11 Ekim 2014 Cumartesi

Eski dostlarla Paris geceleri : Les Trois Mailletz

Eski dostlarla yeni şeyler yaşamak kadar az şey böyle keyif verir insana...

Bir yandan eskinin gücü, güveni, istikrarı; diğer yandan yeninin bilinmezliği, spontaneliği, sihirli değneği...
Eskinin değişmeyecek olanlara olan hakimiyeti, yeninin mevcut olanları başka başka şeylere dönüştürebilme mucizesi...

Eski dostlar, yeni hikayeler...
Anıları biriktirmeye, üzerine koymaya devam etmek ve hayatın en güzel anlarını cımbızla çekip o anları fotoğraflayıp ölümsüz kılmak...

Bizi beklemeden akıp giden zamanin bir anını seçmek, ve "dur bu an akmasın, hep bizimle kalsın, gün gelip biz değişsek bile bu an hiç değişmesin" diye belgelemek...
Bazen görüntülerin yanından geçip gideriz ama ne fark eder...
O gün, o gece, o hafta, hafta sonu unutulmaz. Derimizin içindedir artık. Bir yere gitmez.

Yazmadığım zaman yaşadığım, yaşamadığım zaman yazdığım hayatıma eski dostlarımdan biri gelirse yaşanacaklar da yazılacaklar da peşinden kovalar insanı. Bir yere kaçamazsın...

Kaçan kim?
Böyle bodozlama dalarız işte.

Bir yer vardı, çok yıllar önce gitmiştim. Yıllar önce de inanılmaz eğlenmiştim. Hatta Paris'te buna eşdeğer bir yer de o günden beri bulamamıştım ama yolum bir daha düşmemiş işte...

Ne zamandır aklımdaydı, Türkiye'den biri gelse de felekten bir gece çalmak istediğimiz bir akşam gitsek diye. O gün bugünmüş işte.

LES TROİS MAILLETZ

Paris kabareleri meşhurdur, bilen bilir. Bilen de Lido'yu falan bilir işte anca...

Halbuki bir yer var; öyle bir yer ki, herkes bilmesin, görmesin, herkes gelmesin diye yerin altına yapmışlar.
İçeri giriyorsunuz öylesine alelade bir piyano bar. Aç kalmasın gelenler diye yiyecek te vermişler sanki, dışarıdan gören giriple girmemek arasında gider gelir, sonunda başka bir yere gider. Öyle silik bir yer.

Oysa ki yerin altında bambaşka bir dünyaya inen gizli, gizemli, olağanüstü bir gece sözü veren bir merdiven var kenarda. Müthiş bir Paris cabaresine sahne olacak bir mahzene inen...

İsterseniz yemekle başlayın, isterseniz sadece kabareye gelin, ama illa ki yerinizi ayırtın, hele hele hafta sonu geliyorsanız.
Az yer var, yerler kıymetli, bakmayın bilinmez olduğuna, hakiki Parisienler öyle bir biliyor ki...

Kabare akşam 23.00'da başlıyor. Ve sabah 5'te bitiyor.

Yerimizi ayırtıyoruz, diyoruz ki, biraz geç başlıyor ama n'apalım, gidelim, bir iki birşey içeriz, olmadi son metroyla döneriz.

Tabi tabi...
Eminim öyle olur.
Kepenkleri kapatıp çıkmadığımıza dua edelim.

23.00 gibi varıyoruz.
Kalabalıktan ve karamboldan faydalanıp, biraz da aptala yatıp ortada tam sahnenin önündeki uzun büyük masanın ortasında bir yerlere kuruluyoruz.
Hatta zeka küpü bu arkadaşım şahane aptal sarışın olduğunu söylüyor gerektiğinde...




























Sokaktan geçiyordum, buraya öyle bir şarkı söylemeye geldim havasinda bir sürü olağanüstü sesle dolu bir grup genç insan ilgimizi, neşemizi, ve tavan yapmış enerjimizi sabaha kadar bağlıyor.

Ama nasıl sesler... Ve nasıl sahne performansları; muazzam, şahane, olağanüstü.

Bir de inanilmaz çeşitli ve renkli... Inanilmaz genis bir yelpaze, geniş bir repertuar hayran kalıyor insan.
Hani bizim büyüdüğümüz her sahnede çalınan şarkılar var ya, eş değeri Fransızca ve Ingilizce şarkılar, hem geçmişten hem günümüzden en ünlü ve popüler şarkılar, Afrika ezgileri ve o gözümüzü ve kulağımızı alamadığımız Brezilyalı kızdan en ünlü Portekizce şarkılar ve Brezilya ezgileri...

Tüm bunlar, hem hepsi beraber sahneden, hem herkes sırasıyla solo geçit veya düet halinde...
Hem dans ediyor, hem şarkı söylüyorlar.

Ancak şekli şemali ne olursa olsun durmayan bütün gece bizi sarmalayan bir enerji ağına kendimizi bırakmış, bilir bilmez şarkılara eşlik ediyor ve dans ediyoruz...





























Ben zaten bütün gece yerimde oturmuyorum. Bir dans bir dans...

Ve hatta sabahın 3'ünde artık yorgun ve evine gitmek isteyen insanlar bile bir de bakiyorlar ben full enerji dans ediyorum, enerjimden nemalanıp geceye tam hız devam ediyorlar.


Bir ara ben kendi kendime masamizin yaninda dans ediyordum ki; o anda şarkı söyleyen genç, sahneden yanıma gelip beni elimden tutup sahneye götürüyor. Brezilyalı kızla dans ediyoruz.

Şarkı biter bitmez tüyüyorum tabi sahneden...



O gece diğer müşterilerin yanıma gelip söylediği sözleri buraya yazmayacağım.
Zaten egom tavan yapmış durumda, şimdi inişe geçme ve ayaklarımı yere basma zamanı...

Yani anlayacağınız benim gibi müşteri her patron başına. Üzerine bir de para veren iş geliştirici...

Durumu fark etmiş ve mest olmuş olacak ki; yanımıza servis ekibinden olmayan biri gelerek;
"Ne içersiniz, patronumuz size bir ikramda bulunmak istiyor." diyor.

Ne içelim? Böyle bir geceye ancak şampanya yakışır.

Hepinizin şerefine a dostlar !




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder