27 Ekim 2014 Pazartesi

Bir film izledim : The Lunchbox

Hafta sonu bir film izledim. Bir Hint filmi.
Dolmuş, gündelik hayatın dışından gelebilecek herhangi bir hamleyle taşmaya hazır duygular fırtınasında izleyiciyi sürükleyen bir film...


İla, kocası tarafından ilgi ve sevgi görmeyen genç, güzel ve mutsuz bir ev kadınıdır.
Kocasının dikkatini çekmek, kalbini yeniden fethetmek ve kendisine iltifat etmesini sağlamak için kolları sıvar ve mutfağa girer. Kocası için özene bezene enfes öğle yemekleri hazırlar.
Ve Hindistan'da çok gelişmiş olan "evden şirketlere öğle yemeği paketi teslimatı" için evine gelen "dabbawala" ya hazırladıklarını verir.
Kocasını özel tariflerle ve özel baharatlarla hazırladığı yemekleriyle memnun ettiğinden emindir. Ne var ki; kocası akşam eve geldiğinde yemeklerden hiç söz etmez, İla ile ilgilenmez. Her zamanki gibi karnıbahar yapmış olduğunu söyler ve İla, lunchbox'ların karıştığını ve yaptığı o özel yemeklerin başka birine gittiğini anlar.

Saajan, bir devlet dairesinin muhasebesinden sorumlu, karısını kaybetmiş, yalnız ve kısa bir süre sonra emekli olacak olan, orta yaşlı bir adamdır.
İla'nın özene bezene hazırladığı nefis yemeklerin yanlışlıkla gittiği adres odur. Kendisi de bu lezzetteki yemeklerle karşılaşınca son derece şaşırır. Ve hatta öğle yemeği için lunchbox siparişi verdiği yemek şirketini tebrik eder.

İla durumu anlar. Ertesi gün yeniden aynı lezzette ve yaratıcılıkta yemekler hazırlar. Bu sefer, lunchboxın içine bir de not yazıp koyar... Ve bu şekilde lunchboxların içinde gidip gelen yazılı bir iletişim başlar.

Başta, temel konu yemekler ve paketin adres karışıklığı olsa da, aralarındaki paylaşım derinleşir.
Birbirlerine iç dünyalarını açmaya başlarlar...

Film, her insanın dinlenilmeye, anlaşılmaya, söylediklerinin ve yaptıklarının karşısındaki kişide bir tepki uyandırmasına, kısaca hayatta tutunacak bir insana duyduğu ihtiyaca vurgu yapıyor.
Son derece beklenmedik şekilde kurulan bu ilişkiyle birbirine tutunuyor İla ve Saajan ve bir amaç var ediyorlar kendi kendilerine...

Filmin belki de en can alıcı meselesi, lunchboxların karışmasıyla oluşan bu arkadaşlığın nereye doğru gittiği...

The wrong train can get you to the right station? 
























Senarist ve yönetmen Batra Ritesh'in esas olarak Hindistan toplum dinamiklerini anlatmak gibi bir kaygısı olmasa da filmde toplumun sosyolojik ve ekonomik yapısı hakkında birçok dokuyla karşılaşıyoruz : Geçim mücadelesi, ekonomik yetersizlik, yalnızlık, yollardaki alt yapı yetersizliği, ağzına kadar dolu toplu taşım araçlarına mecbur insanlar...

Filmde benim dikkatimi çeken bir diğer mesele bu lunchbox'ların dağıtım sistemi.

Okuduklarıma göre, Hindistan'da oldukça gelişmiş olan bir sistem bu.

Yani birileri (dabbawala) her gün öğle saatlerine doğu evinize geliyor, kutu kutu üstüste dizerek hazırladığınız çıkınları koyduğunuz çantayı alıyor ve tüm Mumbai'yi, bisikletle, otobüsle, kamyonetle vs... ile şirket şirket gezerek çalışanların eşlerinin verdiği öğle yemeğini dağıtıyor.
Öğleden sonra lunchboxlar toplanıyor ve geldikleri evlere geri gönderiliyor.

Hem de hatasız bir şekilde !!!

Temel olarak, alınan adres ve teslim edilen adrese dair kutuların üzerinde renkli kodlama şeklinde çalışıyor sistem.

Öğle yemeğini restaurant'larda yemeyi tercih etmeyen ofis çalışanlarına her gün yemek hazırlıyor ev hanımları. Bu da, pazarda değişim değeri olmayan, ancak "domestic labour force" çatısı altında global bütçeye katkı sağlayan ev kadnının da rolünü görmemizi sağlıyor film.

Kayda alınmayacak kadar düşük hata payıyla çalışan bu sistem modern teknolojik sistemleri alt ediyor.

2010 yılında, Harward Business School, The Dabbawala System: On-Time Delivery, Every Time, adında bir çalışma yürütmüş, tamamen insan iş gücüne dayalı bu çok yüksek kalitedeki hizmetin püf noktalarını araştırmis.

Başı belli, sonu belli, mutlaka mutluluk ve çıkış vaadeden filmlere alternatif bir film izlemek istiyorsanız LUNCHBOX ı kesinlikle tavsiye ederim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder