1 Aralık 2016 Perşembe

Singapur'u Keşif - Haftanın Özeti

Yap boz hayatları seviyorum.

Bir yere kurulup yerleşip oranın her yerini, her köşesini arşınlayıp, içine çekip, derin dostluklar kurup, yeni ritüeller, alışkanlıklar, başka başka yaşam biçimleri edinip, bir gün gelip tak orayı terk etmesini, pılımı pırtımı toplayıp, bohçamı alip başka bir yere atmasını, herşeye sil baştan deyip yeni bir yerde yeni bir hayat kurmasını seviyorum.

Yap boz hayatları seviyorum. Göçebe ruhluyum. Böyleyim...

Bir insanları bırakmıyorum elimden hepsi o.

Beni korkutmuyor yer, iz, yol yordam bilmemek, kimseyi tanımamak, "confort zone" da olmamak...
Herşeye baştan başlamak, yeniden inşa etmek, ederken büyümek, bildiklerine eklemek, eklenmek... 

Yabancıların, yerleşik düzene kafalarında geçememekle eleştirdiği, Türkçe'de "nerede yaşıyorsunuz?" sorusunun karşıtının "nerede oturuyorsunuz?" olması bana çok uyuyor.

Evet şu anda Singapur'da oturuyorum ama yarın pılımı pırtımı toplayıp başka bir yere gidebilirim, geri dönebilirim, dünya üzerinde herhangi bir noktayı seçip oturmaya orada devam edebilirim. Böyleyim...

Gerçi... Bunun bir bedeli var. Bu bir değiş tokuş.
Bazı şeyleri buna değiştim ben. Kısacası düşlerimi düşlerle ödedim.

Şimdi zaman, Singapur yollarında yürüme zamanı...

Singapur'u keşif

Singapur'da Singapur'lular gibi hawker centerlarda yemek yemeyi çok seviyorum. Ama cuma akşamı canım acaip Fransız mutfağı çekiyor. Ve Garçon da yiyoruz. Tabaklarımızı görür görmez kendimizden geçiyoruz. Çok lezzetli. Evimize çok yakın, dünya mutfaklarının bulunduğu Essen Pinnacle diye bir yerin içinde. Burada ayrı bir yerden de içkini alıyorsun, hemen yanındaki standta. Ordan da bir kadeh beyaz Avustralya şarabı alıyorum. Avustralya'da savignon üzümünden böyle nefis şaraplar olduğunu bilmiyordum. Harika.

Tiong Bahru

Keşfe evimize yakın semtlerden başlıyoruz. Tiong Bahru diye bir semt var. Paris'in Marais'sine benziyor. Son zamanlarda yükselen bir yıldızmış burası. En göze çarpan özelliği buradaki evlerin boyunun üç katı geçmemesi. Yani Singapur'un o meşhur gökdelenlerini buradan görmüyorsunuz. Başka bir havası var. Bugün yarı turist yarı Singapur'lu olup elimizdeki rehberin tavsiyesine uyuyoruz ve Tiong Bahru Market and Food Center'da yerli yemeklerden yiyoruz.

Aslında Tiong Bahru'yu bu kadar trendy hale getiren bir Fransız bakery. Tiong Bahru Bakery
Burada her türlü Fransız patisserie'sini bulmak mümkün. Güzel bir kahve de cabası...




Marina Bay ve Clarke Quay

Bu yerler için apayrı bir yazı yazmam gerekecek biliyorum ama zaten bugünkü sadece gözlerimizi gezdirdiğimiz bir akşam, alıcıgözle bakmıyorum. Daha sonra alıcam. Vaktim olduğunda...

Clarke Quay her hafta sonu gelinse hiçbir zaman insanın canının sıkılmayacağı cıvıl cıvıl cafeler, barlar ve restaurantlardan oluşan keyifli bir yer.  Bir akşam mümkünse girls out şeklinde deneyimlemem lazım sonra yazacağım.

Marina Bay Sands Light Show

Marina Bay Sands Hotel hiç şüphesiz Singapur'un Eiffel Kulesi...

Bir de Merlion'u da unutmamak lazım tabi ki, o da Singapur'un simgesi.

Suyun kenarına ne kursanız oraya hayat getirir, neşe, coşku, mutluluk getirir değil mi?
Marina Bay de aynen öyle.
Görkemli Marina Bay Sands Hotel ve altındaki her türlü ihtişamlı yapı bu şana şan katıyor.






















Marina Bay Sands'in light şovuna denk geliyoruz. Neden bilmem çok etkileyici bulmuyorum.

Güzel yine de, bak karşı kıyıda tek başına duran binanın canı sıkılmış, bizimle iletişim kurmak istiyor, kalbini mi kıralım, bize göz kırpıyor işte, dans ediyor, cevap vermeyelim mi yani, verelim tabi ki...
Alkışlıyoruz biz de...




Kemeraltı'ndan hallice bir Chinatown

Çinliler her şehirde kendilerine muhakkak bir mahalle edinip orayı minik bir Çin'e dönüştürmeyi beceriyorlar sahiden de. Başka şehirlerde başka Chinatownlar da gördüm. Londra'da, New York'ta, San Francisco'da... Ama ben sadece New York'takini ikna edici buldum, sahici buldum. Gerçekten orada minik bir Çin var sanki ve turist gelmiş gelmemiş değil dertleri, orada kendi ülkelerindeki gibi yaşamak olsun yeter gibi.

Açıkçası Singapur'dakinden çok daha fazla şey bekliyordum, ne de olsa yaşayanların büyük bir çoğunluğu Çin asıllı, gerçi onlar kendilerini tamamen Singapur'lu görüyor ve Çin'le alakaları olmadığını düşünüyorlar. Ne tuhaf değil mi, bizde de biz aslen bilmem nereliyiz, bilmem nere göçmeniyiz, bizim dede toprakları bilmem neresidir demek bir gurur kaynağıdır. Neyse...

Singapur'daki Chinatown benim gözümde Kemeraltı'ndan hallice... Çok beğendiğimi söyleyemem. Zaten Çin yemeklerini de çok sevmem. O zaman İzmir marşıyla geliyorum, mehter marşıyla gidiyorum...

Singapur'da arkadaş

İnternet ve sosyal medya sağolsun, artık arkadaş bulmak, sosyal çevre kurmak çok kolay.
Dünyanın öbür ucuna da gitsen, hatta daha gitmeden biliyorsun ki orada arkadaşların var.
Hizli bir getirisi bu teknolojinin...
Çarşamba günü öğlen 7 şahane Türk kadınıyla Grand Hyatt Hotel Pete's Place  de buluşuyoruz, ve İtalyan mutfağından oluşan güzel bir öğle yemeği eşliğinde sohbet ediyoruz.
Singapur öyle bir yer ki kimileri geliyor kimileri gidiyor... Ben geleli 10 gün oluyor, içimizden biri 10 gün sonra Singapur'dan ayrılıyor. Hayat böyle... Yapacak birşey yok.

Bugün de resmen bir blind date yaşıyorum.
Bizim çok özel bir grubumuz var. Gönlümdeki adı hala yüzde elli. 80 kere isim değiştirdik, hatta son adımız ne oldu bilmiyorum bile. İşte o grubumuzdan çok sevdiğim Bologna'lı arkadaşımın beni şu anda Singapur'da yaşayan Milano'lu arkadaşıyla buluşturması... Bence globallik budur. Ne olacak ki başka?

Yağmurlu ve çok ta keyifli olmayan bu Singapur gününde beni görmeye buralara kadar geldiğin için teşekkür ederim. Sohbetimiz yarım kaldı. Devamı haftaya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder