16 Ocak 2017 Pazartesi

Singapur doludizgin...

Bana şöyle dedi: "Dilara Singapur'u nasıl buluyorsun? Senin Paris'e aşık olduğun gibi aşık olunacak bir yer değil burası, de mi?"

Bu, en sevdiğim şeylerden biri.

Herhangi bir konuşmada söylemediğim bir sözün, bir cümlenin biz sohbet ederken birinin ağzından çıkması... Bloğu okumuş o zaman, derim içimden, mutlu olurum.
Zira... Ben ona Paris'e aşık olduğumu hiç söylemedim. 
Zaten aşk bu, öyle zart diye söylenmez, hatta bazen hiç söylenmez.
Ama yazdım ben. Bloğun adını bile öyle koydum. Kaç kere, kaç farklı şekilde yazdım bunu ben...

Bloğun okunması şüphesiz beni çok mutlu ediyor, çok memnun, çok tatmin ediyor.
Bazı kişilerin okuması ayrıca değerli...
Onlar biliyor kendilerini gerçi. Blogtan geçen ayak izlerini görmezsem yazının benim için eksik kalacağını biliyorlar.
Gizli takipçisi olduklarım var yani benim.
Onlar beni takip ederken, gizli gizli ben de onları takip ediyorum, okumuş mu okumamış mı diye...

Wild Honey'de düzenlenen sabah kahvesinde bunu duymak hoşuma gitti.

Din Tai Fung - Paragon 

Perşembe günü, Boğaziçili Turco-İtalyan bir arkadaşımla öğle yemeği yedim.
Asya mutfağını pek sevmem ancak Din Tai Fung gerçekten çok severek tekrar gideceğim bir yer.
Sebzeli steamed dedikleri raviolileri bir şahane.

İzmir'li Boğaziçili bu pek zeki kadın muazzam bir kariyer yapmış, benim de çok ilgili olduğum marketing, communication, PR, event management alanlarında. Anlattırdıkça anlattırdım eski işlerini. Özellikle brand manager olarak yaptıklarını hayranlıkla ve ilgiyle sanki okulda bir lecture dinliyormuş gibi dinledim. Kendimi on the job training'te hissettim. Çok güzeldi.
İnsanların dinlemek yerine konuşmayı tercih etmeleri garip.
Bence kazançlı olan her zaman dinleyen kişi. Zira ben, benim ağzımdan ne çıkacağını biliyorum, ama senin ağzından ne çıkacağını bilmiyorum.
Ve bu da, karşıdaki kişi şayet bilgi, deneyim, paylaşım cömertliği gösterirse dinleyenin kazanması demek.

Bu arada birşey fark ettim, Singapur'da çok fazla Boğaziçili var. Avrupa'da genel olarak ODTÜ'lülerle karşılaşırken burada çok fazla Boğaziçi'liyle tanışıyorum. Bu da, Boğaziçi'nin daha çok market ve business oriented bir okul olduğu savını doğruluyor sanki.

Cumartesi BBQ - welcome party - yeni arkadaşlıklar

Müthiş bir Türk komşumun olduğunu geçen sefer yazmıştım.
Bana dedi ki; cumartesi müsaitsen barbekü alanını rezerve ediyorum. Hoşgeldin partisi.
Saat 16'da indik aşağıya.
Bir çiftle daha tanıştık. Onlar da beraber vakit geçirilmesi inanılmaz keyifli insanlar.
Barbekü ve balık erkek işi biraz de mi? Onlar mangalla uğraşırken biz kadınlar aperitiflerimizi aldık.

Türk misafirperverliğinin haddı hududu yok galiba.
Hiçbir şey getirme dediğin biri bile gelirken koca bir salata, kocaman bir ev yapımı humus, bir tepsi kıymalı börek ve koca bir tiramisu ile gelebiliyor.
Böyle bir cömertlik, böyle bir özveri, hamaratlık herkesin harcı değil. Müthiş takdire şayan...
Ve o humus yok mu o humus, o nasıl birşeydi öyle, böyle bir humus yemedim ben hayatımda. Üstün !

Herşey mükemmeldi. Çok teşekkür ederiz.
Etler şahane, organizasyon şahane, ortam, muhabbet, insanlar şahane...

Bugün düşündüm de bazı günler, geceler insanın ömrüne ömür katıyor.
Bu, bir ocak günü, tatildeymişiz gibi havuz başında yapılan bu bbq partisi ömrüme ömür kattı...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder