8 Aralık 2013 Pazar

Teatro di San Carlo: Anlatacak hikâyelerim var.

Avrupa'nin en eski opera ve tiyatrosu, dünyanin bile sayili tiyatrolarindan birisi Teatro Di San Carlo...

Göz kamaştırıcı, büyüleyici, çivileyici, olağanüstü bir tiyatro burasi.
Böyle zamanlarda kafamızın oynar başlıklı olduğuna şükredesim geliyor.
Sağa çevriliyor, sola çevriliyor, yukari kaldiriliyor, asağı indiriliyor, o şekilde öylece uzun süre kalabiliyor. Ne kadar başarılı bir dizayn şu kafatası sahiden bayılıyorum. Her yere bakabiliyorum. Dakikalarca öylece kalabiliyorum.

Tipki San Carlo Tiyatrosu'nda olduğu gibi, bunu yapabildiğimi bazen daha fazla fark ediyorum.


Tiyatroyu dışarıdan bir tavaf ediyoruz. Dışari çıkıp programa göz atıyoruz.
Bir de bakiyoruz ertesi aksama Verdi'nin AIDA Operasi'nin biletleri satiliyor.
(Aslinda bu, halka açik ve gösteriye denk son provalari. Ama hiç prova gibi degil, normal bir gösteri bu.)

Opera yüzyıllardır elit ve rafine bir sosyal aktivite. Gelen insanlarin zerafeti ve dış görünümlerine gösterdikleri özen, operayla neredeyse özdeşleşmiş.

Hiç hesapta yoktu. Giyecek kiyafetimiz bile yoktu...

Sirt çantamizi kapip Napoli sokaklarini sarmaş dolaş arşınlamaya, güzel Napolitaine yemeklerinden yemeğe, Vezüv'e çikmaya, Pompei'nin harabelerinin tozunu attırmaya geldik.

Şöyle saçımı başımı yapıp, üstüme jilet gibi bir siyah elbise, ayağıma siyah topuklu ayakkabılar geçirip Opera'ya gitmek vardi. Ama... artık üzerimizde ne varsa...

İnsan anlatacak hikâyeleri oraninda zengindir.

Hayatin sürprizleri ve spontane gelişmeler olmasa bu kadar çok anlatacak hikayemiz de olmazdi.

Hikâyeler...
Insan anlatacak hikayesi oldugu oranda zengindir.
Ve ben bir dolu zengin FAKIR insanlar biliyorum...
Benim gözümde en büyük zenginlik kayıtsız şartsiz, tartışmasız insanin hikayeleridir. Bazen biriyle tanisirsiniz, en pahali pabuçlar vardir ayaginda, ya da en pahali spor arabaya biniyor, sehrin en luxe semtinde oturuyordur. Ama, anlatacak hikayesi yoktur...
Bence anlatacak hikayesi olmayan bir kisiden daha fakir kimse yoktur.

Teatro di San Carlo'da AIDA Operasi (Verdi)

Opera izlemek için en iyi yer kesinlikle ve kesinlikle ikinci veya üçüncü kat balkon, mümkünse sahne karşısı. Ama zemin kat asla degil.
Neden mi?
Orkestra Sefi'nin o insana küçük dilini yutturan gösterisini kaçırırsınız da ondan.

Her melodinin her notasının çıkacağı aleti, çıkacağı şiddeti, vereceği duyguyu, yeri göğü inleteceği çapi, tınısının süreceği saniyeyi biliyor. Hem işitsel hem görsel bir şölen, orkestra şefini izlemek tarifsiz bir keyif...

Italyanlar ne kadar şanslı. Klasiklerin çoğunun Italyanca olduğunu düşünürsek konuyu anlamakta hiç zorlanmiyorlar. Sahnenin tam ortasinda bir yerde söylenen tum şarkilarin sözleri ayni anda yazili olarak geçiyor. Biz de işte aynı dil ailesinin bir çocuğu olarak nasıl olsa tüm kelimelerin kökleri ayni diye fazla zorlanmadan takip edebiliyoruz.

Aslinda Notre Dame de Paris'yi, yani Casimodo ve Esmeralda'yi taniyorsaniz konular birbirine çok benziyor. Hep buyuk bir ask, hep karmasik bir ask, hep umitsiz bir ask, hep politik veya askeri engeller...
Ve sonunda ask hem maglup, hem galip...

AIDA operasinin sonunda da oyle. Diyorsunuz ki, gerçek ask bu iste. Beraber olamiyorsak, beraber oluruz.

Eski zamanin sinemasi opera. Saatlerce, 4 saate yakin sürmesi ondan.

Cok boyutlu, çok konulu, çok mekanli ama gorsel olarak bunu sinema gibi gosteremiyor, bunu hayalinizde canlandirtiyor.
Hareketler birer dans kareografisi, dialoglar ise dunyanin en ozel sesli insanlarindan opera sarkilari.
Tum bunlar 2 saate sigmiyor. Hem nasil sigsin?
Mesela mesaj vermek gibi kaygisi yok. Bir hikaye anlatmanin da otesinde, ruhunuzun sinirlarini delip geçmek, zevk çitanizin boyunu yukariya çekmek.
Operanin bu kadar pahali bir aktivite olmasi da çok net açiklaniyor.
Sahnede gordugunuz her bir kisi bir sanatçi. Okuduklari okullar, konservatuarlar, AIDA Operasi'nin kadrosunda olabilmek için girdikleri yarislar, hepsi elit birer sanatçi, ses sanatçisi, balerin, muzisyen. Bize sunulan bu çok ozel opera gosterilerinin de bize kattigi zenginlik oraninda bir bedeli var.

Sevgili Sencer Hocam, benimle gurur duyuyor musunuz?
Sozunuzu dinliyorum, hatta operayi çok seviyorum, senede bir ya da iki kere gidebilmek istiyorum.

Bu da ikinci katta, sahnenin ortasina bakan kraliyet locasi

 O Italyan beyefendisi bana yerini vermeden rahat edemedi.

Balkondaki locamiza geldigimizde, on tarafta sandalyede 70-75 yaslarinda uç Italyan oturuyordu.
Sahneyi gormek için ayakta durmak zorundaydik, yerimiz çok ortada olmadigindan oturarak goremiyorduk.

O hayli yasli Italyan beyefendisi derhal kalkti ve bana yerini verdi. Oturmam için o kadar israr etti ki mahcup bir sekilde oturdum. Kendisi arkaya geçti. Ve 2 saat boyunca o yasta ayakta durarak operayi izledi.
Ben gencim, hem de sporcuyum. Saatlerce ayakta durmak bana viz gelir. Ama...

O Italyan beyefendisi, yaninda ayakta duran bir hanim varken oturmayi kendisine yediremedi, yakistiramadi.
Boyle buyumus, boyle gormus, boyle ogrenmis, hayati boyunca boyle yapmis. Simdi degisebilecek birsey degil. Mesele, benim için operayi ayakta izlemenin sorun olup olmamasi degil.
Mesele ben ayaktayken onun oturuyor olmasi. Ve bunun onun için normal olmamasi.

Bu eski usul adap, nezaket ve zerafet karsisinda saygiyla egiliyorum. Ve o Italyan beyefendiye huzurlarinizda tekrar çok tesekkur ediyorum.




























Teatro Di San Carlo: Anlatacak hikayelerim var

Ve Napoli buram buram tarih kokuyordu

NAPOLI: Italya'nin asi çocugu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder