2 Aralık 2013 Pazartesi

Bruges'da tutkunun yarattigi yansima ve bireysel romantizmin dogusu

Blogtan once gezip gordugum yerler "sayilmaz" gibi geliyor bana.
Bu sayilmaz, yazmadin çunku orayi, git yine gez. Yaz, oyle sayalim.

New York'a da yeniden gitmem gerekiyor, Londra'ya da, Roma'ya, Floransa, Kophenag, Prag, Barcelona, Andaluzya, Berlin, Krakow, Marakesh, daha bir suru, bir suru yere yeniden gitmem gerekiyor.

Malaga'ya yeniden gidip bir boga guresi izlemem ve bunu kanli canli yazmam gerekiyor mesela...
Ya da Aushwitz'e gidip tuyler urpertici Yahudi kamplarini ve hayatlarin sondugu gaz odalarini nefes nefese yazmam gerekiyor...

Isim zor. Ben onlari yine de kaleme alirim almasina ama...
Cok sevdigim ressam arkadasimdan ogrendigim bir prensip var: Her donem baska biriyiz. Ayni tabloyu, ayni malzemeyle, ayni boyayla yapmak istesem bile, ruh halime gore firça vurusum, kullandigim boya orani bile degisik... Ayni tabloyu bir daha yapamam yapmak istesem bile...
Iste, bendeki de kelimelerle o hesap.
Yazmak istesem bile o seyahatleri, ayni ruh hali, ayni kafa yapisinda olmadigimdan; seçecegim kelimeler, deyisler, tanimlamalar farkli olacak.
Uzerine yeni bir yasanmislik koymadan eski bayatlamis yasanmisligi çikartip isitip koyamam bloguma.

BRUGES

Ahhh Bruges nasil da sicaciktin. Soguk bir kis gunu gitmistim ilk defa, 2007 Aralik 15. Atkilarimizi dolamistik simsiki, ama usumuyorduk. Brugges usutmez. Brugges kollarini açar, sarip sarmalar, isitir adami. Ustune bir de o muhtesem çikolatalarindan sunar. Oyle anaç, oyle misafirperverdir...

Ikinci kere bir bahar gunu gittim. Gordum ki Bruges'de mevsimlere gore degisen bir durum yok. O hep canli, hep romantik...

Ben yazamadim Gulin yazmis.
Hem de nasil yazmis... Gulin bayildimmmm. Hele romantizm yaklasimlari harikulade etkileyici ve çok orjinal.
Romantizm nedir sahiden de?
Ya uzak dururuz, ya cilkini çikaririz, ya "zayiflik" deriz, ya "duygusallik". Nedir meselenin ozu?
Bir sehir nasil, ne sekilde romantik olabilir, bize o havayi verebilir ve bizi bunun içine sokabilir?

Iyi ki bu yaziyi yazmissin Gulin. Iyi ki Bruges'u sen anlatmissin. Kalkip gidesim geldi simdi. Bruges'u yeniden kesfedesim geldi.
Basliga da"tutku" kelimesini ilistirmissin ya; ok bir yaydan çikmis ve hedefini vurmus misali...
Ryokanlarda kalip Zen bahçelerinde iç yolculuga çikmak gibi...
Gulin'i hatirlayacaksiniz, "Zen Bahçesinde Ben'i bulma, ya da Ben'den Uzaklasma" yazisindan.

www.bnce.blogspot.com

Gulin Gursoy'un kaleminden sahane bir Bruges seyahati yazisi.
Gitmek için can atacak, valizlerinizi simdiden hazirlamaya baslayacaksiniz. 

Benden tavsiye: Sicak bir kahve yapin kendinize, fincaninizla geçin yazinin basina. Bence bu yazinin yanina çok yakisir kahve. Ya da sicak çikolata...


                                                    *************************


Brugge’da Tutkunun Yarattığı Yansıma, Bireysel Romantizmin Doğuşu
Planlanan, bazen planlanmayanı önünüze çıkarırsa, tümüyle gelişine ve kendine özgüdür, ertelemeden yaşanması gerekir. Haarlem’e yaptığım gezi ve arkasına eklenen Amsterdam, Brugge, önüne geleni yaşamanın ayrı bir keyif olduğunu gösterdi. 
Arkadaşımın düğününde tanışıp, arkadaş olduğum ve onun arkadaşıyla çıktığı yolculuğun üçüncü kişisi olmuştum. Plansız, beklentisiz, bir bakşa planın parçası olmuştum. Bir daha görme fırsatım olmaz diye düşünerek yola çıkmıştım. Bireysel beklentilerim ön planda olmadan, geldiği gibi yaşayıp andan keyif alma çabasıydı sadece beklentim. 
Fıkralardaki gibi, Bir Amerikalı, bir Hollandalı ve bir Türk olarak yola çıktık.  

Herkesin romantik olarak adlandırdığı bir yerdi ve beraber gidilmesi gereken kişilerin önemli olduğu vurgusu taşıyordu insanların cümleleri. Söylenen ve söylenmeyen herşeye rağmen yola çıktık bir kere diye düşündüm. Ekstra anlam yüklemeden, geldiği gibi yaşamalıyım dedim kendi kendime. Romantizm nedense, cümle içinde kullanıldığında beni rahatsız eder. İçinde biraz yapaylık hissederdim ya üzerine fazla anlam yüklendiğini düşündüğümden ya da beceremediğimden olsa gerek. Bilmezdim bu yolculuğa çıkana kadar, bir gün herkesin kendi tanımını yapabileceğini hatta bireysel romantizmin yaşanabileceğini, tanımlanabileceğini.


Yol boyu kalacağımız yerin hikayesini dinlerken, anlatılanlar masal gibi gelmişti, insanın biraz abartı vardır diye düşünmeden edemeyeceği türden. Mevsim kış olunca yağmur kaçınılmazdı. Bulutlar ve yavaş yavaş yağıp, inceden inceye insanın içine işleyen yağmur, çoğu zaman insanın içini üşütür, biraz karamsarlık verir. Ustüne üstelik tarih kokan bir yerde karamsarlık daha belirgin ortaya çıkabilir diye düşünebilir insan. İlginç olan Brugge’da yağmurun etkisi, bütün bilinenlerin tersineydi sanki, üşütmüyordu, renkler daha canlıydı. Bulutların arasından sızan ışığın yansıması, yağmurun ve bulutların hikayesini başka dilde söylüyordu. Yol bitip konaklayacağımız iki odalı otele geldiğimizde, 14. yüzyildan kalmış, herşeyiyle orjinalliğini koruyan bu binanın, gothic dönemde yapılmış binalara, Brugge’un siluetini yaşatan kanala baktığını ve bu görselin oluşturduğu bütünlüğün bir anda insanı başka bir yüzyıla götürebileceğini düşünememiştik.  



Otelin sahibi ve işletmecisi Sanatçı David’le tanıştığımızdaysa, Brugge daha farklı bir siluete bürünmüştü. David’in yaşadığı tutkunun, yarattığı tutkuya dönmesi an meselesiydi. Ağzından çıkan kelimelerin dansı ve ortamın büyüsü, beni alıp bir başka dünyaya götürdü. İlk anda çok tanımlayamadığım ama çoğu zaman doğanın üzerimde oluşturduğu hafifleme duygusu diye düşündüm. Biraz daha fazlasıydı, nefes almanın güçleştiği, bulutların üzerinde yürürcesine hareketlerin yumuşadığı, yüz kaslarının gevşediği, başka zamanlara yolculuğun yapıldığı ve kişinin içinden başka bir ben çıktığı an olarak ifade edilebilen. Gözlerinle ya da elinle dokunabildiğin her şeyin çok sana ait ama sendeki bir şeyi ortaya çıkarabildiğini görebilmek çok ta bildiğim duygulardan biri değildi. Sanırım tanımlanan romantizm buydu. Bugüne kadar kilişeleşmiş romantizm tanımının bende yarattığı yapaylık hissinden çok uzaktaydı, bazen kelimeler daha anlamlı gelir ya, işte romantizm o anda benim için daha anlamlı bir kelime olmuştu. Yazılan çizilenin ötesinde bu duygu çok bireyseldi, kimi zaman nefes almayı engelleyecek kadar güçlü. Bireysel yaşanan romantizm, olası bir şey miydi, bir an düşündüm, aşk bireyseldi ya romantizm o da bireysel olabilir miydi, kesinlikle bunu rahatlıkla kelimelerle savunabilirim. 
Bir başkasının yaşattığı değil sizin kendi içinizde yarattığınız tutkunun dışa vurumudur romantizm.
Bir tutkunun karşı tarafta yararttığı ama tümüyle kaynağın bireysel olarak yaşadığı his değilmiydi ki, romantizm. Tutkunun yolculuğuydu, gerçekte dile gelişinin karşı tarafta yarattığı etkiydi. Bu duygu yaşanırken karşılığında bir insan ya da canlı yoktu, sadece canlının yarattığı enerjinin diğer canlı üzerinde oluşturduğu etkiydi. 
Brugge, tekbaşına  bina değildi, ya da içinde geçen kanal ve onun içindeki yansımalar, gezintiler değildi. Arnavut kaldırımıyla döşenmiş bu şehirde yaşayan insanlarda başka bir telaş vardı. Güneş açtığında ışığın şehrin üzerine düşürdüğü duyguları yakalayabilme, içtiği biranın lezzetini paylaşabilme ve onu dillendirebilme telaşıydı. Ziyaret edenin bir daha gelmesi adına çok sebep taşıyordu. Brugge, duyguların dile geldiği, hatta kanalda özgürce yolunu alabilen kuğular gibi, duyguların ortalıkta gezdiği, cinsiyeti olmayan, ziyaret eden, yaşayan bütün canlıların taşıdığı ve ortama bıraktığı enerjiyi yansıtıyordu.  
Akşam olup, ışıklarla görselin başka bir boyut kazanması artık çok şaşırtıcı gelmiyordu. Başkasına gerek duymadan, ışığın ve gölgelerin dansıyla yaşanan romantizm artık, insan bedenini tümüyle sarabilecek güçteydi. İnanılmaz güzel, ama bir o kadar da sade bir bahçeye bakan Nuit Blanche Guest House penceresinden dışarıyı seyretmek, 14. yüzyıla dönüşü hızlandırıyordu. Ulaşılmanın zor, ama o kadar da tutkunun yoğun olduğu döneme yolculuktu sanki. Bu yolculuk yüzyıllar önceden hazırlanmıştı. Brugge, 14. yüzyılda sanatını konuşturan sanatçıdan, bugünün sanatçısına tutkunun, enerjinin aktarıldığı yerdi. 
Bu aktarış ertesi sabah kahvaltıda da devam etti. Artık emindim, bireysel romantizm yaşıyordum ve karşımda kahvaltı tabağı duruyordu. Sunulan kahvaltı değil de, seyretmem ve duyguarımı anlamam adına hazırlanmış naturmode çalışmaydı.
Bir daha görme şansım olmayacağını düşünerek çıktığım bu yolculukta, bendeki başka beni keşfetmiş, romantizmin tanımını baştan yapmıştım. Bireysel romantizmin, filmlerde ya da kitaplarda anlatılandan öte başka bir şey olduğunu görme telaşıydı bendeki. Yeni bir şeyleri keşfetmiş olmanın  telaşı. Bende yarattığı o duyguyu hatırlama isteğiyle bir daha gelebilecek miyim ya da başka bir yerde bunu hissedebilecek miyim telaşıydı.
Thanks Mike, Thanks David and Thanks Jerome
Gulin GURSOY
www.bnce.blogspot.com 

Zen bahçesinde beni bulma ya da benden uzaklasma

1 yorum:

  1. Cok cok guzel mi guzel, ince mi ince... Siir gibi bir sehrin siirimsi bir sekilde aktarilmasi!
    Bruges tecrubesinin bir parcasi oldugum icin cok mutluyum. :)

    YanıtlaSil