIR'dan...

Ayagimin tozuyla dun sabah Misir'dan dondum.

O kadar çok bilgiyle ve deneyimle doldum ki nereden baslasam, once ne anlatsam, bilemiyorum...

Kafamdakileri bir siraya koyamiyorum, dizemiyorum...

Boyle bir zenginlik, boyle bir derinlik çok az kulture nasip olur...
 
Sadece kultur degil.

Inanislar... Her birinin gucu ve rolu farkli Tanrilar...


Kendini zaman zaman Tanri zanneden, yasarken, tum mal varligiyla gomulmek uzere ihtisamli mezarlar kazdiran, gun gelecek yeninden dirilecek, yeniden gucu eline alacak sanan (belki de sahiden oyle olan) efsanevî Firavunlar...

7000 yillik bir tarih
3500 yillik sapasaglam dimdik ayakta duran yapitlar, tapinaklar, duvarlardaki yazilar, belgeler...

Agziniz açik kalir...

Boyle ihtisamli yapitlar kimse hayatinda gormemistir, goremez.
Eger Misir'a gelmediyse...

Yil 2004: Ilk defa Londra'ya gidiyorum.
Ve orada BRITISH MUSEUM'u geziyorum.

British Museum, Kahire ve Turin'den sonra en zengin Misir koleksiyonuna sahip olan muze.

Iste ben o gun karar veriyorum.
En kisa zamanda Misir'i gormem lazim...

Muze gezmekten çok zevk alan biriyim. Saatler geçirebilirim.
Hayatima damgasina vuran muzeler var.
Louvre, Pergamon Museum ve British Museum...

British Museum'u gezdigim gunden beri aklimda Misir...
Gitmem lazim, gormem lazim, tanimam lazim, kesfetmem lazim...
Hep uygun bir zaman kolladim. O gun bugunmus...

16 Mart 2013...

Nil Nehri uzerinde bir gemi seyahatine çikmaya karar veriyoruz.

Paris'te bir turlu bitmek bilmeyen kisa, mart ayinda bile yagan kara, dondurucu soguga da artik dayanmiyoruz.

Anlatmaya nereden baslasam...

Her biri ayri karakterde, ayri guçteki Tanrilar'dan, Horus'ten, Isis'ten, Osiris'ten, Ator'dan, Anubis'ten mi,

Boyle bir megolomanlik olamaz dedirten 2. Ramses'ten mi,

Guçlu kadinlardan, Nefertari'den, Nefertiti'den mi,

Birbirinden gorkemli tapinaklardan, oldukten sonra dirileceklerine dair sonsuz inanca sahip firavunlarin bas dondurucu mezarlarindan mi,

Nil Nehri'nin ruya gibi akisindan, etrafindaki manzalaralardan mi,

Her seferinde yeni birsey ogrenecegim engin Misir mitolojisinden mi,

Bugunku Misir halkinin sefalaetinden mi, issizlik, parasizlik, fakirlik basina vurmus çaresiz insanlardan mi, 


Yoksa ayaklarimi yere basip, simdiki masalsi gerçeklige donup, muhtesem gemimiz Le Fayan'dan mi, geminin içinde tanistigimiz birbirinden renkli karakterleden mi baslasam... bilemiyorum...


Biz 120 kisilik muhtesem bir gemide sadece 24 kisiyiz.

SCARABEE grubuyuz.

Scarabée mitolojide mutluluk sembolu demek. O biziz.

Ve hepimiz burada olmaktan mutluyuz, otesi yok...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder