29 Aralık 2013 Pazar

CIRQUE PINDER: Sirk müptelasıyım...

Dedim ya, Noel hemencik bitmez bizim buralarda.
Hadi 24'ünü, 25'ini geçirdik diyelim, eh sonra ocak ortasına kadar sarkan hediyeleri var bunun.

Her hediye öyle hediye paketinde gelmez.
Bazen süslü püslü güzel bir karta yazılmış bir davetiye şeklinde gelir.
Ya da direk adı konur.
Noel ağacının dallarına asılı, adınıza alınmış bir sirk bileti sallanır mesela...

Sirk benim için Fransa'da, Noel ve yeniyila girişle çok özdeşleşmiş, bağdağmış bir şeydir.
Zaten sirkçiler de bunu biliyor. En büyük sirkler aralık, ocak ayında konuşlanıyor Paris'e.
Cirque du Pekin , Cirque du Moscou, Cirque du Soleil...



CİRQUE PİNDER

Kuzen Caroline'in bu yılki şahane Noel hediyesi.

İzmir'de doğmuş, büyümüş ve Ankara'da okumuş biri olarak, ilk sirk deneyimimi Paris'e geldiğim yıl edindim.

Ki, o da bir Noel hediyesiydi... PEKİN Sirki.
Gösteriden o kadar büyülenmiştim ki, gözlerim yerlerinden fırlıyordu izlerken.
Çıkışta, tamam, dedim. Bugün, burada, ilk sirk deneyimimin ardından itiraf ediyorum:

BEN BİR SİRK MÜPTELASIYIM!

Pekin Sirki ertesi yıl Paris'e yeniden geldi; gidip kendi ellerimle aldım biletleri.
Pekin sirkini en son 3 yıl once tekrar izledim. Dördüncü kez ne zaman gideceğim diye bakıyorum.

İki yıl arayla iki kez Las Vegas'a gitme fırsatım oldu.
Ve orada evet insana küçük dilini yutturacak gösterileriyle dünyanın 1 numaralı sirki Cirque du Soleil ile tanıştım. Cirque du Soleil çıtanın boyunu belirlemişti benim için. Muhteşemdi, soylenecek soz yoktu.
Ne mutlu bana ki; Cirque du Soleil'in birbirinden etkileyici 4-5 gösterisini izleyebilme fırsatı buldum. Gösterilerin yazıları da var blogta.

Sonra yine geçen kış, yine hemen Noel ertesi sevgilimin Noel hediyelerinden birisi ozel bir sirkti.

Bu gösteri hem dudak uçuklatan bir show, hem de dünyanın en iyilerinin seçildiği bir gösteriydi.
Okullarından daha yeni mezun olmuş yeni yetenekler çeşitli dallarda tek, duo veya grup bir sirk gösterisi sunuyorlardı.
Ve dünyanın en büyük sirk yöneticileri jüri koltuğunda onları izliyor, ve ilk üçe imzalanacak kontratlar ve ödenecek rakamlar yarışmanın ödülünü oluşturuyordu.
Dünyanın çeşitli metropollerinde yapılan bu yarışmanın finali geçen sene Paris'te olmuştu ve tabi ki kaçırmamıştık.

Diyeceğim odur ki; 10 yılda kendime bir hayli sağlam bir sirk deneyimi yaptım.

Bir sirki diğeriyle karşılaştırabilecek, artı veya eksik yanlarını söyleyebilecek,
hedeflediği seyirci kitlesini analiz edebilecek,
bazi olmazsa olmaz numaraların hangi sirkte daha iyiydi diye bir "ranking" oluşturabilecek kadar deneyimli bir sirk izleyisine dönüştüm.

Ancak Pinder Sirki, "sirk izleyicisi deneyimi"mde bir ilke imza atmamı sağladı.

Diğer sirklerden farklı olarak bu sirkte ilk kez hayvanlar da vardı, gösterinin neredeyse yarısını oluşturan hayvan terbiyecilerinin vahşi sayılan hayvanlarla showunu izledim ilk kez.


PİNDER SİRKİ / Cirque du Pinder

En son söylenecek şeyi en önce söylemiş gibi olacağım ama bu yazıda bunu en başta söylemek uygun düşecek gibi...

Kuzen Caroline'in 5 ve 3 yaşlarındaki çocuklarıyla, hep beraber gideceğimiz bu sirkte hayvanların da olduğunu duyduğumda açıkçası biraz şüpheci yaklaştım olaya.

Benim sirkten anladığım bir takım insanların çıkıp, insan bedeninin güç, hareket, denge ve esneklik kapasitesine meydan okumasıdır...

Hayvani mayvanı karıştırmasaydınız keşke diye aklımdan geçirdim, ne yalan söyliyim, sonra da neyse dedim, bir de böylesini görelim. Eski usül sirk yani hayvan terbiyecili.. Artık böyle sirk anlayışı kalmadı, herkes gösteri izlemeye gidiyor.

Bence sirke hayvanları da dahil ederek izleyici kitlesini genişletmeyi, içine çocuklari ve çocuklu aileleri de almayı hedeflemişler. Başarılı da olmuşlar.
Bu kadar çocuğu aynı anda bir tek sirkte görebilirsiniz. Hani "Bu ne ya? Sirk mi burası?" boş bir laf değil.

En son söyleyeceğimi ilk önce söylüyorum:

Pinder sirki, hem de hayvanlı mayvanlı, aslanlı filli, develi, sihirbazlı, jonglörlü, strapezlerde uçuşanlı, akrobasinin dibine vuranlı tek kelimeyle harikulade...

Meğer bu Cirque Pinder, Cirque du Soleil'den bile daha çok bilinirmiş Fransa'da.
Meğer Pinder sirkine hayatında bir kere olsun gitmemiş biri bulunmazmış. Her çocuğun bir Pinder sirk deneyimi muhakkak varmış Fransa'da.
Pekin sirkine dördüncü kere gitmeyi hayal edinceye kadar burnumun dibindeki Pinder sirkine daha önce neden hiç gitmemişim ki acaba diye düşündüm birden...

1854 yılında William ve Georges PİNDER kardeşlerin İngiltere'de kurdukları Pinder sirki 1983'ten bu yana EDELSTEIN ailesinin.

Babalarının yanında yaz tatillerinde çalışarak sirk dünyasına girmiş olan Sophie ve Frédéric EDELSTEIN kardeşler bugün Pinder sirkini her yönüyle taşıyorlar.
En çok ta sahnede...

Show başlasın...

Sirk çadırına girip yerimizi buluyoruz.
Bu sirk çadırlarını nasıl yapıyorlar böyle devasa, içinde herşey düşünülmüş, herşey var ama portatif...
Bugün burda yarın başka yerde...
Tüm artistler sirk karavanlarında yaşıyorlar. Hem bize hayal kurduruyorlar, hem kendileri de gerçekliğin dışında yaşıyorlar.

Bir rüyada yaşamak ve bir rüya yaşatmak işiniz olsun ister miydiniz?

O aslanlar nasıl sus pus öyle ! Pes!!!

Aslanı nasıl biliriz?
Efendim oturduğu yerden oynamaz, keyfine düşkündür, vahşidir, isterse atiktir, yırtıcıdır ama göstermez. Oturduğu yerden mecbur değilse kımıldamaz.

Pavlov'un köpeğinden tut klasik koşullanmanın bütün halleri gözümüzün önünde.

İlk show 12 aslanı maymun eden, sirkin sahiplerinden Frederic Edelstein'ın.
En başta, işte hayvanlar çıktı aman ne olcak onu yap bunu yap sonra da kap et parçasını dedim.
Ama yok adama bak bir kafesin içine girmiş, 12 tane aslana ayağını oraya koy, buraya koyma, şimdi sen gel üzerimden geç, elini ver falan diyor.
Bu aslancıklar da hem de vahşi hallerini koruyarak, bunu da arada sırada göstererek yapıyorlar.
Aslanların boyun eğmedikleri zamanlar oluyor, işte adamın nasıl iyi bir aslan terbiyecisi olduğunu asıl bu zamanlardaki kriz yönetiminden anlıyoruz.
Onları sakinleştirirken showuna devam ediyor. Turunu atıyor. Eti bütün aslanlar değil, sakinleştirdiği aslan kapıyor.

Bir numara vardi ki çok etkileyici. Bu aslan terbiyecisi yere uzanıyor tamamen.
Ayaktayken, kullanmasa da elindeki kırbaçlarıyla pek bir güçlü görünüyordu. Ama yere uzanınca bir zayıflık haline girmiş oluyor ve tüm aslanlar hareketleniyor. Ancak, ne yapsalar beğenirsiniz? 3 aslan tüm cüssesiyle adamın üzerinde uzanıyor. İnanılmaz !!!

Aslanların biri saldırmaya kalksa diye bir grup kişi hamleye hazır kapının önünde bekliyor.
Ancak olası hamleleri aslancıkları öldürmek değil. Tazyikli su sıkıp etkisizleştirmek. Gezi işi yani.

O develer nasıl ermiş, nasıl olgun bir yüz ifadesi olan, ne güzel hayvanlar öyle.

Aslanlardan sonra sırada ortaya karışık var.
İşte her türlü hayvanla bir takım numaralar yapıyorlar. Zebralar, lamalar, develer, efendim o bu şu...
Ama ben develere hayran kaldım. En iyi arkadaşım olsun istedim birden.
Hiç develeri düşündünüz mü? Kanlı canlı deve gördünüz mü hiç?
Çocukken gittiğimiz hayvanat bahçelerini demiyorum. Daha iyi koşullarda ve mümkünse yakından hangi hayvanları gördünüz?
İçinde bulunduğunuz tünelin tepesinden bir aslan gelip uzandı mı mesela?
Avrupa'da yaşayan arkadaşlar bilirler, hayvanlarla içiçe bir sürü aktivite var burada.
Gören bilir, hayvanları bir belgeselde görmekle gerçeğini görmek aynı değil
Gördüğüm her hayvandan sonra bunu söyledim hep kendi kendime.

Develer çözmüş bu alemi...

Develer... Bir devenin o çirkin vücudunu, hörgücünü yakından gördünüz mü mesela?
Yüz ifadesini yakından incelediniz mi? Ben gözlerimi alamadım.
Hayvan sanki sürekli gülüyor. Hep mutlu, hep iyimser. Hayvan kibirsiz, sıfır ego.
Hayvanda ben neler yaşadım, neler gördüm geçirdim bir bilsen halleri...
Beni bir dinlesen bendeki hikayeler dipsiz kuyu tavırları. Deve aşmış. O çözmüş bu dünyanın hallerini, insanlığın kehanetini, nereden geldik nereye gidiyoruz, sanki develer biliyor...

Jonglör Seteven MUNOZ: Sopaları düşürdün diye bırakıp gitmek var mı?

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, o kadar iyi değildin.
Başta bir iki şak şak aldın, bir iki sopayı yere düşürdün sonra konsantrasyonun dağıldı sopaları her numarada düşürmeye başladın.
Üstünde ateş yanan sopaları çevirmeye başladın, elin yandı acısından gidip suya bastın.
Esas büyük numaran, ateş yanan sopaları çevirirken havada salto atmayı başaramadın. Sahneyi bırakıp gittin. Ayıp olmasın diye o kadar alkışladılar ki seni geri dönüp saltolu numaranı tamamladın.
Pinder sirki eminim seni böyle de seviyor ama ben sevmedim.

Şu jonglör olayı dedin mi Dünya Turumuzun Bahamas Adaları bölümünde, gemideki o Jonglör çocuğu tek geçerim.
20'li yaşlarının başında olup sirk tecrübesi olmamasına rağmen nasıl yetenekli, nasıl başarılı ve yaratıcı bir gösteri sunmuştu bize...
En az 6 farklı objeyle jongling yapmıştı. Bunlardan biri ateş çıkartan sopalar değil kesiciliğini izleyicilere test ettirdiği bıçaklardı.

Üzülme Steven. Benim için jongling çıtasının boyu zaten çok yüksek. Şu ana kadar, gemideki o Amerikalı genç jonglörü geçen olmadı...

Magnifique Sophie EDELSTEIN ve Spartacus'ün klonlanmış 5 hali...

Sahneye bir takım adamlar çıkıp dans etmeye başlıyor.
Hayır onlar nasıl vücut öyle !!! Hani nasıl eski çaağlarda Afrodit'in güzelliğini görmeye giden halk bu güzelliği görebilmek için Afrodit'e hediyeler bırakırmış tapınağına, bu adamlar da öyle olabilir.
O nasıl bir cazibedir öyle... Tüm kasları tak tak tak çizilmiş gibi, hepsi gözüküyor.
Sırt kasları paramparça, harikulade. Ama ben size birşey diyeyim mi bunlar çikolata veya bir dondurmayı en son lise yıllarında yemişlerdir, yoksa nasıl korursun o kasları, definition kolay mı öyle?

Sophie Edelstein yukarıda da söylediğim gibi hem sirkin sahibi ailenin kızı, hem dünyaca ünlü bir sanatçı, hem de Pinder sirkinin Artistik Direktörü.
Aynı zamanda da bir femme fatale. Şahane bir kadın. Çok güzel.

Ben showunu da çok başarılı buldum. Çok beğendim. Bir illüzyon. Ancak sıradan bir illüzyon değil. O Spartacüsün klonları adamlar sürekli dans ediyorlar. Onlar zaten birer dansçı.
Sihirbazlık gösterisinde bazı numaralar var, sahiden şaşkın şaşkın bakıyor insan.

Sevgilim çıkışta sordu. Las Vegas'taki David Copperfield'ın gösterisi mi bu mu dedi?
Valla ne yalan söyliyim, David Copperfield'ın o trene insanları bindirip kaybettirme numarasından başka herşey artık adının şöhreti üzerinden gidiyor.

Ben Sophie'nin performansını çok beğendim.
Hayır yanındaki Spartacüslerle hiç ilgisi yok bu değerlendirmemin.



Akrobatie olmazsa ben ona sirk demem...

Evet şimdi gelelim ciddi meselelere...
Benim en beğendiğim gösteriler genelde bir klasik olan TWO MEN SHOW.
Yani iki adamın birbirini taşıyarak yerde ya iplerle ya halatlarla çekilerek havada bir takım akıl almaz denge, güç ve esneklik gösterileri yapması...
Genelde biraz daha yapılı olanın daha az hacimliyi tek eliyle hem kendini hem üzerinde taşıdığı diğer vücudu yerden havalandırması mesela...
Birbirlerine sadece omuzları değerek havada dengede kalmaları...
Bacaklarını zıt yönlere doğru paralel açarak tek birinin kolunun üzerinde taşınmaları mesela...
Üstün...
Bu Two Men Show için bu iki Ukraynalı adam sadece bu sezon için sirke alınmış. Umarım gelecek senelerde de kendilerini izleyebiliriz.

Bu hususta yine inanılmaz etkilenmiş olduğum Cirque du Soleil'in MYSTERE isimli gösterisindeki iki adamın aynı temalı showuydu. Burada ikisine de tam not veriyorum.
Daha mı iyi çalışıyorlar bilmem, iki adam showlarında hata payı çok zayıf oluyor. Her yaptıkları hayranlıkla izleniyor.

Kırmızı kordona dolanmış Valeri

Bir de böyle perde gibi birşeye kendini dolayarak, yere çakılacakmış gibi akrobatik hareketler yapılan bölüm var.
Ben buna düğüm atma sanatı diyorum.
Zira bu sanatçılara ilk önce iyi düğüm atması öğretiliyor bence, nasıl çat diye asılı kalacaksın havada tek ayağın perdeye düğümlü kalarak...

İşin şakası bir yana en sevdiğim gösteriler arasında da bu bölüm de vardır.
İnsan vücudunun ne haller alabileceğini en güzel görebileceğimiz durumlardan biri de budur.
Zaten bir klasiktir. Her sirk gösterisinde mutlaka vardır.
Sirk olmayan gösterilerde de vardır. Olmazsa olmazlardan.

Ölüm çarkında Crazy Wilson

Sirklerdeki en büyük kazalar en sona saklanan genelde bu ölüm çarkı denilen yerde çıkıyormus.
Hani şu büyük bir çark var, o döndükçe siz dönüyorsunuz, kolay görünüyor. İçeride herkes yapabilir sanıyorsunuz.
Ya dışarısında?
Çığlık çığlığa izlediğimiz bir gösteri oldu. Adam deli, taklalar atıyor, koşturuyor, ayağa bir kaysa bitti yerde, büyük ihtimalle ölür ya da ciddi bir yeri kırılır.
Bütun salonun adrenalinini tepeye fırlatan herkesin gözlerini kapayarak izlediği bir gösteri oldu bu.
Bayıldım...
En son Vegas'ta Cirque du Soleil'in Beatles gösterisi içinde izlemiştim. Ambians ve adrenalin düzeyi bu kadar yüksek olmamıştı. Zaten bu makina tepesinde fazla yaratıcı olamıyorsun.
Düşme yeter.



























Pinder Sirki'ni Fransa'da yaşayan, buralardan yolu geçen herkese tavsiye ederim.
Mesela seneye birilerine bir Noel hediyesi olarak düşünün. Bence harika bir hediye olur...

Ben Pinder sirkine artık her sene giderim.
Pekinler'de Canada'larda aradığımız olağanüstü şeyler bazen bir de bakmışız burnumuzun dibindeymiş...

Bu sene, Noel'de almış olduğum iki gösteri hediyesi daha var.

Dedim ya, bizim buralarda ocak ortasına kadar Noel...


THE DREAM


Cirque du Soleil: ZUMANITY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder