5 Ağustos 2012 Pazar

Görür görmez vurulduğum son diyar : Marmaris..

Dünyanın denizlerinde yüzdüm...
Ispanya'da Valencia, Barcelona, Malaga, Marbella ve okyanus kıyıları...
Fransa'da Marsilya, Nice, Deauville, Cote d'Azur kiyilari
Italya'da Marina di Varenna,
Miami,
Bahamas Adaları,
Hawaii Adalari (himmm Maui'yi ayri tutalim yine de)
Bali...

Ama hiçbirisi vatanımın denizi, güneşi, plajı gibi değil...

Türkiye'min her köşesi cennet. Ama...
Görür görmez vurulduğum son diyar Marmaris...
Deniz'le dağın nadiren bütünleştiği ender bulunan bir belde: Marmaris Içmeler...
Marmaris merkez, o çarşılar, pazarlar aklın kalır, o kadar cavcavlı, renkli, hareketli. İstanbul'daki kapalı çarşının kopyasını yapmislar.
Çok güzel olmuş.
Marina'daki yemek yerleri, barlar, cafeler, hele hele barlar sokağı...
Benim gibi dans etmek için çıldıran birisi için biçilmis kaftan... Kardeşim öyle diyor, seni bırakayım barlar sokağına sabah 4 buçukta gelip alayım diyor...
Bazen evde kalip kafa dinlemelik, bazen sokaklara kendini birakip sabahlara kadar eğlenmelik... Bayıldım.

Son iki yildir Marmaris'e bir baska kaptirdim gönlümü.
Tabii ki bir tanecik kardeşimin sayesinde tanıştım bu güzelliklerle...


Aynı rutinle bütün yaz yaşayabilirim...

Her sabah herkesten önce uyan, sporunu yap, ev halki uyanincaya kadar terasta üstsüz güneşlen, hala uyuyorlarsa biraz gürültü yap, kahvaltıyı kur, balkonda püfür püfür çayını yudumla, sonra Delmar Cafe'nin plajının yolunu tut, Volkan'in bize ayırdığı çadır gibi şemsiyenin altına kurul, hemen Volkan'a 2 kahve siparisi ver, siparisi verdikten sonra denize atla, deniz kizi ol, bol bol yüz.
Canan Karatay'in dedigi gibi bir ıslanıp çıkma, 3 saat yüzmeye çalış becerebilirsen, denizden sonra duşunu al, yukarıya Delmar Cafe'ye kahve içmeye çık, saat 3'e kadar güneşe çıkma, plajda çadırda otur, kitap oku, gazete oku, anneyle sohbet et, Inanc'in tayfasından bizimle sohbete gelen herkesle iki çift laf et, durup durup denize gir, yüz, deniz jimnastigi yap, voleybol oyna ama denizden çıkma...
Gün batımına kadar plajda kal...
Bazen bir kadeh beyaz sarap, coctail esliginde plajda günü tamamla...
Eve dön, akşam yemeğini hazirla ve gece programlarina doğru yol al...
Bazen de evde kal, erken yat.... Bir gün de cok uyu...

Rutin denen seyde değisik bir haz var.
Insanı rahatlatıcı, hayatı kolaylaştırıcı, huzur ve güven verici bir haz...
Düşünmeden, planlamadan, her gün aynı zevki alarak aynı şeyleri tekrar yapmak ve hayatı basite indirgemek. Rutin budur.
Ve bence zevklidir...

Elbette ki bazen rutini bozmak ta gerekir..
Ki rutindeki zevk sursun...

Kralin kizi suyu yürüyerek geçebilseymis iyiymiş...

Evin bulunduğu Marmaris Icmeler'den 30 km uzakliktaki Selimiye'yi tanımak ve akşam da ünlü Sardunya Restaurant'ta yemek yemek üzere yola çıktık.
Selimiye Marmaris'in en rafine, en elit semti.
Minicik bir kasaba burasi, güzel koylar, cici bici evler...

"Kizkumu" adindaki koyuyla ünlü.

Neymis, kasabanın zamanındaki kralı öldürülmüş, kızı da karşı kıyıya kaçmak istemiş.
Ne var ki yüzme bilmiyormus. İşte efsane bu ya, cebine kumları doldurmus, denize döküp kendine yol yapa yapa ilerlemeye baslamış. Ama suyun ortasında cebindeki kumlar bitmis, kızcağız da boğularak ölmüş. 2 cep kum alayıp yola çıkayım, nasıl olsa prensesim, "efsane" beni korur dedi herhalde...


İş adamı gibi köylüler ve "domatesin fiati" toplantıları

Marmaris'in köylüleri dillere destan. Bayaa bayaa "business men".
Hele herkesin dilinde bir Manav Veli var ki, anladığım kadarıyla London Business School'da ders vermelik bir adam. Domates satarak nasıl hanlar, hamamlar yapılır dersi... tutar mı? Bence tutar.
Bildiğiniz gibi verimli Ege topraklari burasi. Muğla ve çevresi...
Dolayısıyla ürün bol ve kaliteli...
Ama beni en çok etkileyen köylülerin sezon başında yaptıkları toplantılar oldu.
Köylüler toplantı mı yapıyor? Bu bilinç hep mi vardı yoksa değişen dunyaya ayak mı uyduruyorlar?
Domatesin fiatına karar verdikleri sezon başı toplantıları...
Böylece bazıları daha çok kazanmıyor. Hepsi kazanıyor.
Böylece aralarındaki rekabetten tüketici kazançlı çıkmıyor.
Dünyanın ekonomisi böyle dönüyor, bizim köylüler olaya çoktan hakim olmuşlar bile. Bravo.

Havva Hanimlar ve Mahmut Beyler 

Yolu Del Mar'dan gecen herkesle bir gün bir saatte mutlaka karşılaşıyoruz. Havva Hanim ve Mahmut Beyler bunlarin başında geliyor. Çünkü kardeşimin çevresi onlar.
Eski gureşçi Mahmut Bey, maşallah söylemese de görünüyor zaten. Böyle haşmetli bir adam. Çok ta esprili, eglenceli, hoş sohbet. Esi Havva Hanim da nasil derler devlet gibi kadin. O da hasmetli, elinin tersiyle vurdu mu oturtacak gibi bir hali var ama alakasi yok. Cok tatli, sabahlara kadar güldürür adami, öyle hoş sohbet.
25 sene Istanbul'da yaşadıktan sonra çat diye Marmaris'e aşık olup buraya yerleşmeye karar vermişler.
Mahmut Bey her gün gelir sahile. Mutlaka 15 dakika bizim yanimiza ugrar. Annemle biz devamli muhabbet ya da kahkaha halinde oldugumuz için insanlar yanimiza uğrayıp neşemizden bir tutam almak isterler. Mahmut Bey hem alan, hem verenlerden....

Havva Hanım her gün gelmez. Geldi mi de plaja inmez. Teknelerini çekerler plajın yakınlarına orda takılır.
Bir gun tekneleriyle koyları gezmeye bizi de davet ettiler.



Aman aman Marmaris'in koyları akıllara zarar bir güzellik, bayıldım.
Turunç aklımda kalan en güzel koy. Yüzüp yüzüp çıktık, tekneyi başka bir koya sürdük. Çok güzel bir gündü. Güzel birşeyler yaşadın mi bitmiyor bu memlekette keyif, sürüyor sürebildiği kadar.
Hoop aksam çaya Havva Hanımlar'dayız.

Çayın ortamı bütünleştirici yapısını daha yeni fark ettim.

Çayı sadece kahvaltıda içerim, başka da sevmem.
Havva Hanım Karadeniz'li; öyle oldu mu, çay tartışılmaz oluyor.
O akşam fark ettim. Çaydanlıkta yapılan çayın çok farklı bir yapısı var.
Kahve gibi bireysel değil çay, bir takım oyunu gibi. Kahve gibi bir bardak içip bitmiyor. O bardaklar doluyor doluyor boşalıyor, sonra tekrar dolduruluyor.
Hiç bitmiyor çay içmek... Içenleri bütünleştiriyor, kaynaştırıyor.

Konuşacak birşeyler olduğu sürece bardak hiç boş kalmıyor...

"Boşver gitsin" nereden geliyor biliyor musunuz?

Felsefe hocasi bir arkadasim anlatti. Çok eskiden, en baba filozoflar, bara sirf felsefe yapmaya, ya da devlet meselelerini konusmaya gelirlermis. Konustukca bardaklari bos kalmazmis, devamli alkolle dolarmis, boşalır boşalır dolarmış.. Ne zaman ki artik birinin söyledikleri dinlemeye değmez olurmuş, ya da artik söyleyecek sözü kalmazmis, diğeri barmene "boş ver gitsin" dermiş.
Ya da kisi artik sohbetten birşey alamadığını hissettiğinde "Bana boş ver" deyip gidermiş.
Yani artik bardağım doldurmaya değmez, bundan sonrasını gözden çıkarttım anlamında...

Boş ver gitsin...



Marmaris'ten seçmeler

Memletimin sofralari


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder